Ecz. Sedat Güçlü
03.01.2009
Türk Eczacıları Birliği 37.Olağan Büyük kongresine Doğal delege olarak katıldım. Kongre Ankara Hilton otelindeydi. Biz fiyatları uygun olduğundan, İMKB nin Otelcilik Okulu Uygulama otelinde kaldık.
Ayrılırken; Resepsiyona bakan öğrenci’ ye, espri olsun diye’’ bana 13 numaralı odayı vermişiniz, acaba o nedenle mi televizyonum hiç çalışmadı’’dedim. Öğrenci ‘belki’ dedi, ‘hesabınız da 135 TL ve bugün günlerden 13-aralık-2009’ dedi.
Üst üste uğursuz sayılan 13 ler.
Meğerse uğursuzluğun büyüğünü o gün yaşayacakmışız.
Bizim İstanbul Eczacı odasının adaylar vererek desteklediği Sait Yücel’in başkan adayı olduğu ÇAĞDAŞ DEMOKRAT eczacıların listesi , Erdoğan Çolak başkanlığın da ki listeye seçimi açık farkla kaybetti.
Seçim sonucu: Sait Yücel: 100 oy
Erdoğan Çolak:233 oy
Erdoğan Çolak’ın başını çektiği listenin tüm adayları seçimi kazandılar.
Uğura, uğursuzluğa pek inanmam ama; sonuç beni son derece üzmüştü.
Mehmet Domaç ile yollarımızı ayırdıktan sonra oluşturduğumuz, çekirdekte İstanbul, Bursa, Kocaeli, Kastamonu ve Zonguldak Eczacı odalarının bulunduğu ve başka birçok odanın da destek verdiği; ÇADEM adını verdiğimiz yapı, çok ciddi bir şekilde emek harcayarak, tüzük ve program çalışmalarını da tamamlamıştı.
Oluşturulan bu birlik her ay toplanır ilaç, eczacılık, sağlık ve ülke sorunlarını tartışır gerekirse bildiriler yayınlardı. Alınan kararları ve oluşan görüşleri Oda başkanlarımız, başta başkanlar kurulu ve bölgeler arası toplantılar olmak üzere her platformda açıklarlardı. Zafer Kaplan'ın TEB başkanı olarak öngörüldüğü bu platformda benim de görev aldığım ekiple , Ülkenin dört bir yanında ki Eczacı Odaları dolaşıldı. Yaşanan gelişmeler tüm çıplaklığı ile Eczacı meslektaşlarımıza anlatılarak destek istendi.
Bu çalışmalarla 2007 yılında oda ve TEB seçimlerine gelindi.
İstanbul seçim gezilerinde Oda başkan adayı Semih Güngör ‘TEB Başkan adayımız Zafer Kaplandır’ diyordu. Ancak Semih Güngör son dakikada, bu defa sonradan aday olan Sait Yücel’i destekledi ve Sait Yücel TEB Başkan adayı oldu.
İstanbul'da yaşanan tatsızlıklara rağmen, ÇADEM örgütlü yapısının, yıllarca yaptığı muhalefet çalışmalarının katkısıyla da bu seçimlerde, 6'ya 5 gibi karma bir TEB yapısı ortaya çıktı. Bu sonuç ÇADEM üyesi odalar ve bunu destekleyen odaların, yıllar süren emeklerinin ve çalışmalarının bir sonucuydu.
2007 yılında seçilen 5'e - 6'lı yapı dönem ortasında çatırdadı ve bu beş arkadaş istifa ettiler. Bunlar gecikmiş istifalar idi ve haklılık gerekçelerini de kaybetmişlerdi.
Haziran-2008'de üç bakanın imzalarıyla teyit ettikleri, Bursa Bölgelerarası toplantısında, mesleki geleneklerimizde olmayan bir şekilde alkış ve sevinç gösterileriyle SGK Müdürleriyle törenle imzalanan ilaç protokolu, daha sonra SGK Kurumu tarafından reddedildi. Bunun sonucu İstanbul Eczacı Odası 'nda toplanan, genişletilmiş ÇADEM toplantısında alınan bir dizi kararların başında, bu beş yönetim kurulu üyesinin de, derhal bir bildiri yayınlayarak istifa etmeleri vardı. Ne yazık ki o dönem bu üyeler ÇADEM kararına karşı istifa etmeyerek haklı zemini kaçırmışlardı. Zaten ÇADEM yapısı da param parça olmuştu.
İstanbul Eczacı Odası, bu süreci düzgün yürütememiş, ÇADEM'e sahip çıkıp önderlik yapmak yerine ,gündelik hesaplarla yeni yeni oluşumları yaratma çabalarına girerek, ÇADEM devre dışı bırakmış ,sonucunda yalnız kalmıştır.
2009 TEB kongresinde tutarlı bir politika izlenememiş öncelikle Özgür Özel’e yeşil ışık yakılmış, daha sonra Erdoğan Çolak’a gidilerek onun başkanlığında oluşacak heyetten 4 üyelik istenmiş, bunun 2 tanesi başkanlık divanında olması şartı konmuştu. Bu teklif de ret edilince bu sefer Kongre salonunda kürsüden, sözcülüğü nü Kocaeli Oda başkanın yaptığı Çağdaş grup adına şu teklif yapılmıştır.
Erdoğan Çolak başkan olsun bir üye yi de o seçsin, bu herhalde Özgür Özeldi. Geri kalan 9 üyede 3er, 3er İstanbul, Ankara ve İzmir’e verilsin. Böyle bir teklif, başını İstanbul’un çektiği, sözde muhalefet hareketinin daha işin başında güçsüzlüğünün kabulünün ifadesiydi.
Yıllardır şeffaf demokratik katılımcı bir yönetim tarzını savunan bu kadroların böyle bir teklifte bulunmaları salondaki diğer odalar tarafından büyük tepkiyle karşılandı. Bunlar nasıl demokrat demeye başladılar.
Kaldı ki 6 kişilik bir çoğunluğu elde edecek 2 büyük odanın en uygun zamanda tüm başkanlık divanını ele geçireceği açıkken ve de geçen dönem Aydınlı Merkez heyeti üyesine yapılan 2.başkanlık teklifleri ortadayken.
Yıllardır özgürlük, hür irade ve katılımcı demokrasiyi savunan bu kadroların, sadece seçim kaygısıyla, günübirlik politikalarla, anti demokratik öneriler yapması bize ve geçmişimize yakışmadı.
Bence 37.Büyük Kongre Çağdaş eczacılar için tam bir fiyasko olarak sona ermiştir.
Ülkede eczacının durumu ortadayken, tabandaki eczacı kongre de alınacak kararları umutla ve heyecanla beklerken, gereken heyecan ve canlılık kongre salonunda maalesef yoktu. Aynı günümüz TBBM nin halkın iradesini yansıtmayan yapısı gibi, Kongre yi oluşturan Delegasyon yapısı da, batma noktasında ki 16.000 eczacının taleplerini yansıtmıyordu.
Bence Kongrenin en önemli açıklamaları Diyarbakır’ın yeni seçilen Oda yönetiminin başkanı Sinan Özçelik’ ten geldi. Bölgesinde yıllardır muazza lı eczaneler çalıştıran kişinin TEB tarafından ve genel kurullar tarafından yıllardır baş taçı edildiğini söyleyen yeni oda başkanının açıklamaları, hepimizin dikkate alıp özeleştiri yapmamız gereken çarpıcı sözlerdi.
Bazıları şöyleydi:
'Bizde muazza yapanlar sıradan eczaneler değil bu kongrelere yön vermiş olanlardır'
'Varlıklarını çok değerli eczacılara dayadılar. Sizler onu Kürt aydını lanse ettiniz.'
'Alkışlı protesto edenlerin bir kısmı bu kişilerin yanında değiller miydi?'
'TEB aynı gelenekle yönetiliyor'
'Hem hükümetle çatışıyoruz hem de medet umuyoruz mesleğimizin cellatlarına aşık olmuşuz.'
sözleri birçok şeyi gözler önüne seriyordu.
Eski TEB başkanı yeni AKP milletvekili Mehmet Domaç’ın yuh sesleri ve sürekli alkışlarla protesto edilmesi bir ibret sahnesiydi. TEB Başkanlığından gelen, yıllarca o makamda kalan, kendimde dahil bir çok insanın katkılarıyla o noktaya gelen bu insanın sonu böyle mi olmalıydı.
18 Eylül 2009 ilaç fiyat kararnamesi yayınlandığı günlerde Eczane kapatma uyarı eylemi de yapılmalıydı, geç kalındı. Örgütler yapamadılar. TEB kongresi yaklaşırken sadece seçim propagandası adına kepenk kapama yarışına girdiler. Seçimi ve seçilmeyi eczacı çıkarının önüne koydular. Sosyal Güvenlik ve Çalışma bakanı ‘bu kapama siyasidir’ dedi. Bu Bakanın söylediği tek doğru şeydi, kızdı ve üç yıllık olan antlaşmayı, tek taraflı olarak fesh etti. Birlikle değil,tek tek eczanelerle anlaşacağını söyledi. Amaçlanan, Eczacının çok çeşitli eylemlerle tüm toplum katmanlarına örnek olduğu örgütlü mücadele gücünün yok edilmek istenmesiydi.
Kongre sonrası sürece son nokta başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kondu.
Başbakan:
'Eczane tekeline son vereceğiz'
'Biz sanayicilerle anlaştık eczacılar ayak diretiyor'
'Bizde Amerika’daki gibi marketlerde ecza sattıracağız gerekli hazırlıkları yapıyoruz.' deyiverdi.
Benim de ısrarla söylediğim şudur; eczacılar örgütlü mücadelelerini ilaç sanayi ve ilaç tekellerine karşı vermelidirler, onlar ile mücadele etmelidirler. Bu hükümet zaten sanayinin ve sermayenin hükümetidir.
Artık uluslar arası sermaye, hükümete vur emrini vermiştir.
Eczanelerin elinde olan ilacın parakende pazar payına da, göz koymakta, marketlerinde ilaç satan, wall- mart gibi Amerikan zincirleri hayata geçirmek istemektedirler. İLACIN REKLAM’ ının da eli kulağındadır. Artık sağlık bakanının ve bürokratların ‘siz eczacıların istemediği yasayı geçirtmem’ hikayeleri de bitmiştir, artık göğüs göğüs’e meydan muharebesi vardır. Eczacı tabanının örgütsel gücü yerindedir, bunu son yıllarda her eylemde göstermiştir. Çözüm muharebeyi yönetecek TEB ve Oda yönetimlerin kişisel kariyer beklentilerini bir tarafa bırakarak, beraberce tek yumruk halinde, tabanın bu gücü nü arkasına alarak süreci doğru yönetmesine kalmıştır.
TEB kongresinde böyle bir yönetici gurubu göremedim.
Umarım yanılmışımdır.
Kaynak--- izmirced.org.tr