Ecz. Semra YOĞURTÇU
6197 sayılı eczacılık yasasında yapılan düzenlemeler kapsamında eczanelerde satılacak ürünler arasına homeopatik ürünler de eklendi. Böylece Türkiye’de homeopatik ilaç ithalinin önü açıldı. Artık kapıda hazır bekleyen ilaç firmaları böylesi boş bir pazara girmek için yarışacaklar. Kısa süre içinde ilaçlar eczanelerimizde olacak.
Homeopatik tedavi felsefesi biz sağlık personelinin bu güne dek aldığımız eğitim ve uyguladığımız tedavi sisteminden oldukça farklı. Bu nedenle en kısa sürede homeopati eğitimi almamız ve homeopatik ilaçlar konusunda bilgilenmemiz gerekli. Aynen majistral ilaçlarda olduğu gibi, eczanede bizzat hazırlanan homeopatik ilaçlar daha muteber ve hekimler tarafından daha çok önemseniyor.
Homeopati, hastalığı değil hastayı tedavi eden ve vücudun dengesini yeniden oluşturan non-toksik bir iyileşme sanatıdır. Güvenilir ve bilimsel ilkelere dayanan ilaçlı bir tedavidir. Benzerler kuralına dayanan, tıbbın benzersiz bir sistemidir de diyebiliriz. Latince "homoeos=benzer" ve "pathos=hastalık" sözcüklerinin bir araya gelmesinden oluşur.
Homeopatinin kökeni tıbbın babası kabul edilen Hipokrat’a kadar uzanır. Hipokrat başyapıtında karşıtlar yasası ve benzerler yasasından söz ederek bunları birleştirmek istemiş ve bunu başarmıştır. Karşıtlar yasası hastalığı karşıt etki gösteren ilaçlarla tedavi etmeyi, benzerler yasası ise hastalığı benzer etki gösteren ilaçlarla tedavi etmeyi kapsar.
Hipokrat’ın ölümünden yıllar sonra Galen karşıtlar yasasını benimser, kilisenin de desteğini alarak parlak bir atılım yapar. Böylece günümüzde yaygın kullanılan klasik tıp, Ortodoks tıp ya da allopatik tıp olarak anılan tedavi şekli gelişir.
Benzerler yasasını ise Paracelsus canlandırmaya çalışırsa da zaman içerisinde Batıda uykuya dalar ama Doğu aleminde ve Hindistan’da benimsenerek sürer gider. İbn-i Sina ile yeniden canlanır.
Günümüzden 200 yıl kadar önce Alman hekim, simyacı ve eczacı Samuel Hahnemann, eski tıp kitaplarını tercüme ederken tanıştığı bu yöntemi günışığına çıkarır, araştırır ve geliştirerek insanlığa armağan eder.
Homeopati, 200 yıldır tüm dünyada yaygın bir şekilde kullanılan bir doğal iyileşme sistemidir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından dünyada en yaygın kullanılan 2. büyük tedavi yöntemi olarak tanınmıştır. Pek çok ülkede geri ödeme kapsamındadır.
Hindistan ve Doğu Asya, Rusya, İsrail, Fransa, İngiltere, Almanya, Belçika, Portekiz, İsviçre, Yunanistan, Kanada, ABD akla ilk gelen ülkeler. Kullananlar arasında dönemin ünlüleri de mevcut Örn. İngiliz Kraliyet Ailesi, Rockefeller’ler, Charles Dickens, Goethe, Maria Theresa, Tina Turner, David Beckham, Ghandi, Bill Gates v.s.
Homeopatik ilaç pazarı da yılda yaklaşık %20 büyümektedir ve fitoterapotik ilaç pazarı hacminden kat be kat fazladır.
Homeopati Dünya’da özel okullarında ve üniversitelerde de öğretilmektedir.
Homeopatide hastalık benzer etki gösteren ilaçla tedavi edilir demiştik.
Daha açık bir tanımlama yapmak istersek şöyle diyebiliriz:
Sağlıklı bir insana verildiğinde bazı hastalık semptomlarına benzer birçok etkiyi gösteren bir ilaç, yeterince seyreltilmiş dozlarda verilince, o hastalığın tüm belirtilerini çabuk, köklü ve sürekli bir biçimde tam olarak ortadan kaldırma gücüne sahiptir.
