Ankara, 03.10.2010
10. Türkiye Eczacılık Kongresi, Türk Eczacıları Birliği, Ankara Eczacı Odası, Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği ev sahipliğinde 30 Eylül-3 Ekim 2010 tarihleri arasında “Gelecek” temasıyla Ankara’da yapıldı.
Kongremize eczacılığın tüm alanlarından 1460 meslektaşımız ve 600 eczacılık fakültesi öğrencisi katıldı. Türk Eczacıları Birliği Resmi İletişim Kanalı Farmainbox üzerinden ise 2000’den fazla eczacı kongremizin bazı oturumlarını canlı yayında izledi, konuşmacılara sorular sordu. Sağlık Bakanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Dünya Eczacılık Federasyonu Başkanı, Avrupa Birliği Eczacılık Grubu Başkanı gibi çok sayıda saygın konuğu da içeren 217 konuşmacının olduğu kongrede 20 bilimsel oturum, 8 panel ve 3 söyleşi gerçekleştirildi. Bu rakamlar, Türkiye’nin en yüksek katılımlı bilimsel kongrelerinden birini, eczacılık alanında ise kesinlikle en yüksek katılımlı eczacılık kongresini gerçekleştirdiğimizi ifade ediyor. Türk Eczacıları Birliği Basın Ödüllerinin ve bilimsel poster ödüllerinin de verildiği Kongre’de, Türk Eczacıları Birliği Gençlik Komisyonu da bir Öğrenci Çalıştayı yaparak geleceklerini konuştu. Hastalarımızdan, sağlık otoritesine, ilaç şirketlerinden dağıtım kanallarına, bilişim teknologlarından farmakogenomi uzmanlarına kadar sağlık alanının tüm paydaşları kongremize katılarak bilgi, birikim, deneyim ve taleplerini, gelecek projeksiyonlarını bizlerle paylaştılar.
Meslektaşlarımızın kongremize gösterdiği bu yoğun ilgi, her şeyden önce kuşkusuz “Gelecek” temasına yöneliktir. Zira, sağlık ve özellikle eczacılık alanında çok çeşitli faktörlere bağlı olarak yaşanan hızlı dönüşüm ve bu dönüşümün nihai evresinin nasıl olacağı konusundaki belirsizlik, hastalar ve diğer sağlık çalışanları gibi, eczacıları da tedirgin etmeyi sürdürüyor. Özellikle son dönemde yaşanan büyük ilaç fiyat düşüşleri ile belirginleşen ekonomik sorunlar, mesleğimizin ve eczanelerimizin geleceğinden duyduğumuz kaygıyı arttırıyor. Bu nedenle, eczacının gelirinin ilaç fiyatlarından göreceli olarak bağımsızlaştırılmasının eczanelerin yaygınlığını korumak için acilen alınması gereken bir önlem olduğunu ve eczacılara, verdikleri ürün dışında, sundukları hizmetle oluşturduğu katma değer için de bir meslek hakkı verilmesi gerektiğini ifade ettik. Bu husus, Kongremizin akademisyenler, sağlık otoritesi, eczacılığın tüm alanlarında çalışan meslektaşlarımız tarafından üzerinde tam olarak ortaklaşılan en önemli sonucu oldu.
Diğer yandan, ilaç şirketlerinden sonra ilaç dağıtım kanallarının da çokuluslu şirketlere satılması ve ilaç pazarında dağıtım kanallarının oligopol bir yapıya bürünmesi karşısında, özgür eczacı sermayesi ile kurulan ekonomik dayanışma örgütlerimiz eczacı kooperatiflerinin güçlendirilmesinin ertelenemez, geçiştirilemez, hayati bir gereklilik olduğunun altını çizdik. Kongremiz, bir kez daha tüm meslektaşlarımızı kooperatif çatısı altında, tabandan örgütlenen demokratik bir ortamda buluşmaya, eczacıların hak ve çıkarlarını aynı anda koruyan bu çatı altında bir araya gelmeye davet ediyor.
Kongremizde ayrıca, özellikle iletişim alanındaki silikon devriminin etkilerinin geleceğimizi yönlendireceği ile ilgili genel kabulün aksine, “karbon devriminin” yönlendirici gücüne dikkat çektik. Dolayısıyla, ilaç ve eczacılık alanında bir paradigma değişikliği sayılabilecek “kişiye özgü ilaç tedavisinin” önünü açan farmakogenetiğin gelecekte eczacının “hasta danışmanlığı” rolünü güçlendireceğini vurguladık. Hasta sağlığı, güvenliği, mahremiyeti, hastanın aydınlatılmış onamının mesleğimizin birincil odağı olmasının getirdiği sorumlulukla, eczanelerimizin bireysel hastaların ihtiyaçlarına daha uygun olarak donatılmasının gerekliliğini ifade ettik.
Hekime gitme sıklığının tüm dünya ölçeğinde arttığı, alzheimer, demans gibi hastalıkların yanı sıra kronik hastalıkların, kalp-damar hastalıklarının ve kanserin büyük bir hızla arttığı, ama aynı zamanda insan ömrünün uzadığı, insanlığın da yaşlandığı bir dünyada yaşıyoruz. Artan sağlık harcamaları tüm dünyada hükümetlerin ilaç bütçelerini kısması eğilimi ile beraber ortaya çıkıyor. Bir yandan sağlık alanı hızla “finansallaştırılırken”, diğer yandan sağlık hizmetine duyulan ihtiyaç artıyor. Fakat ilaç harcaması için ayrılan kaynak, akılcı kullanılmıyor. “İlaç okur-yazarlığının” daha yüksek olduğu gelişmiş ülkelerde dahi hastaların yüzde 50’si ilaçlarını akılcı kullanmıyor. Bu noktada, ilaçların akılcı kullanımı, tedaviye uyum ve tedavi yönetimi konusunda kamu kaynaklarının ve daha da ötesi insan sağlığının korunması için, eczacıların her zamankinden daha titiz bir çalışmasına, ihtiyaç duyuluyor. Dünyada yeni kullanılmaya başlayan hastalık izleme ve takip programları, bu nedenle Türkiye’de de bir an önce hayata geçirilmeli, “kaliteli hasta bakımı” hizmetleri kavramı ve pratiği yaygınlaştırılmalıdır. Sürekli meslek içi eğitim eczacıların gündelik hayatının bir parçası haline getirilmelidir.
Bunun yanı sıra Kongremizde en yetkili ağızlardan ifade edilen evde bakım hizmetlerinin geri ödeme kapsamına alınmasını, hastalarımızın sağlık hizmetlerine ulaşması bakımından son derece olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. İlaç temini ve danışmanlığı konusunda sağlık bakım ekibinin bir parçası olan eczacılar ve eczacı örgütü, evde bakım alanında üzerine düşen her türlü sorumluluğu layıkıyla yerine getirecektir.
Buna ek olarak, çeşitlenen insani ihtiyaçlar ve hem geleneksel, hem de modern eczane ürünlerine ilişkin artan talep karşısında, eczacının bu talebi karşılayabilmek, homeopatik, fitoterapötik, dermakozmetik, medikal gibi ürünlere sahip çıkabilmesi için, yasal düzenlemeler yanında eczacının eğitimi, alandaki eğitilmiş eleman ihtiyacının karşılanması da büyük önem taşıyor.
Eczacı işgücünün ve işgücü ihtiyacının planlanması, eczacıların sektörel dağılımının daha rasyonel bir biçimde yapılması gelecekte de eczacılık alanındaki temel sorunlardan bir tanesi olarak görünüyor. Eczacılık alanında bir an önce istihdam planlaması yapılması, fakülte ve eczane açılmasının sınırlandırılması ve diğer önlemlerle birlikte eczacıların gerçek sorumlusu oldukları ilacın var olduğu her yerde istihdam edilmesi gerekiyor.
Diğer yandan, Kongremiz, sağlığın evrensel bir insan hakkı olduğu gerçeğinden hareketle, sağlık çalışanlarının haklarının korunmasının “halk sağlığının korunması” ile doğrudan bir ilişki içinde olduğunun, bu bakımdan sağlık meslek örgütlerinin birlikte davranmasının önemini vurguladı.
Sonuç olarak, biz eczacılar 10. Türkiye Eczacılık Kongresi’nde geleceğe hazırlanmak için güçlü ve zayıf yanlarımızı ortaya serdik. Varolan manzarayı izleme lüksümüz olmadığını, yapabileceğimiz en doğru şeyin mesleğimizi en iyi şekilde yapmak olduğunu bir kez daha vurguladık.
Kongremiz, bilimsel bilgiye olan inancın, ahde vefanın, mesleki dayanışmanın, örgütlenmenin, birarada durmanın, iletişimin, birbirine olan saygı ve güvenin, hastalarımıza olan etik bağlılığımızın, gelişmelere açık, geleceğe bakan, bir arada durdukça da gelecekten korkmayan, geleceğe hazır olmak için sürekli üreten, düşünen, tartışan bir örgüt örneği olarak tarihte ve hafızalarımızda yerini aldı.
Geleceğe bakmak için tarih bilinci ve bilgisine sahip olmak gerekir. Bundan yaklaşık 1850 yıl önce Galenos’un yaşadığı Allianoi’de, bugün üstü kumla örtülenin sadece sağlık meslek örgütlerinin ortak mirasının değil, sağlık mesleklerine duyulması gereken saygının da olduğunun altını çiziyoruz.
Bizler, gelecek kuşaklara bırakacağımız bu değerli bilim hazinesini ve mesleğimizi güçlendirmek için tüm gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.


Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat