Başkan Obama’nın Sağlık Reformu (*)
HÜSEYİN BAŞ
Birleşik Devletler’de olup bitenlere bazen akıl erdirmek kolay olmuyor. Ne var ki, iktidarda ister Cumhuriyetçiler isterse Demokratlar olsun gelişmelere ülkenin temel yönetim sistemi açısından yaklaşıldığında olup bitenleri kavramak çok daha kolay görünüyor. Barack Obama’nın başkanlık seçimleri sırası ve sonrasından itibaren sürekli dile getirdiği büyük düşü sağlık güvencesinden bütünüyle yoksun milyonlarca yoksul Amerikan yurttaşını sağlık sigortası şemsiyesi altına alacak sağlık reformunun hayata geçirilmesi için olağanüstü bir çaba içinde olduğu kimsenin saklısı değildi. Ancak bu düşü gerçekleştirmek, kuşkusuz, sanıldığı kadar kolay olmadı. Başkan’ın düşündüğü reforma bizzat partisi içindeki bazı ‘muhafazakârlar’ da dahil olmak üzere siyasal karşıtları Cumhuriyetçiler, reformdan zarar görecekleri vehmine kapılan özel sağlık kuruluşları ve onların güçlü lobilerinin direncinin kırılarak reformun yaklaşan yarı dönem seçimlerinde partisinin uğraması olası kayıplarını da göze alarak Temsilciler Meclisi’nden kazasız belasız geçirmesi gerekiyordu.
***
Başkan’ın çoklarının ‘light’ ya da ‘negatif’ olarak tanımlayarak küçümsemeye çalıştığı sağlık reformu Temsilciler Meclisi’nde 212’ye karşı 219 oyla kıl payı kabul edilerek yasalaşmış bulunuyor. Ama reform karşıtları Başkan’ın ve sağlık reformundan yararlanacak milyonlarca yoksulun -Birleşik Devletler gibi sağlık dahil hemen her şeyin paralı olduğu, sosyal dayanışmanın zerresine bile rastlanılmadığı bir ülkede- kazanılan bu sosyal zaferi gönüllerince kutlamaları çok görülecekti. Nitekim, özel sağlık kuruluşlarının güçlü lobilerinin kışkırttığı ‘Obama karşıtı’ Billboard grubu adını taşıyan ne olduğu belirsiz bir grup, metro istasyonlarına üzerlerinde ‘Obama Sosyalizmini durdurun’ yazısının yer aldığı dijital panolar asacak ölçüde ipin ucunu kaçırmışlardır. Aslında sosyalizmle uzaktan yakından ilgisi olmamasına karşın halkın temel haklarının devletçe karşılanması yönünde atılan her adım ne denli utangaç, kapsamı ne denli sınırlı da olsa serbest piyasanın kutsandığı bir ülkede, sanırım, yol olur vehmiyle hoş karşılanmamaktadır.
Bu tür vehimler, ayrıca yeni de değildir. Finansal krizin patlak verdiği günlerin şaşkınlığında krizi yaratan fahiş kâr peşinde riskli ne ki, çok kârlı işlere bulaşan bazı büyük finans kuruluşlarının belli oranlarda hizaya getirilmesiyle ilgili önlemlerin tartışıldığı günlerde ünlü Wall-Street’ te sosyalizm ve devletçilik tehlikesine karşı uyarı panolarına rastlandığı henüz belleklerde tazeliğini korumaktadır.
***
Aslında o gün olduğu gibi bugün de çığrından çıkan etik, kural ve sınır tanımayan serbest piyasanın spekülasyona dönük eylemlerinin önünün kesilmesiyle ilgili tartışmalara karşın, iş bu konularda ciddi önlemlerin hayata geçirilmesine gelip dayanınca yeniden eski hamam eski tasa dönüldüğü kimse için sır değil. Ciddi Le Monde gazetesinin 2 Nisan 2010 sayısındaki başyazısında da değinildiği gibi, ‘Tamı tamına bir yıl önce 2 Nisan 2009’da G20 yöneticilerinin Londra’da düzenlenen ikinci toplantısında korumacılığın reddedilmesi, dünya finansal örgütlerinin güçlendirilmesi ve tüm piyasaların ve finans kuruluşlarının kurallara bağlanması, önemli sistemik pazar ve finansal kurumların yaygınlaştırılması konusunda anlaşmaya varmışlardı. Bir yıl sonra neredeyiz? Korumacılık atlatılmıştır, vergi cennetlerinin denetim altına alınması da. Banka yöneticilerinin ikramiyeleriyle ilgili bazı düzenlemeler dışında hiçbir sonuca ulaşılmamıştır. (.. ..) Ama 2008 krizinin bir kez daha yinelenmemesi için finansın kurallara bağlanması ile ilgili asıl sorun sürmektedir. Paris borsasını da yöneten Euronext kuruluşunun patronuna göre finansal hareketlerdeki saydamsızlık daha da artmıştır.’ (Le Monde, 2 Nisan 2010, Başyazı.)
Başkan Obama’nın önemli siyasal risk alarak meclisten zar zor geçirdiği sağlık reformunun sistemi hedef aldığı yönündeki vehimler bütünüyle yersizdir. Ayıp olan, adı demokrasinin beşiğine, ulaşılması güç bir refah toplumuna çıkmış bir ülkede 50 milyon insanın sağlık korumasından bütünüyle yoksun olarak bir o kadarının da açlığın sınırında yaşamaya çalışmasıdır. Bunun eksikleriyle de olsa önlenmeye çalışılmasına kimler niçin karşı çıkmaktadır. Yanıtlanması gereken asıl soru budur. Beyaz Saray’ın konuyla ilgili son metnine göre sağlık güvencesinden 32 milyon yurttaş, o da önümüzdeki dört yılda yararlanabileceklerdir. Ulusal ulaşım federal yönetiminden Dennis Johnson’a göre reformun en önde gelen kusuru bütünüyle finansın etkisi altında oluşturulmasıdır. Reformun maliyetinin ise on yılda 940 milyar dolara ulaşacağı öngörülmektedir. Buna karşılık 16 milyon Amerikan yurttaşı daha sağlık güvencesine kavuşacaktır. Tuzu kurulara doğal olarak ek vergiler gelecektir ama, sonuçta devletin yeni sigortalılara yapacağı yardımdan aslan payını yine de Wall-Street’in sağlık ve ilaç devleri alacaktır. Paranın kutsandığı Birleşik Devletler’de yoksullara yardım bile ‘kârlı’ bir iştir!
(*) Cumhuriyet Gazetesinin 05 Nisan 2010 Yayınından Alınmıştır