Klasik tıpta ağrıyı ağrı kesici ilaçla, ateşi ateş düşürücü ilaçla, kaşıntıyı kaşıntı giderici ilaçla tedavi ederiz. Daha doğrusu semptomu baskılar, üzerini örteriz. Homeopati de ise ateşi ateş yapan, kaşıntıyı kaşıntı yapan ilaçla tedavi ederiz.
Aslında klasik tıpta da benzer uygulamaları görebiliriz. Örneğin; kansere sebep olan X ışınları ve radyum, aynı zamanda kanser tedavisinde de kullanılmaktadır.
Bedenimiz bizi her zaman korumaya çalışır ve kendini iyileştirme yeteneğine sahiptir. Bazı şeylerin bozulduğunu, kötüye gittiğini fark edince kendini iyileştirmek için harekete geçer, bazı belirtiler yani semptomlar oluşturur. Amaç vücuttaki dengeyi başka bir deyişle homeostazı korumaktır.
Örneğin; sıcak havada vücudun iç ısısını korumak için ilgili mekanizma harekete geçer ve terleriz. Böylece vücut soğutulmuş olur. Soğuk havada ise titreyerek vücut ısısını yükseltmeye çalışırız. Üşüme hissi bitinceye kadar titreriz ve bunu kontrol edemeyiz.
Homeopatide kullanılan ilaçlar da aynı mekanizma ile çalışır. Hastaysanız ve vücudunuz semptomlar üretiyorsa semptoma neden olan kaynak yok olmadıkça bu belirtiler ortadan kalkmayacaktır. Klasik ilaç tedavisiyle bu semptomları susturup üzerini örtebiliriz ama ilk fırsatta bir yolunu bulup tekrar kendilerini başka bir şekilde göstereceklerdir.
Günümüzdeki yaşam koşulları, çevre kirliliği, iklim değişiklikleri, gıdalarımızdaki katkı maddeleri, hormon ve tarım ilacı kalıntıları, stres, uykusuzluk, yaşam temposu, sigara, alkol vb. alışkanlıklar, ilaçlar, vital force olarak ifade edilen yaşam gücümüzü zayıflatarak vücudun dengeyi koruma yeteneğini azaltıyor. Fiziksel, ruhsal ve mental birtakım semptomlar meydana geliyor.
İşte homeopati vücudun kendi kendini tedavi edici mekanizmasını uyararak denge durumuna dönmesini sağlıyor.
Homeopatinin klasik tıbba göre farkları :
Modern tıbbın ve bilimin bütün çabalarına rağmen hızla ve çoğalarak artan ve şifa sağlanamayan kronik hastalıklarda homeopati ile çok başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Günümüzde hastalık yapan etkenlerin çok güçlü ilaçlarla yok edilmeye çalışılmasının umulan başarıyı getirmediği, hatta organizmaya zarar verdiği bilinmektedir.
Homeopati semptomları baskılamaz ve geçici rahatlamalar sağlamaz. Tedavi, hastalığın altında yatan gerçek nedene yönelik yapılır.
Bütün ilaç denemeleri sağlıklı insanlar üzerinde yapılır. Hayvan denemeleri kullanılmaz. Bu yüzden homeopatinin vücut üzerindeki etkileri rahatça gözlemlenebilir.
Homeopatide fiziksel, duygusal ve mental hastalıklar ayrı ayrı tedavi edilmezler, hastanın şikayetleri bir bütünün parçaları gözüyle ve ayrıntılı olarak incelenir. Bu nedenle tedavi kişiye özeldir.
Homeopati kişinin sadece hasta kısmıyla değil, bütünüyle ilgilenir.
Homeopatik ilaçlar hamilelerde, yenidoğan (neonatal) dönemdeki bebeklerde ve ilaç alerjisi olan kişilerde de güvenle kullanılabilir.
Minimum doz ve tek ilaç ile tedavi edildiğinden yan etki yoktur. Uygun ilaç seçilmediyse o ilaca ait semptomlar ortaya çıkabilir. Bu yan etki değildir, kişiye zarar vermez, ilacın etki süresi sonunda yok olur veya antidot ilaç verilerek yok edilebilir.
Homeopatik tedavide reçete bedeli yüksek değildir.
Homeopatide tanı diagnostik değil hastanın semptomlarını beyanına göre konulduğundan ilaç seçimi kolay değildir. İlaç yanlış olsa bile zarar vermez ama iyileşme olmayınca homeopatinin etkisiz olduğu kanısını uyandırabilir.
Kronik hastalıklarda tedavi süresi uzundur ve geçirilmiş hastalıklar bazen hafif de olsa nüksedebilir. Aslında bu durum iyi ve istenen bir gelişmedir. Bu nedenle hastanın sabırlı olması gerekir. Sonuç buna değecektir.
Operasyon gerektiren durumlarda kontrendikedir.
İdame (yerine koyma ) tedavilerinde kullanılamaz. Yine de bu durumlarda klasik tıbbın yanında iyi bir tamamlayıcı tedavi sağlar.
Homeopatinin de limiti vardır ve herşeyi iyileştirir denemez.
Homeopatik tedavinin temel prensipleri:
Homeopatik tedavinin 3 temel prensibi vardır.
1-Benzerlik ilkesi:
Hipokrat’ın deyimi ile “similia similibus currantur” yani benzer benzeri tedavi eder.
Anonim bir deyim ile çivi çiviyi söker.
Birkaç örnek verirsek konu daha iyi anlaşılacaktır sanırım.
Bayanlar daha iyi bilirler ki soğan soyarken gözler yaşarır ve akar. Hatta fazla sekresyon göze sığmayıp burundan da akıntı olur. Bildiğiniz gibi aynı belirtiler soğuk algınlığı semptomlarıdır. Demek oluyor ki Allium cepa yani kırmızı soğan ekstresinden hazırlanan homeopatik ilaç soğuk algınlığı tedavisinde kullanılabilir. Nitekim kullanılmaktadır da.
Bir diğer örnek: uykusuzluk yapar diye akşamları içmekten çekindiğimiz kahveden hazırlanan homeopatik ilaç uykusuzluk tedavisinde kullanılabilir.
İyi bir kusturucu olduğunu bildiğimiz ipeka dan hazırlanan homeopatik ilaç da bulantı ve kusmayı durdurabilir.
2- Minimal doz:
Hahnemann çalışmalarında önceleri saf tentür kullanıyordu. Ama belli dozda verdiğinde bazı kişilerde semptomlar daha da kötüleşebiliyordu. Bu nedenle ilaçları seyreltmeye başladı ve seyreltme oranı arttıkça ilacın yan etkilerinin daha da azaldığını gördü.
Bu arada tedavi için köyden köye geziyor, ilaçları da yanında o günün koşullarında katıra yükleyip taşıyordu. Zaman içinde ilaçların etki güçlerinin arttığını gözledi ve bunun nedenini düşünmeye başladı. Katır sırtında giderken ilaçların sallandığını fark etti ve bundan yola çıkarak seyreltme aşamalarında şişeleri çalkaladı. Böylece potensizasyon yöntemini geliştirdi.
Seyreltilerek ilacın yan etkisi yok edilmiş, çalkalayarak da ilacın gücü artırılmış oldu. Yani dinamize oldu. Böylece hastalarına minimal doz ilaç kullanmış oldu.
3- Tek ilaç ve ilacın bireyselleştirilmesi:
Sağlık; organizmanın kendi içinde, diğer insanlarla, diğer varlıklarla ve bulunduğu ortam ile yani evren ile denge içinde olması demektir. Kalbimiz “ben iyiyim, böbrekler çalışmıyorsa beni ilgilendirmez” diyemez. Bedenimiz bizi her zaman korumaya çalışır. Yarattığı semptomlar aslında bizi iyileştirmeye ve dengeyi yeniden kurmaya yöneliktir. Bu semptomları baskılarsak yaşam enerjimiz azalır ve dengeyi sağlaması zorlaşır.
Homeopatideki tedavi ilkesi “hastalık yok, hasta var” dır. Homeopatik yaklaşım, organların tek başına, bağımsız olarak rahatsızlık geçirdiğini düşünmez. Vücudun tamamını beden, zihin ve ruh bir bütün olarak değerlendirir. Bunun yanı sıra kişi yaşadığı ortam ile de etkileşir. Hava koşulları, çevre kirliliği vb. kişiyi etkiler. İnsanı hasta eden şey, içimizdeki yaşam enerjimizin bir nedenle olumsuz etkilenmiş olmasıdır. Bu nedenle kişinin bir bütün olarak tedavi edilmesi amaçlanır
Gerekli incelemelerden sonra hastaya en uygun tek bir ilaç seçilerek tedaviye başlanır, seyrine göre ya aynı ilaçla ya da gerekirse başka bir ilaçla devam edilir. Yani tek bir olgu için tek bir ilaç yoktur ve ilaç hastaya göre değişir. Bir hastaya iyi gelen bir ilaç, semptomu aynı olsa bile başka hastaya uygun olmayabilir. Diğer yandan bir ilaç farklı hastalardaki farklı durumları tedavi etmek için de kullanılabilmektedir.
Kişinin karakteri, sevdiği ve sevmediği yiyecek-içecekler, ağrıların lokalizasyonu ve karakteristiği (yanıcı, batıcı, zonklayıcı, yayılması vb.), uyku düzeni, rüyaları, iklim şartlarından nasıl etkilendiği, kötüleşme zamanları gibi kişisel özellik gösteren ayrıntılar ilaç seçiminde belirleyici rol oynarlar. Sonuç olarak bunlar ilacın bireyselleştirilmesi anlamına gelir.
Homeopatik ilaçların etkileme biçimi bilinen bitkisel veya kimyasal sentetik ilaçların etkisi ile karşılaştırılamaz.
Bunlar bedenin kendi kendini iyileştirme gücünü aktive ederek çalışırlar. Buna enerjetik etki de diyebiliriz.
Homeopatik tedavi süreci :
Kronik hastalıkta tedavi süreci yaklaşık 1-2 saat süren anamnez ile başlar. Hasta öncelikle tedaviye geliş nedeni olan ana şikayetini ifade eder. Ardından bedensel, ruhsal ve zihinsel diğer şikayetlerini, özelliklerini anlatır. Sevdiği, sevmediği ve dokunan yiyecekler, hava şartlarından nasıl etkilendiği, uyku ve rüyaları, şikayetlerin günün hangi saatlerinde arttığı, şikayetlerini nasıl tanımladığı vs. ile ilgili bilgiler verir. Bu verilerden belli başlı belirtiler sistematize edilir ve kişiye özel olan ilaç tespit edilir. Belirli aralıklarla kontroller yapılarak hastanın seyrine göre ya aynı ilaca devam edilir, ya da yeni eklenen semptomlara göre başka bir ilaca geçilir.
Akut hastalıkta ise o sıradaki belirgin semptomlar ele alınır, kişinin gözlenen özellikleri de dikkate alınarak ilaç seçilir. Doğru ilaç bulunduysa iyileşme hemen başlar ve kısa sürede şifa bulur.
Homeopatide ilaç seçiminde tek kıstas hastanın semptomları olduğundan, tedavinin başarısı büyük ölçüde hastanın kendi ile ilgili verileri doğru ve eksiksiz vermesine bağlıdır.
Bize önemsiz gibi gelen bazı bulguların ilaç seçiminde çok önemi olabilir. Örneğin kulağımızın, burnumuzun, sırtımızın zaman zaman kaşınmasını kanıksamışızdır ve olağan kabul ederiz. Oysa ilaç seçiminde puzzle tamamlayıcı olarak önem taşır.
Homeopatik ilaç formları:
Hazırlanan nihai ilaç laktoz granüllerine emdirilerek kullanıma sunulur ki bu ilaç formuna globuli deniyor. Küçük haşhaş tanesi boyutundan kişniş şekeri boyutuna kadar değişik boyda globuliler vardır. İlacın etkisinin globuli boyutu ile ilgisi yoktur.
İlaçların alınma yolları:
Homoepatik ilaçlar kolay, çabuk ve güvenilir olarak oral yolla, dil altında, ağız mukozasından emilebilecek şekilde alınırlar. Sıvı formda alırken yutmadan önce ağızda kısa bir süre bekletilmelidir.
Kaynak: Kendi ders notlarım.