Ağızdaki çirkin kokuya kısaca ağız kokusu veya halitosis denir. Ağız kokusunu bir hastalık olarak tanımlamak zordur. Her sağlıklı bireyin sabah uyandığında ağızında çirkin bir koku bulunabilir. Bu sebeple belirli ölçümler yapılmadan fizyolojik(hastalık değeri olmayan) ve patolojik(hastalık değeri olan) ağız kokusu arasına keskin bir sınır koymak mümkün olmayabilir. Günümüzde toplumun %30 unun ağız kokusu ile karşı karşıya olduğu ve kadınlarda daha sıklıkla rastlandığı belirtilmektedir.
 
Kötü ağız kokusu kişilerin sosyal ve iş yaşamlarında ciddi sorunlar yaratmaktadır.
İnsanlar, koku sinirlerinin zamanla ortama adapte olmaları nedeni ile kendi ağız kokularını objektif olarak algılamayabilirler.. Bu nedenle çevrelerinde sık karşılaştıkları ağız kokusunun kendilerinde de olabileceği kuşkusu ile huzursuz olabilirler. Ağız kokusu psikolojik problemleri de beraberinde getirir.Ağız kokusundan yakınan bireyler sosyal yaşantılarında kendilerine olan güvenlerini kaybedebilirler..
Kişilerin ağız kokusu sorunu olup olmadığını anlayabilmeleri için ; Bir parça mumsuz ve kokusuz diş ipi üst büyük azı dişlerinin arasına yerleştirilir ve çıkartıldıktan sonra 45 saniye beklenir. ya da
* Dil iyice dışarıya çıkartılır, Bir gazlı bez parçası ile dil ucundan tutulur ve bir başka gazlı bez ile dil kökü sıyırılır.
45 saniye beklenir. Koklanır. Bu süre sonunda hoş olmayan bir koku algılanırsa kötü ağız kokusu sorununuz var demektir.
 
ETYOLOJİ
Ağız kokusunun oluşmasında rol alan çok çeşitli nedenler sayılmasına karşın, %85-90 oranında ağız ortamından kaynaklandığı bilinmektedir .
Ağız ortamından kaynaklanan iki çeşit kokudan bahsedebiliriz: Bunlardan birincisi alınan gıdalar nedeni ile oluşan geçici ağız kokusu ikincisi de anerop bakterilerin neden olduğu kronik ağız kokusudur. Geçici ağız kokusu alınan gıdanın cinsine göre belirli bir süre sonra kendiliğinden geçer.
Kronik ağız kokusunun oluşmasında diş çürükleri, diş eti hastalıkları, aft lar, uyumsuz ve kötü kullanılan protezler ve ağız kuruluğu gibi fakrörler rol oynamakla birlikte; sorunun esas nedeni ağız içerisindeki yumuşak dokularda özellikle dil kökündeki oluşan aneorop bakteri birikimidir.
Dil kökü üzerinde biriken ölü doku artıkları, kan elemanları ve gıda artıkları aneorop bakteriler tarafından dekompose edilerek volatile sulphur components oluşumuna neden olurlar.
Nadir olarak. Ağız kokusuna ağız dişı etkenler sebep olabilmektedir. Bu nedenlerin başında sinüzit, polip gibi burunla ilgili hastalıklar gelir. Bu oluşumlar burundan hava girişini engelleyerek burun mukozasının kurumasına yol açarak burada kötü kokunun oluşmasına neden olur. Bu durumda kötü koku ağızdan ziyade burundan gelmektedir.
 
Çocuklarda burundan gelen kokularda burna yabancı madde kaçıp kaçmadığı araştırılmalıdır. Buruna yabancı madde kaçması sonucu oluşan koku ağız kokusundan hafif peynirimsi kokması ile ayrılabilmektedir. Tükürük akış hızı ve miktarındaki azalma ağız kuruluğu artıcı etkenler arasındadır. Agız kuruluğunda normalden daha az olan tükürük dil üzerinde oluşan sülfür bileşiklerini yeterince yıkayamaz bu şekli ile ağız kokusunun artmasına neden olur.
Ağız kuruluğunun bir diğer olumsuzluğu da tükürük azlığının ortamdaki oksijen azlığına da neden olmasıdır. Ağız ortamındaki oksijen azlığı aneorob ortamın oluşmasına yol açmaktadır. Bademcik iltihaplanmaları devamlı ağız kokusu oluşmasına neden değildir. Ancak enfeksiyon sırasında geçici bir ağız kokusu söz konusudur.
 
