Değerli Meslektaşlarım,

Çok sevdiğiniz, saydığınız bir kişiyi bir daha göremeyeceğinizi, sesini duyamayacağınızı   kabullenmek... Çok zor. Bu yüzden  makaleyi yazarken çok zorlandım. Sadece hayatıma yön veren birkaç husustan bahsedeceğim.

İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunuyum. Farmakognozi’ de doktora yapmak istiyordum. 1963 yılı Haziran sınavlarından sonra, Mekin Hoca’ya gittim, yaz tatilinde Bölüm’e gelmek istediğimi söyledim. Turhan Hoca’dan izin aldı ve başladım çalışmaya. Farmasötik Kimya sınavına Eylül’de gireceğim için hem ders çalışıyor hem de Mekin Hoca’nın bana verdiği çalışmayı yapıyordum. Çalışma Filisgin (Mentha pulegium) yağının total alkol miktar tayini idi. Sonra ikimizin adı ile yayınlandı. Literatür taramayı, bir araştırmanın nasıl yapılacağını, gerekli bütün bilgileri ondan öğrendim. Yaz sonunda, asistan olmaya karar verdim. Doktora çalışmam sırasında da maddi manevi her türlü desteği aldım kendisinden. Yani akademik hayata başlamamın sebebi Mekin Hoca.

Yedek subaylık görevimi Ankara’da Ordu İlaç Fabrikası’nda yaptım (1967-69). Mekin Hocam da Ankara Eczacılık Fakültesi’ne profesör olarak gelmişti (1968). Benim için Milli Savunma Bakanlığı’ndan özel izin aldı, haftada 4 yarım gün Fakülte’ ye gittim ve laboratuvarlara baş asistan olarak girmeye başladım. Yani Üniversite ile ilişkimin kopmamasını sağladı.

Askerlik görevim bitince Hacettepe’ye kurucu üye olarak başladım. Kendi kitaplarımı getirtinceye kadar ders hazırlamam için, kitaplarını bile bana verdi. Hâttâ yoğunluğum dolayısıyla, 2 yarıyıl gelip ders bile anlattı Hacettepe’de.

Doçentliğimde, Profesörlüğümde  her kademede yardımcı oldu. Kısacası akademik hayatımın her kademesinde destek oldu, yol gösterdi.

Aile olarak devamlı görüştüğümüzü söylememe bilmem gerek var mı!  

1963 yılında başlayan beraberlik için yazılacak hatıralar kaç sayfa sürer bilmiyorum. Burada bitireyim bu kısmı.

Son yıllara gelince: Emekli olduktan sonra İzmir’e yerleştiler. İzmir’e taşındıklarında en az ayda bir telefon ederdim, bazen de o beni arardı. Toplantı ve benzeri vesilelerle de görüşüyorduk. Bir gün telefon etti ve Urla’da Darüşafaka’ nın rezidansına geçtiklerini ve sebeplerini söyledi. Ondan sonra, 10 veya 15 günde bir aramaya başladım. Kovid çıktıktan sonraki görüşmelerimizde genellikle sıkıntılı idi. Onda hiç görmediğim “yaşadığı hayattan bıkkınlık hissi” vardı. Bir sefer benim buna üzüldüğümü hissetmiş olacak herhalde, telefon görüşmemizden kısa bir süre sonra aradı: “Aldırma, üzülme, bazen sıkılıyorum, şimdi, iyiyim” demişti.

On gün kadar önce, Hakan Bey ile görüşürken “Mekin Hoca, kovid olmuş galiba” dedi. “Kendisi ile geçen hafta konuştum, nasıl olur?” dedim. Hemen aradım kendisini.

Telefon açıldı boğuk bir sesle bana cevap verdi “Beni hastane hastane gezdiriyorlar, iyi değilim”. Anlaşılmayan birkaç şey daha söyledi. Bu kendisi ile son görüşmemiz oldu. Kızını aradım ve kovid olduğu için önce  Urla hastanesine kaldırıldığını sonra Kent Hastanesi’nde ama özel odada olduğunu öğrendim. Ben özel odada iken görüşmüşüm. Gerisini yazmasam da olur.

Darda kaldığımda danıştığım, gerektiğinde hoca, gerektiğinde ağabey ve baba idi benim için. Zaten yalnızken veya aile içinde “Mekin Baba” derdim. Oğluma onun adını, yani “Mekin” adını  verdim. Üzüntümün derecesini tahmin edemezsiniz. Mekânın Cennet olsun “Mekin Baba”.

Yazımın ekinde, AEO için 4 yıl süre ile çıkardığım, “Eczacı, Dünya ve Türkiye’de” Dergisi’nin Ağustos 2004 sayısında yazdığım Hayat Hikâyesini de bulacaksınız. Ruhu şâd olsun ‘



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat