Bundan sonra Eczacının Sesi’nin bana tahsis ettiği Kürsü’den ilaç ve eczacılığa dair güncel gelişmelere ve sorunlara dair bilgi birikimimi ve yorumlarımı siz değerli meslektaşlarımla paylaşmaya çalışacağım.

Gelecek yıl kırk yıllık eczacı olacağım. Akademik hayatıma başlamadan önceki iki yılda hastane baş eczacılığından ilaç deposu sorumluluğuna ve muayene komisyonlarına kadar genç bir eczacı için önemli ve güç sayılabilecek sorumlulukları aldım. Aldığım her sorumluluk mesleki deneyimimi ve bilgimi artırdı. Akademisyenlik doktorayı bitirip Ph.D. unvanını almakla başlar. Bu unvana eriştiğim 1992 yılından bu yana da neredeyse otuz yıl geçmiş. Bu süreçte yüzlerce hekim, hemşire ve sağlık teknisyeni yetiştirdim. İlginçtir, ben hep tıp fakültesinde çalıştım. Yaklaşık üç yıllık Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nde dekanlık deneyimim de var. Eczacılık fakültelerinde çalışmasam da birçok eczacılık fakültesi öğrencisi ile öğrenci kongreleri, seminer ve konferanslarda buluştum. Çatı meslek örgütünün tuğlalarını oluşturan 54 eczacı odasının büyük bir çoğunluğu ile eğitim platformlarında birçok kez bir araya geldim. Birlikte yedik, içtik, sorunları paylaşıp dertleştik. Sahadaki sorunlara da öğrencilerin beklentilerine de eğitimin sorunlarına da hiç uzak kalmadım.

Meslek siyaseti ve mesleğin sosyal sorunları ile ilgilenmem öğrenciliğime kadar uzanır. İlacın toplum sağlığı yararına akılcı kullanımı, sağlığın temel bir insan hakkı olduğu, eczacılık mesleğinin önemi ve onuru temel kaygım oldu. Beni yetiştiren birbirinden değerli hocalarımdan öğrendiğim ve cebime koyduğum en önemli ders budur. Küreselleşme ve dijital devrim ile birlikte dünyada algı yönetiminin kolaylaştığı, gerçeğe ulaşmanın giderek zorlaştığı, hakikati söyleyenlerin azaldığı, ilkeli olma ve meslek onuru gibi kavramların ticarete ve parasal kazanca kolayca feda edildiği bir devirde akıl ve bilimin aydınlattığı bir yolda gerçeği arayıp eğip bükmeden konuşmanın, gerçekle yüzleşmenin ve Hace Bayram Veli’nin dediği gibi “Hakikati söylemekten korkmamanın” sorunların çözümü için son derece önemli olduğuna inanıyorum.  Bir taraftan da “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” deyişinde de dile getirildiği gibi gerçeği söylemenin ve sorun kaynaklarını gerçeklerle yüzleştirerek çözüm için ikna etmenin zorluğunun da farkındayım.  Bununla beraber, gerçeği savunanlar ve eğip bükmeden, sebatla doğruların arkasında durabilenler onuncu köye muhtar da olabilirler.  Sorunları akıl ve bilim yolu ile çözmek algı yönetimi ve çıkarlardan beslenen yalanlara karşı en güçlü yöntemdir.

Dünyamızın ve mesleğimizin sorunları çok. İnsanın olduğu yerde sorun olmaması olanaksız. Yaşadığı birçok sorunun bizzat kaynağı olan insanoğlu, kendi yarattığı sorunları çözmekle de mükelleftir. Bu köşede dilim döndüğü kadar bugüne kadar biriktirdiklerimin de yardımıyla ilacı ve eczacılığı ilgilendiren güncel konularda inandığım doğruları ifade etmeye çalışacağım. Yazdıklarım mutlak doğrudur anlayışı ile yola çıkmıyorum. Yazılarım eleştirilere açık olacak. Doğru ve yerinde eleştirilere kulak vererek yanlışı fark edip düzeltmenin hem önemli bir erdem olduğunu hem de kişiye ciddi bir kazanım sağladığını bilenlerdenim. 

Gelecek yazılarda Kürsü’de görüşmek üzere, hepinize tekrar merhaba. Ayrıca bu fırsatı veren “Eczacının Sesi”ne sonsuz teşekkürler.

 


 Hacı Bayram Veli olarak tanınsa da gerçekte lakabı Hacı değil Hace’dir. Hace, ilim irfan sahibi usta öğretmen anlamına gelir. Bu lakap, Büyük Selçuklu Devleti'nin baş veziri ya da bugünkü karşılığı ile başbakanı konumunda olan Nizamülmülk için de kullanılmıştır.

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat