1. Asbest Nedir? 
 
Asbest,  tabiatta  doğal  olarak  bulunan  ve  lifsi  (iğsi)  yapıda  olan  bir  mineral  grubuna  verilen ortak isimdir. Asbest grubunda yer alan minerallerin temel ortak özelliği lifsi yapıda  olmalarıdır.  Lifsi minerallerin boy : en oranı 3’ten fazladır. Yani boyları enlerinden en az 3 misli  veya  daha  fazla uzundur.  Asbest  mineralleri  bu  lifsi  yapısal  özellikleri  nedeniyle  “fibröz  mineraller”  olarak  da anılırlar.  Mineraller  bu  yapı  sayesinde  ısı,  sürtünme  ve  baskıya  yani  strese dayanıklıdırlar, lifsi yapıları onlara mükemmel bir yalıtım yeteneği verir. Bu özellikleri  sayesinde asbest endüstride, yaklaşık 3.000 iş kolunda yaygın kullanım alanı bulmuştur.  
 
Asbest,  yeryüzünün  toprak  örtüsünde  doğal  olarak  bulunur.  Yerkabuğunu  oluşturan kayaların   yapısında   da   değişen   oranlarda   asbest   mineralleri   vardır.   Özellikle   volkanik  aktivitenin yüksek  olduğu  alanlarda,  asbest,  yer   yer   yoğun  birikimler  halinde  yeryüzü  örtüsünde bulunur.
 
Son yüz yılda asbest ile insan arasında yoğun bir temas yaşanmıştır. Asbest temasının  gelişmiş ülkelerdeki nedeni esas olarak madencilik ve endüstri ortamlarında gelişen mesleksel ilişkilerdir. İşçiler asbest madenlerinde ve bazı iş kollarında doğrudan, bazı iş kollarında ise  zaman zaman doğrudan veya dolaylı olarak asbest ile temas etmişlerdir. Yine bu maden veya  iş yerlerinin çevresinde yaşayanlar ise oluşan çevre kirliliği nedeniyle, daha düşük yoğunlukta  da olsa asbest ile temas etmek durumunda kalmışlardır.  
 
Gelişmekte olan ülkelerde ise asbest teması, sanayinin gelişimine koşut olarak yavaş  yavaş artmaktadır. Özel bir temas şekli olarak, bazı coğrafi bölgelerde doğal toprak örtüsünde  yer  yer bulunan  kontaminasyon  nedeniyle,  özelliklerini  detaylı  olarak  ileride  aktaracağımız  şekilde, asbest teması kırsal alanda da gerçekleşebilir.  
 
Halen gelişmiş ülkelerin tümünde asbest kullanımı yasaklanmıştır. Ülkemizde de 2010  yılında asbest üretimi ve kullanımı tamamen yasaklanmıştır. Ancak bu tarihe kadar üretilen ve  kullanılan asbest halen hayatımızın her anında yer almaktadır. Gelişmekte olan bazı ülkelerde,  Hindistan,  Rusya  ve gelişmemiş  ülkelerde  asbestin  üretimi  ve  endüstride  kullanımı  devam  etmektedir. 
 
Asbest  üretimi  ve  kullanımının  yasaklandığı  ülkelerde  bu  iş  kolları  yavaş  yavaş  asbestten  farklı maddeler  kullanmaya,  örneğin  cam  elyafı  kullanmaya  dönmüş,  böylece  iş  kollarında  asbestten risksiz  ortamlar  oluşmaya  başlamıştır.  Ancak  daha  önce  kullanılan  ürünler  nedeniyle  asbest teması  devam  etmektedir.  Örneğin  eski  model  arabalarda  fren  sistemlerinin  tamiri  sırasında, eski binaların  yıkımında,  gemi  söküm  atölyelerinde,  eski  tip  kaynak ve eski tip yüksek ısı ocaklarında çalışanlarda asbest ile temas mümkündür ve hala bu  iş kollarında sorun devam etmektedir.  
 
Yukarıda  sıralanan  bütün  bu  özellikleri  dikkate  alarak  asbest  ile  doğal  toplumsal  yaşantıda insan temasını epidemiyolojik olarak aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz: 
 
1. Mesleksel temas (endüstri nedenli temas) 
 
   a.  Primer: Asbest madeni, 
 
   b.  Sekonder: Asbest içeren madde ile çalışan iş yerleri, örneğin eternit, tekstil sanayii. 
 
   c.  Tersiyer: Meslek ortamından çevresel temas:  
 
       - Domestik temas: İş yerlerinde çalışanların eve getirdikleri elbiseler nedeniyle temas, 
 
       - Yerleşim – komşuluk yoluyla temas, 
 
   d.  Çevresel    temas:    Yaşam      ortamlarında     kullanılan   bazı    malzemelerdeki      asbest  kontaminasyonu nedeniyle genel popülasyonun teması. 
 
2.  Kırsal alanda asbest teması: Kırsal alanda yaşayan köylülerde gerçekleşen temas. 
 
2. Kırsal Alanda Asbest Teması 
 
Aktoprağın sahip olduğu lifsi yapısı ve esnekliği sayesinde kazandığı ısı ve su yalıtım  özellikleri geleneksel hayat içinde köylüler tarafından fark edilmiş, öğrenilmiş, böylece kırsal  alan   yaşayanlarınca     kullanılmaya    başlanmıştır.    Aktoprağın     hemen    köylerin    etrafında, yakınında  doğal  olarak  kolayca  bulunması,  kolay  çıkarılması,  kolay  kullanılması  ve  tabii  parasız olması nedeniyle kullanımı yaygın kabul görmüştür. Sosyo-ekonomik hayata kabulü  ve   sık   kullanımı   nedeniyle   bu   tür   toprak   çeşitleri  yöre   yaşayanları   tarafından   bazı  bölgelerimizde “aktoprak”, bazı bölgelerimizde “çorak toprak”, “geven toprak”, “göktoprak”, “çelpek”,  “höllük”  veya “ceren  toprağı”  adıyla  da  adlandırılarak  diğer  toprak  çeşitlerinden  ayırt edilmiştir.  
 
Bu  toprakların  rahat  bulunduğu  yerlerde  yaşayan  köylüler,  geçen  zaman  boyunca  aktoprağın  -içeriğindeki  asbest  lifleri  nedeniyle-     toprağın  ısı  ve  su  yalıtımı  gibi  yararlı  etkilerini  tecrübe yoluyla  öğrenmişler  ve  evlerinin  badana-sıva  işinde,  çatıların  ısı  ve  su  yalıtımında, ateş yakılan ocakların yalıtımında aktoprağı yaygın olarak kullanmışlardır. 
 
3.   Türkiye’de   Mevcut   Durum   Bilgilerine   Göre  Asbest   Karışımlı   Aktoprak  Kullanım Yaygınlığı 
 
Yukarıda   tanımlanan   asbest   karışımlı   aktoprak   kullanım   şekli,   aktoprağın   bazı  bölgelerde doğal olarak bulunma özelliğine bağlı olarak ülkemizin bazı yörelerinde nispeten  sık, bazı yörelerinde nadir olarak bulunabilir, bazı yörelerde de yoktur.  
 
Bugüne  değin  aktoprak  nedenli  hastalıkların  sık  görüldüğü  iller  Kütahya,  Eskişehir,  Diyarbakır, Sivas  ve  Elazığ’dır.  Nispeten  daha  nadir  olmak  üzere  Afyon,  Konya,  Isparta,  Tokat, Kayseri, Gaziantep ve Hatay’da görülür. Biraz daha seyrek olarakta Denizli, Antalya, Burdur, Kahramanmaraş, Malatya, Adana, Şanlıurfa, Yozgat, Çankırı, Çorum ve Çanakkale  de  de  bu  tür  hastalıklara beklenenden  daha  sık  olarak  rastlanmıştır.  Resim  38’de  yer  alan  haritada çalışacağımız iller yer almaktadır. İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa ve Samsun illerinde de ağırlıklı sorun mesleksel temastır.       
 
Asbest  ile  kırsal  alanda  kullanılan  aktoprak  nedeniyle  oluşan  temas  şekli  1980’li  yılların sonuna dek bazı bölgelerimizde yoğun biçimde devam etmiştir. Ulaşım imkânlarının  artması  ile  aktoprağın kullanımı  giderek  kireç  ile  yer  değiştirmiş,  1990’larda  da  kullanımı  azalmaya başlamış, halen kullanım oldukça azalmıştır. Ancak bugün için Türkiye’de, kırsal alanda yaşama nedeniyle asbest ile temaslı 1.000000 civarında kişi yaşadığı, yaklaşık 90.000  kişinin de temasa devam ettiği öngörülmektedir.  
 
Türkiye  Asbest  Kontrolü  Stratejik  Planı  2012  yılında  başlatılmış  olup  bu  kapsamda asbeste bağlı gelişen  hastalık  vakaları  illerden  toplanarak  olası  asbest  teması  olan  bölgeler  tespit edilmiştir. Projenin ikinci aşamasında bu bölgelerden alınan örneklerden asbest analizi  yapılacak ve sonucu müsbet gelen bölgelerde ıslaha yönelik planlamalara gidilecektir. 
 
4. Asbest Teması Nedenli Hastalıklar 
 
Asbestin gerek doğada serbest olarak bulunması gerekse endüstride yaygın kullanımı  nedeniyle  her insan  asbest  ile  temas  eder.  Yaşanılan  yere  bağlı  olarak  değişmekle  beraber  günde ortalama 10.000 –  15.000 arası asbest lifi soluyabiliriz. Suda da asbest lifleri bulunur, lif  miktarı  litrede 200.000’  e  ulaşabilir.  Bu  kaçınılmaz  temas  nedeniyle  her  insan  günlük  yaşamda  asbest  ile temas  eder.  Her  insanın  akciğerlerinde  asbest  lifleri  belli  sayılara  kadar  bulunabilir. Hastalık oluşturmada asbest ile artan temas süresi, çok yoğun temas ve akciğerde  artan asbest yükü artan risk getirir. Kısa süreli, düşük konsantrasyonda asbest solumak zaten  doğal ortamda yaşamayla temas edilen lif miktarından fazla bir riske neden olmaz. 
 
Asbestin     nefes yoluyla   alındıktan   sonra   solunum   sistemi   üzerine   oluşturduğu  etkilenim   sonucu    ortaya   çıkan,   kesin   kanıtlanarak    tanımlanmış     hastalıklar-patolojiler şunlardır:  
 
     1. Kalsifiye  veya  kalsifiye  olmayan  plevral  plak  (akciğer  zarı  üzerinde  kireçlenme  yapmış veya yapmamış lokal zar kalınlaşmaları),  
 
     2.  Diffüz plevral fibrozis (akciğer zarında çepeçevre kalınlaşma),  
 
     3.  Benign asbest plörezisi (akciğer zarları arasında iyi huylu su toplanması),  
 
     4.  Asbestozis (akciğerlerde asbest toplanmasına bağlı sertleşme ve bozulma), 
 
     5.  Yuvarlak atelektazi (akciğerde küçük sönmüş alanlar),  
 
     6.  Mezotelyoma (akciğer zarı kanseri),  
 
     7.  Akciğer kanseri.  
 
Bu  hastalıklar  asbest  ile  temas  etmiş  topluluklarda  normal  insan  topluluklarına  göre  çok daha sıktır. 
 
Asbest’in  yol  açtığı  hastalıkların  ekonomik  yükü  de  olukça  büyüktür.  Asbest’in  yol  açtığı hastalıkların   tedavisi   için  Almanya’nın      yıllık  harcaması    290   Milyon    Euro’yu  bulmaktadır. Japonya’da ise bugüne değin toplam 27 Milyar Yen harcandığı belirtilmektedir.  
 
Önümüzdeki  30   yıl  boyunca  sadece  mezotelyoma  hastalığının   gelişmiş  ülkelere  maliyeti 300 Milyar USD’den fazla olacaktır. Halbuki asbest teması önlenebilir bir durumdur.  Dolayısıyla  asbest nedenli  hastalıklar  da  tamamen  önlenebilir  hastalıklardır.  Nitekim  başta gelişmiş  ülkeler  olmak üzere  dünyanın  bir  çok  bölgesinde  asbest  nedenli  hastalıkların  önlenmeleri için büyük çabalar gösterilmektedir. Türkiye Asbest Kontrolü stratejik Planı da  bu tür çalışmaların en kapsamlı ve ne önemli örneklerinden birisidir. 
 
 5. Kanser Önleme Konusunda Bilgilendirme Çalışmaları 
 
Kanser beraberinde taşıdığı fiziksel rahatsızlıkların yanı sıra sosyal, maddi ve manevi  yönleri  ile mücadelesi  zor  bir  hastalıktır.  Dünya  genelinde  de  kanser  hastalığının  yükü  her  geçen gün artış göstermektedir. Yirmi birinci  yüzyılda kanser konusunda en önemli kontrol  stratejisinin  korunma  ve erken  teşhis  olduğu  bilinen  bir  gerçektir.  Bu  nedenle,  kanserojen  maddelerin tespiti ve gerekli önlemlerin zamanında alınması oldukça önemlidir. Hızla  ilerleyen  endüstri  çağında  kanserojen tartışmaları  her  geçen  gün  artmakta  ve  kamuoyunun gündemini meşgul etmektedir. Son yıllarda kanserojen maddeler aynı zamanda  global  endüstriyel  ürünler  üzerinde  de  ciddi  tartışmalar doğurmaktadır.  Bu  tartışmaların  bir  kısmı gerçek bilimsel veriler ışığında olmak ile beraber, bir kısmı ise kanıta dayandırılamayan  ve bir takım çıkarlar doğrultusunda hizmet veren hipotezler şeklindedir.  
 
Sağlık Bakanlığı Kanser Dairesi, kamuoyunun gündemini meşgul eden ve kanserojen  olma  ihtimali  olan her  konuyu,  en  kısa  sürede  gündemine  alıp,  yurt  içi  ve  yurt  dışı  ilgili  kurum, kuruluş ve bilim insanları ile birlikte değerlendirmek ve kamuoyunu bilgilendirmek  ile  kanunen  sorumludur.  Bu nedenle, tüm  bilim  insanlarımızın  kanserojen  olma  ihtimalini  yüksek   olarak   gördükleri   başlıkları   ellerindeki   veriler  ile   Kanser   Dairesi’ne   iletmeleri  durumunda  ilgili  konu  en  kısa  sürede gündeme  alınıp,  gerekli  incelemeler  yapılacak  ve değerlendirme sonuçları hakkında kamuoyu da bilgilendirilecektir. 
 
Bilimsel veriler ve teknoloji her geçen gün hızla gelişme göstermektedir. Kanserojen şüphesi  olan etkenler  hakkında  hazırlanılan  raporlar,  rapor  hazırlanma  tarihi  için  geçerlidir.  
 
Kanser Dairesi, ilgili bilimsel verileri düzenli takip etmek, daha önceden yayımladığı raporları  tekrar güncellemek ve kamuoyuna en güncel ve en doğru bilgiyi ulaştırmakla sorumludur.  
 
Bunun dışında her gün yüzlerce yeni molekül gerek kanserden koruma gerekse kanser  tedavisi açısından  gündeme  gelmekte  ve  araştırmalara  konu  olmaktadır.  Bu  moleküller  için  yeterli veri olmaması, araştırmaların preklinik ve hayvan deneyleri aşamasında kısıtlı kalması  veya  insanlarda beklenen  olumlu  etkilerin  gözlenmemesi  dolayısıyla  ancak  bir  veya  ikisi  tedavide   yerini   alabilmektedir.   Bu   nedenle   bilimsel   verilerde   güvenilirlik   ve   doğruluk  sağlanana kadar araştırmalar devam etmektedir. Sağlık Bakanlığı Kanser Dairesi de bilimsel  gelişmelerin yakın takipçisi olmaya devam etmekte ve kamuoyunu bu konuda güncel verilerle  bilgilendirmektedir. 
 
    

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat