İlaç – Eczacılık Ve Sağlıkta “Alternatif” Piyasa
Bu sayfalarda duyarlı meslekdaşım ve arkadaşım Ecz. Zeynep Akyol izinsiz ruhsatsız ürünlerin internet üzerinden satışı ile ilgili yazısını okudum. İzinli – ruhsatlı benzer ürünlerde de , durumun çok farklı olmadığını ; daha da kötüsü ; izinli ve ruhsatlı oluşun, ahlaksızlığı meşrulaştırdığını ve süregenleştirdiğini düşünüyorum.
Konuya ilişkin birkaç satır yazayım derken, ECZACININ SESİ’ n de YALANCI İLAÇLARLA ilgili bir yazı yayımlandı. Düşüncelerimle birebir örtüşen bu yazıya bir küçük katkı yapmak istedim.
Vitamin – minerallerle başlayan, bitkisel kökenliler, enzim, hormon, kozmetik, dermokozmetiklerle devam eden, basının kimi bilgisizliği, kimi de parasal ilişkileriyle satışının pompalandığı, fuarlarla, festivallerle desteklenen, sözde denetimli, özünde başına buyruk, neredeyse ÖLÜMSÜZLÜĞÜN SIRRI ve YAŞAM İKSİRİ gibi sunulan bu ürün ve uygulamalar karşısında nasıl bir duruş sergilemeliyiz?
Yine tıbbi açıdan bir çok doğruyu içerse de, sanki tıbbın (bir anlamda bilimin) başka bir alternatifi (seçeneği) varmış gibi, bir çok yanlışı, yalanı içeren, tıp dışı uygulamalara çağrı yapan şu “ALTERNATİF TIP” sözüne ne demeli ?
İlaç ve tıbbi tedavi dışında, “ALTERNATİF” bir “PAZAR” oluştu ve bu genişletiliyor.
Uzun süredir hiçbir çevreden ciddi bir tepki görmeyen yabancı firmalar, yerli dış alımcılar, köpeksiz köyde değneksiz dolaşıyor, peşpeşe, eczacılığın isminin KULLANILDIĞI fuarlar düzenliyor. Fuar sonrası görüştüğümüz meslekdaşlarım, şaşkınlık ve hayal kırıklığıyla “eczacılıktan başka her şey vardı” diyorlar.
Sağlık alanına yatırım yapmış bir artist bozuntusu, TV de sağlık üzerine ahkam kasiyor. Yine “İlaçta Reklam” ın tartışıldığı bir TV programında, bir reklam şirketi yöneticisi “Grip olmamak için, önceden vitamin alınması gerektiğini geniş kitlelere bizden başka kim söyleyecek” diyor. Eczacılık Fuarı öncesi, bir fuar yöneticisi “eczacılar bizim ortağımızdır” diyor. “Ensesine vur lokmasını al” diye bellediği eczacıları suç ortaklığına çağırıyor.Bu pazarda % 10 payı bile olmayan eczacıların sadece isminden yararlanmaya, işe bilimsellik ve ciddiyet katmaya çalışıyor.
15 günlük kurslarda “UZMAN” yapılmış, tıpla, bilimle hiç tanışmamış bu cahil sürüsünün önerileriyle, avuç dolusu paraya, çanta dolusu “yalancı ilaç” insanların eline tutuşturuluyor. Dengeli beslenme, yeterli uyku, düşük stres, bedensel hareket gibi biraz çaba , biraz, emek gerektiğini söylemek yerine, emeksiz ama paralı “SAĞLIKLI YAŞAM ÜRÜNLERİ”sunuluyor.Kuşkusuz “farklı bir ürün kullanmak ve böylece farklı olmak, toplumsal statü (konum) elde etmek” düşüncesi , maldan önce satılıyor.
Halk Sağlığı tehdit, tüketici istismar, ülke kaynakları çarçur ediliyor. Bütün bunlar gözümüzün önünde oluyor ve sağlık meslek örgütlerinden çıt çıkmıyor.
“Bu ürünler Batıda’ da var ve böyle pazarlanıyor” savunmasının hiçbir geçerliliği yoktur. Batıda din de iman da paradır ve insan unsuru son sıralara düşmüştür.Geçmişi tanzimata kadar uzanan, “Batı ne yapıyorsa, ne söylüyorsa, ne üretiyorsa iyidir” gibi kökleşmiş bir inancın ve henüz kırılamamış bu aşağılık duygusunun, bu acımasız pazara sağladığı olanaklar küçümsenemez.
Bilinen yirmi aminoasitten birini seçip, yine bilinen fizyolojik etkilerini sıralayıp, ayırdetmeksizin her kese, her koşulda yutturmanın ( ister Batı’da, ister Doğu’ da olsun) mantığı nedir?
Bakın, bir moda gibi bir çıkıp, bir kaybolan ürünlerden biri, bir yosun hapının tanıtım broşürlerinde neler yazıyor ; vitamin, mineral, aminoasit içerir besleyicidir, bağışıklık sistemini güçlendirir.Kalp-damar hastalıklarına karşı, cilt tedavilerinde ve cilt güzelleştirici, hamilelik sonrası kalsiyum kayıplarında, gribal enfeksiyonlarda kullanılır. Kötü ağız kokularını giderir, enerji arttırıcı, hücreleri koruyucu, iştah azaltıcı, yeni dokuların büyümesine yardımcı...
Bunları, aynı ürünü pazarlayan üç ayrı şirketin aynı ürün için çıkardıkları broşürlerden derledim Her biri ayrı şeyler söylemiş. Akla gelen, ağıza gelen her şey söylenmiş. Söylenmemiş adeta kusulmuş. Bu ve benzeri bir ürünü, kaç meslektaşım “evet bu etkilere sahiptir” diye vicdanı sızlamadan verebilecektir?
NE YAPMALI?
Eczacı birey olarak yapmamız gereken, doğruyu söylemek ve inanmadığımız şeyi vermemektir. Doğru davranışın sağladığı güven ve bunun ticari getirisi, götürüsünden fazladır.Uzun meslek yaşamımızda tanık olduğumuz budur. Ticari olan da budur. Ahlaki olan da budur. Ancak, sorunun çözümü tek tek ne yaptığımıza bağlı değil.
ÖRGÜTLÜ TAVRIMIZ NE OLMALIDIR ?
Geçmişte, kuşku duyulan ürünle ilgili bilimsel veri toplanır, tartışma açılır, kamuoyu oluşturulur, satışı durdurulur, hatta ruhsatı iptal ettirilebilirdi. Eczacı örgütlerinin böyle bir duyarlılığı ve geleneği vardı. Ne oldu bizlere ? Üzerimize ölü toprağı mı serpildi? Böyle mesleki-ahlaki kaygılarımız kalmadı mı?Ülkesini, halkını seven, çağdaş, aydınlık düşüncede ki insanlara yakışan ne olmalıdır?Sorunu bizden başka sorgulayacak var mı?İşi tüketiciyi koruma derneklerine mi havale edelim?
Yapılması gereken, tüm sağlık meslek örgütleriyle bir araya gelmek, beynini ve yüreğini pazara çıkartmamış bilim çevrelerinin desteğini de katarak bu ürünleri ve uygulamaları tek tek sorgulamak, doğruyu, eğrisinden ayıklamak, basın ikna edilerek, halkı aydınlatmaktır. Namuslu, yurtsever, çağdaş insanlara yakışan budur, dışımızda oluşturulmuş bu pazarda rol kapmaya çalışmak değil...
Bakın, fuar düzenleyicilerinden biri, borsacı ağzıyla nasıl konuşuyor ; “Eczacılar bu piyasanın en önemli aktörleridir”. Bir ünlü sinema yönetmenimizin şöyle bir sözü vardı ; “Aktör benim için plastik bir unsurdur” Plastik unsur! Yani yoğrulabilen, şekil verilebilen...
Rol kapma yarışında yitip tükenecek miyiz, yoksa oyunu yönetecek miyiz?
Karar vermeliyiz !
ECZACININ SESİ
www.eczacininsesi.com