Bunların dışında bronşial ve akciğer enfeksiyonları, böbrek yetmezlikleri, bazı tür kanserler, metabolik fonksiyon bozuklukları da ağız kokusuna neden olabilmektedir. Ancak bunlar toplam ağız kokusu olguları arasında çok az yer tutmaktadır.
Kötü ağız kokusu sindirim sisteminden kaynaklanmaz. Çünkü yutak normalde gıdaların akışına izin verir. Sadece geğirme olayında ters hava akışı oluşur ki bu da kronik ağız kokusunun oluşması için yeterli neden değildir.
Stres ağız kuruluğu yol açtığı için halitosisin oluşma nedenlari arasında sayılmaktadır. Kullanılan bazı ilaçlar da ağız kokusuna neden olabilirler..
Ağız kokusunun nedenlerini maddeler halinde özetlersek:
LOKAL NEDENLER:
YAYGIN ÇÜRÜKLER
DİŞ ETLERİ
DİL
VİNCENT ANJİNİ
KRONİK SİNÜSLER
KILLI DİL
AŞIRI TÜTÜN İÇİMİ VB.
SİSTEMİK NEDENLER
DİABET
AKCİĞER ABSESİ
C VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ
KARACİĞER HASTALIKLARI
ENFEKSİYON MONOLÜKSOSİZ VB.
 
1. Fizyolojik ağız kokusu:
Her sağlıklı birey sabah uyandığında sindirim kanalında biriken gazlar veya dil sırtında üreyen bakterilerin oluşturduğu VSB sebebiyle ağız kokusu duyabilir. Dil sırtını fırçalamak ve sürekli olmamak şartıyla chlorhexidine veya çinko içeren ağız gargaraları kullanmak ve sakız çiğnemek bir çözümdür.
Beslenme sonrasında görülen, nefesteki (ağızdaki değil) çirkin koku da fizyolojiktir. Örneğin sarımsak yiyen bir insanın kanına geçen volatil aromatik bileşikler, ekspirasyon havasıyla dışarı atılır. Kan gazlarının akciğerden atılımının sebep olduğu bu koku bir hastalık değildir, dil sırtındaki bakteri kolonizasyonu ile ilişkili değildir. Böyle şahıslarda halitometre ile VSB ölçümleri fizyolojik sınırlar arasındadır. Tedavi gerektirmez. Ancak diyabetli hastaların ekspirasyon havasındaki keton kokusu asıl hastalığın bir semptomudur, bu gruba girmez.
 
2. Patolojik halitosis (Gerçek halitosis):
Patolojik halitosisi olan hastalar dişhekimine ağız kokusu şikayetiyle müracaat etmeyebilirler. Ağızlarındaki çirkin kokunun ya farkında değildirler, ya tolere etmektedirler veya kabullenmişlerdir. Patolojik halitosis vakaları 3 kategoriye ayrılır:
Tip-1 patolojik halitosis: Ağızının koktuğu hastanın kendisi tespit eder. .Genellikle ağızlarındaki kokuyu kabullenmişlerdir. Halitosisten farklı bir şikayet ile dişhekimine müracaat ederler. Dişhekiminin uyarısı ile tedavi edilirler.
Tip-2 patolojik halitosis: Koku, hastanın kendisinin değil, yakınlarının tespitidir..
Tip-3 patolojik halitosis: Ağız kokusu, hastanın kendisi veya yakınlarının tespiti değil, şüphesi veya tahminidir. Veya hastanın aralıklı dönemlerde silik yakınmaları olmaktadır. Böyle hastaların daha büyük bir kısmı dişhekimine müracaat eder.
 
Patolojik halitos ağız içi veya ağız dışından kaynağını alabilir:
Oral sebepler: Ağız kokusunun sebeblerinin %87 si oral kaynaklıdır. Bunlardan %51'i dilden, %17'si gingivitisten, %15'i periodontitisten, %17'si bunların karışımından kaynağını alır. Bu tip ağız kokuları kompleks vakalar değildir. Etyolojik sebep ilk muayenede belli olur. Ekspoze nekrotik kanallar veya ülserli dişeti dokuları göz ile kolayca tespit edilebilir ve kolay tedavi edilir. Hatta bazen kokunun kaynağını hasta kendisi gösterir.
ANUG gibi kuvvetli bir gingivitis yok ise birçok periodontal hastalık ağız kokusunun doğrudan sebebi olmamaktadır. Bu sonuçlara göre periodontitisli bireylerde infekte periodontal dokular doğrudan VSB kaynağı olmamakta, fakat VSB üretilen dilsırtına daha fazla bakteri ve kükürtlü amino asit kaynağı oluşturmaktadır. Ekstraoral sebepler: (Aslında bu terim yerine "non-oral" terimi daha makuldur) Kaynağını ağız dışında bir yerden alan ağız kokusu kastedilmektedir. Oral olmayan sebeplerle ortaya çıkan ağız kokusunun görülme sıklığı %13'tür, bunların %4'ü kulak-burun-boğaz, %3'ü hem oral hem kulak-burun-boğaz, %1'i ise sindirim kanalı kaynaklıdır. En sık rastlanan sebepler şunlardır: kronik tonsillit, kronik sinüzit, kronik farenjit, gastrointestinal kanalda darlık, mide ülseri, helikobakter plöriti, sindirim kanalında inflamasyon veya divertikül bulunması, karaciğer yetersizliği, diyabet, hipermagnezemi, üremi veya trimetilaminüri, bronşiyektazi, pulmoner apseler, nazal polip, konka deviasyonları, özefagus divertikülü, renal yetmezlikler veya psikolojiktir.
 
3. Psikosomatik halitosis:
Böyle hastalarda yakınma olmasına rağmen aslında gerçek bir halitosis yoktur (Psödohalitosis). Böyle hastaları patolojik halitosisten ayırmak zordur. Hastanın, ayıredici teşhis için hazırlanmış yönlendirici ve yanıltıcı özel soru formları doldurması istenir. Bu sorgulama biçiminde hastanın hangi soruya ne cevap verdiğine bakılarak kokunun psikosomatik mi olduğu yoksa gerçek mi olduğu tahmin edilir. Daha objektif tespitler halitometre ile dil sırtındaki VSB konsantrasyonu ölçülerek yapılır. Böyle hastaların tedavisi için dişhekimi ve psikiatrist işbirliği gerekir. Çünkü böyle hastaların bir kısmında koku değil koku korkusu vardır (Halitofobi).
 
Tedavi
Tedavinin temelinde etkili ve tam ağız diş bakımı yatmaktadır. Günde en az iki kez ve üçer dakika yapılan diş temizliği ne ilave olarak dil temizliği de yapılmalıdır. Dil temizliği özel dil kazıyıcıları "tongue scraper" ile yapılabildiği gibi bu iş için her zaman kullandığnız diş fırşçası da kullanılabilmektedir.
Tedavide kullanılan ajanlardan en önelmlilerinden biri de ağız gargaralarıdır. kötü ağız kokusu 6453 bulunan kişiler bileşimlerinde chlorine diokside ya da bileşiklerini bulunduran ağız gargaraları kullanmalıdırlar.Bu tipteki gargaranın yapısında bulunan chlorine diokside çözünerek Oxchloride parçacıkları oluşturur. Oluşan Oxchloride de VSC nin kimyasal olarak zararsız ve kokusuz bileşiklere dönüşmesini sağlar. Ağız kokusu olan kişiler alkol içeren ağız gargaraları kullanmamalıdırlar.
 
Alkollu gargaraklar ağız kuruluğuna neden olarak KAK için uygun zemini yaratırlar. Tedavinin bir diğer aşaması da dil üzerinde oluşan plağı elimine etmektir. Bu iş için özel üretilmiş dil kazıyıcılarını kullanıldığı gibi diş fırçası da kullanılabilir.
 
Diş fıçalama ağız kokusunu %25 oranında, dil temizliği %75 oranında ikizinin birlikte yapılmasın % 85 oranında azaltmaktadır. Ağızda oluşan aft lar, ağız kokusuna neden olabilmektedir. Aftların oluşma nedenlerinden olan, sabun ve şampuanların yapımında kullanılan, sodyum laury sulfate SLS içeren diş macunu ve gargara kullanmaktan kaçınmak gerekmektedir. Diş eti ceplerinde üreyen anaeorob bakteriler ağızın kötü kokmasına neden olan VSC un açığa çıkmasına neden olurlar. Eğer ağız kokusunun oluşma nedeni olarak diş eti hastalığı saptanmışsa. Dişeti cepleri elimine edilerek diş etleri sağlıklı duruma getirilmelidir.
 
3. Hastayı eğitmek: Hasta hergün diş fırçalamaya ve bu sırada dilini de fırçalamaya alıştırılmalıdır. Bilhassa dil kökünün sertçe fırçalanması gereklidir. Bu sırada en büyük problem bulantı refleksidir. Dilin sırtı ve arka kökünün sinirleri, N. vagus ve N. glossopharyngeus'un oluşturduğu glossopharyngeal pleksus'tan gelir. Diş fırçasının sürtünmesi ile ortaya çıkan mekanik uyarının şiddetine bağlı olarak hafif bulantı ve hatta kusmaya sebep olabilir. Hasta dilini fırçalarken bulantı duyuyorsa, nefesini verdiği (ekspirasyon) sırada çok kısa bir süre içerisinde fırçalayıp fırçayı ağızından çekmesi, ve nefes alıp, yeniden nefesini verdiği zaman fırçalaması önerilebilir. Fırçanın nereye temas ettiğini ayna karşısında izlemesi bulantıyı artırabilir. Bulantı refleksi fırçanın dile ilk temas ettiği sırada fazla iken ilerleyen dakikalarda giderek azalır (vagal tolerans). Bu sebeple hastanın kısa küçük fırçalamalarda ısrar etmesi suretiyle bulantıyı tolere etmesi mümkündür. Bu, hastaya anlatılmalıdır. Uzun vadede (aylar) hiç bulantı duymadan dil fırçalamaya alışmak mümkündür. Dil fırçalamak için özel fırçalar satılmaktadır fakat dişler için kullanılmakta olan sert bir fırça bu iş için yeterli ve ekonomik olabilir.
 
 
 
Dr. Metin AĞCA


Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat