Söz verdim, yazmaz mıyım?
03.02.2018 tarihinde Aksaray’da gerçekleştirdiğimiz Selçuk-As Ecza & Farmazi Akademinin ortak düzenlediği mesleki paylaşım platformunda yine MEDİKAL MALZEME danışmanlığını anlattım .
Sis olurda uçak yolculuğumuz iptal olabilir diye hızlı trenle gitmeyi tercih etmiştik.
Yolculuğumuz İstanbul Pendik’te başladı, 4 saat 20 dakika sonra KONYA’ ya hızlı bir giriş yaptık oradan da 1.30 saat sonra AKSARAY’ daydık.
Uzun süren bu seyahatten sonra otele gidip dinlenmeyi düşünürken bizi karşılayan Aksaray eczacılarının güzel sohbeti, ilgisi tüm yorgunluğumuzu giderdi.
Akşam otelimizde terasa çıktığımızda, Esentepe’nin rüzgarlı ışıltılı manzarası ile heybetli Hasandağı’nın karşılıklı bakışıp birbirlerine gözkırptığını gördük.
Bu güzel manzaraya bakarken meslektaşlarım Aksaray’ı bize tanıtmaya başladı...
Karşımızdaki dumanlı dağın eteklerine kurulmuş köyün çocukları ilkokulu bitirir bitirmez İstanbul’a gidip kağıt toplarlarmış, hatta tüm hayalleri buymuş.
Anadolu’nun tam ortasında, her yere ulaşımı kolay bir şehir burası, Ankara, Nevşehir, Kırşehir, Konya’ya komşuluğu var.
Doğrusu şaşırdığımı belirtmeliyim tarihi geçmişinin, kültürel zenginliğinin bu kadar çok olduğunu buraya gelmeden önce hiç bilmiyordum.
İlkçağlardan itibaren yerleşim yeri olarak tercih edilmiş o dönemde ARKHELAİS olarak adlandırıldığı sanılmaktaymış.
Bizans ile müslüman Araplar arasında birçok kez el değiştiren şehir Malazgirt Savaşı’nın (1071) ardından Türkler’ in egemenliğine girmiş. Kılıç Arslan II (1155-1192), yıkık durumdaki Aksaray’ı bir İslâm kenti olarak yeniden kurmuş, kentin çevresini surla çevirmiş, camii, medrese, çarşı, hamam vb. yaptırmış. Azerbeycan’dan getirdiği din bilgini, zanaatkâr ve tüccarları kente yerleştirmiş. Ticaret yolları üzerinde bulunan Aksaray, Anadolu Selçuklu Devleti’nin önemli merkezlerinden biri olarak gelişmiş.
1467’de Fatih Sultan Mehmet, Aksaray’ı Osmanlı topraklarına katmış.
Ve Aksaray Cumhuriyet döneminde 1924’te il durumuna getirildi.
Gittiğinizde(ki tavsiye ederim ) çeşitli dönemlerine ait bu tarihi zenginliğin değerli hikayeleri ile gezebilirsiniz.
Kendime dedim ki Anadolu’yu daha çok gezmeliyim.
Tarihi ve Turistik Zenginliklerini sadece isimle bile olsa belirtmek isterim: Camiler, Türbeler, Kiliseler |
Ertesi sabah salonu dolduran Aksaraylı eczacılarımızla ortopedi malzemelerini, ÜTS ‘yi, reçete girişlerini ve bu sırada karşılaşılan sorunları, düzeltilmesi gereken kısımları hakkında konuştuk.
Medikal Malzemenin, Eczacı Odası Başkanı Sayın Fatih Özçiftçi’ nin de destekleriyle bölge eczacıları tarafından sahip çıkılması ve önemsenmesi benimde hoşuma gitti.
Sunumun ardından dönüş zamanı gelmişti, bu güzel şehri çokta göremeden dönmenin burukluğu içindeyken yolda bir sürpriz bizi selamladı.
OBRUK GÖLÜ
Öğrendim ki; Obruklar yaz başlarında koyu lacivert ve yeşil renkteyken yaz sonuna doğru çivit mavisi bir renk almaktaymış.
Yer altındaki eriyen kalker taşları boşluklar oluşturuyor ve zamanla çökmesi sonucu bir metre den başlayıp yüz metrelere kadar obruklar oluşabiliyor. Yeraltı sularının dolmasıyla da obruk gölü oluşuyor.
Tabi ki bu doğa harikası oluşumların çevresinde zamanın medeniyetleri de varmış…
Bu obruğunda yakınında büyük bir mezarlık ve terk edilmiş bir han var, kim tarafından yapıldığı bilinmiyor, şimdilerde sessiz kimselerin olmadığı boş bir alan oysa Selçuklu döneminde kervanların uğrak alanı olmuş.
İçinde insanların ihtiyaçlarına yardımcı olmak üzere doktor, ECZACI, berber,ya da çeşitli zanaatkarların olduğu bilinmekteymiş.
Medikal Duruş bakalım haftaya nerede?
Sevgiyle, sağlıkla kalın…
Ecz. Gül KARA
g.kara@eczacininsesi.com