AKP'nin "Yaptıkları ve Yapmadıkları"
Seçime katılacak partilerin sağlığa ilişkin politikaları belli olmasa da, "yeğlediği politika uygulamalarından belli" olan AKP'ye neden oy verilmemesi gerektiğini ortaya koymak "bu işi bilenlerin" ödevidir.
BİA (İstanbul) - 22 Temmuz'da yapılacak erken seçime yönelik olarak partilerin sağlık alanına ilişkin politikalarını tartışmaya karar vermiş, bununla ilgili bir rehber de oluşturmuştuk.
Bu değerlendirmeyi aslında 4,5 yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi'nden (AKP) başlayarak yapmak gerekiyor. Üstelik AKP'nin değerlendirilmesinde yalnız söylemleri değil, uygulamaları ve eylemleri de bize önemli ölçüde yardımcı olacak.
Şunu da baştan vurgulayayım ki, AKP eğer büyük bir terslik olmazsa 22 Temmuz'da da çoğunluğu alacak ve muhtemelen "iktidar"da kalacak. Bu "kurgu" gerçekleşirse, AKP şimdiye kadar uyguladığı "sağlıkta dönüşüm" programını sürdürecek. Dolayısıyla, bir anlamda bu saptamalar "geleceği" de bize işaret edecek.
* * *
AKP'nin sağlık alanındaki politika ve uygulamalarını aslında "yaptıkları" ve "yapmadıkları" bağlamında iki başlık altında ortaya koymak mümkün. Ancak böylelikle sağlıklı bir değerlendirme yapılabilir.
Tam bu noktada bir sorun ortaya çıkıyor: Değerlendirmenin "kimin açısından" yapılacağı. Sağlık alanının içinde yer alan ve bu hizmetin yarattığı kaynaklardan pay alan taraflar çok fazla. Onların her biri "oylarını" ve "desteklerini" ona göre şekillendirecekler.
Ama sağlık hizmeti, ayrımsız herkesin yararlanması gereken bir hizmet türü. Uygulamalardan "çıkarı" olanların da, hizmetten yararlanma noktasında yaşayacağı sıkıntıları dikkate alması gerekli.
Dolayısıyla sağlık alanında kimler var ve nerelerde duruyorlar, onları saptamak da önemli.
* * *
Bunları en yukarıdan aşağıya doğru şöyle sıralayabiliriz:
En üstte "uluslar üstü" sermaye kuruluşları var. Uygulamadaki en küçük ayrıntıyı bile izleyen bu yapıların içinde Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü'nü (DTÖ) saymak olası. Bunların hemen altında -belki de üzerinde- yine uluslar üstü "ilaç tekelleri" ve "tıp teknolojisi" şirketleri var. Bu yapıların da artık bir çoğu doğrudan ülke içinde yer alıyor ya da ülke içindeki bazı benzer "ulusal" yapılarla işbirliği halinde çalışıyor.
İçerde bu konuda giderek artan oranda alana dahil olan yapılardan birisi de "özel sağlık kuruluşları"dır. Bu kuruluşlar şimdilerde ulus ötesi benzer yapılarla "flört" ediyor. Yalnız büyük şehirlerde değil, Anadolu'nun orta büyüklükteki, hatta küçük şehirlerinde bile "özel hastane" sahipleri sağlık alanında "katlanarak" büyüyen paradan "pay alma" derdindeler.
Burada bir parantez açıp, bu kişilerin yıllardır bu alana yatırım yapan ama düşündüğü kadar kazanamayan "İslâmî-Yeşil" sermayenin artık bekledikleri kazancı yakalamak üzere olduklarını söylemeliyiz. Bu da onlara mevcut hükümetin bir "kıyağı" sayılmalı.
Aynı kesimin "devlet içindeki" temsilcileri de "özelleşme" yolunda ciddi adımlar atan "kamu sağlık kurumları"nda yer alıyorlar ve tıpkı "özel hastaneler" gibi "kârı maksimize" etmek için uğraşıyorlar. Başka bir deyişle özellikle yönetim kademeleri bakımından kamu sağlık kurumlarını da bu grup içinde saymak gerekiyor.
* * *
Bunların dışında aracı şirketler, sağlık alanının yerli üreticileri, serbest eczacılar, özellikle hastanecilik hizmetinin sağlık hizmeti dışında kalan gereksinimlerini "taşeron" olarak karşılayan kesimler var. Tabii sayıları fazla olmasa da özellikle "geliri yüksek kesime sağlık sigortası yapan, uluslararası ve ulusal sağlık sigorta kuruluşlarını da burada saymak gerek.
Hizmet verenler tarafında en büyük çoğunluğu "devletin iş güvencesine sahip" kamu çalışanları oluşturuyor.
Onları da kendi içlerinde aldıkları paya göre şöyle sıralayabiliriz:
Sağlık alanında eğitim veren ve bu eğitimi uygulamayla desteklerken "sağlık hizmeti üreten" üniversite hastanelerinin öğretim üyeleri ve görevlileri en çok pay alan kesimlerin arasında geliyor. Onların bir bölümü aynı zamanda "özel" olarak da çalışıyorlar ve sağlık alanından önemli bir pay alıyorlar. Bunun hemen ardından eğitim veren kamu -ve artık özel- sağlık kurumlarının, çoğu hem kamuda hem muayenehanesinde ya da bağlantılı olduğu özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimleri geliyor. Onların da hem büyük şehirlerde olan, hem de küçük şehirlerde yaşayanları, sistemin sağladığı olanaklarla "iyi kazanıyorlar".
Yalnız kamuda ücretli olarak çalışan ama iş garantisi süren, bu arada çeşitli biçimlerde "gelirlerini" arttırma olanağı bulunan sağlık çalışanları ve hekimler bir sonraki grubu oluşturuyorlar. Bunların ardından yalnız muayenehanesinde çalışan hekimler geliyor. Daha geride ise güvencesiz çalışan, ya da sözleşmeyle çalışan personel yer alıyor.
* * *
Hizmet alan tarafında ise sağlık hizmetinden yararlanan "halk" var. Onlar da kendi aralarında grup gruplar. En üstte sağlık hizmetini doğrudan para vererek ya da özel sağlık sigortalarına dahil olarak yararlanan kesimler yer alıyor. Bunların bir bölümü "kamusal sigorta" içine de dahiller. Ama orada asıl kamusal sağlık güvencesi kapsamında olan eskiden Emekli Sağlığı, Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), Bağkur'a bağlı çalışan ve bir dönem çalışarak emekli olan kesim var. Bunların yanına son yıllarda "yeşil kart sahiplerini" de katmak gerekiyor.
Herhangi bir sağlık güvencesi olmayan, orta ve düşük gelire sahip kesimle, gerçekten yoksullar, çalışamayan sakatlar, korunmaya muhtaç diğer kesimler hizmet alanın en altındakiler.
Tüm bunların mevcut politika ve uygulamalardan etkilenmesi birbirinden farklı. Yapılan her şey bir kesimin işine ve çıkarına uygun gelip sevindirirken, diğer kesimin zararına oluyor ve onları üzüyor.
* * *
Yapılanlar ve yapılmayanları çeşitli konu başlıklarıyla ayrı ayrı ele almak mümkün. Bunların başında "yasal düzenlemeler" yani "mevzuat" geliyor. AKP hükümeti geçen 4,5 yıllık yasama ve yürütme döneminde belki de en çok "mevzuat"ı sağlık alanında üretti. Dahası mevcut mevzuat tipleri dışında "yönerge" vb. çeşitli yeni mevzuatlar da ortaya koydu ve hizmeti bunlarla yürütüyor.
Bu dönemde üretilen mevzuatın bir özelliği de "tekrarlar ve çelişkilerle" dolu olması. Aynı konuda birbirinden farklı, zıt hatta bir yaptığını ötekinde ortadan kaldıran mevzuatı çıkarma konusunda "şampiyonluğu"nu uzun yıllar kimseye bırakmayacağını söyleyebiliriz.
Bu mevzuat aslında, yukarıda söz ettiğimiz gruplar açısından ayrı ayrı değerlendirilmeli. Çünkü çok çarpıcı örnekler var.
Ama ayrıntıda olanları bir yana koyarsak, aynı zamanda uygulama boyutu da olan üç temel yasal düzenlemeyi burada dile getirebiliriz.
* * *
Bunlardan ilki "Sağlığın Finansmanı" için gündeme getirilen "Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası" (SGGSS) yasasıdır. Söz konusu yasanın uygulamasına ilişkin bir çok sorunlu yan bulunuyor. Yasayı 2007 başından itibaren uygulayacağını IMF, DB dahil, yasanın çıkmasında çıkarı olan kesimlere söyleyen hükümet, uygulamayı önce temmuza, seçimin devreye girmesi üzerine de 2008 başına erteledi.
Yasa kapsamında yer alan kesimlerin yasadan kaynaklanacak sorunlarını daha önce defalarca dile getirdik. Ama en azından seçime yönelik yaptığımız bu değerlendirmede onları yinelemeyeceğiz.
Yalnız şu kadarını söylemeliyim ki, hizmetten alan ve bir oranda da hizmeti yerine getirecek sağlık çalışanları, yasanın uygulanmaya başlayınca ciddi sorunlar yaşayacaklar. Eğer bu durum onlar açısından önemliyse, oylarını verirken bunu önemle dikkate almalılar.
SGGSS yalnız büyük kentlerde oturan, orta ve üst gelir seviyeli, ya da emekli olmakla birlikte orta ve yüksek gelire sahip kesimlerin sağlıkla ilgili sorunlarını azaltacak.
Tabii bundan onlara hizmet verecek kamu ve özel sağlık kuruluşlarıyla, onlara mal ve hizmet desteği sunan kesimler yarar sağlayacaklar.
O nedenledir ki yaratacağı sorunların farkında olan hükümet de seçim gündeme gelince dışardan yapılan onca baskıya direndi ve içeriden gelen baskılar doğrultusunda yasanın uygulanmasını erteledi. Yalnız bu bile SGGSS'nin ülke insanının çoğunluğunu çıkarına olmayacağını kanıtlamaya yeter.