Uzm. Ecz. Ahmet Nezihi Pekcan ile Kısa Bir Söyleşi

Üst katındaki modern majistral laboratuvarı ve paha biçilmez eczacılık müzesi ile Türkiye’de eczacılığın tarihini ve geleceğini eşsiz bir şekilde harmanlayan Pekcan Eczanesi’nin sahibi ve mesul müdürü Uzm. Ecz. Ahmet Nezihi Pekcan’ın “Majistral Makaleler” kitabının yeni baskısıyla ilgili söyleşi yapmak üzere 19 Aralık 2015 Cumartesi günü Konya’daydık.

Unutulmaz misafirperverliğin Konya’nın tarihi ve felsefi atmosferiyle bütünleştiği bu özel ziyareti, Konya Osmanlı Halı-Kilim ve El Sanatları’nda gerçekleştirdiğimiz fotoğraf çekimleriyle ölümsüzleştirmeye çalıştık. Sayın Pekcan ile yeni majistral kitabından başlayarak majistral sanatının güncel sorunları ve eczacılık mesleğinin rotası hakkında samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Bu söyleşiyi okurken sizlerin de en az bizim kadar keyif alacağınızı umuyorum.

Röportaj ve Fotoğraflar: Berk Zafer

Berk Zafer: Eczacının Sesi’nde köşenizde yazdığınız majistral yazılarınızdan hareketle hazırladığınız kitabınız 2015’in henüz ilk aylarında dağıtıma başlamışken yakın bir tarihte tükendi. Kitabınızın genişletilmiş 2. baskısıyla ilgili olarak sizinle tekrar bir araya gelmek çok güzel. Şimdiye kadar olan süreci değerlendirdiğinizde, Türkiye’de majistral pratiği konusunda bu kitap sizce beraberinde nasıl bir değişim getirdi?

Ahmet Nezihi Pekcan: Türkiye’de maalesef kitap okuma alışkanlığı yok. Bir araştırmaya  göre kitap, ihtiyaçlar listesinde 273. sırada yer alıyor. Oldukça düşündürücü bir rakam bu. Çiğköfte ihtiyacının bile çok ötesinde bir sıralamada yer alıyor. Böyle bir ülkeyiz. İstatistiklere bakacak olursak Japonya toplumunun % 14’ü Amerika toplumunun % 12’si  , Fransa ve İngiltere toplumunun % 21’i düzenli kitap okur iken bu oran ülkemizde % 0,01 lere düşüyor.Japonlar bir yılda ortalama 25 kitap okurken Türkiyede yılda 6 kişiye bir kitap düşüyor. Böyle garip bir skala ortaya çıkıyor. Benim yazdığım “Majistral Makaleler” isimli kitabım  böyle bir iklimde, yayınlandığı tarih itibari ile  ilk yılını doldurmadan ikinci baskısını  yapabiliyorsa bu büyük bir başarı olmalı. Kendi kulvarında elbette ki bir ilk değil; daha önceden yazılmış mükemmel  kitaplar var. Cemal Kasım Güven hocamızın kitabı öğrenciliğimizde ve daha sonrasında Eczane laboratuarlarımızda elimizden düşürmediğimiz bir başvuru kitabımızdır. Anooshirvan Miandji arkadaşımızın yazmış olduğu majistral formüller kitabını hemen hatırlıyoruz. O bu kitapla sektöre cesaret verdi. O kitap çıktığı zaman da çok eleştiri almıştı. Çünkü majistral formülasyonların yapımını anlatıyordu. Bir tabunun yıkılışıydı.. Denildi ki, majistral formülasyon eczacının sanatıdır. Bu sanat meslek dışı ellerin kontrolüne geçerse sıkıntılar olabilir. Ancak günümüzde iletişim çağında her bilgiye ulaşmak artık çok kolay. Dolayısıyla bunları tabu halinde gizlemenin bir anlamı yok. Meslek dışından insanlar bu tür bilgilere farklı yollardan çok daha kolay ulaşabilirler. Bu nedenle bunların yazılmasında, paylaşılmasında bir sakınca olacağını düşünmüyorum. Yazılmalı, okunmalı, tartışılmalı ve bu tür kitaplar artık bence çoğalmalı. Yazmış olduğum kitap özellikle çeşitli üniversitelerdeki öğrenci kardeşlerimizin laboratuvar çalışmalarında, eczane eczacılarının ve hastane eczacılarının laboratuarlarında bir el kitabı olarak önemli bir boşluğu doldurduğuna inanıyorum.

Berk Zafer: Bu baskıda, ilk baskıya göre neler farklı?

Ahmet Nezihi Pekcan; Kitabımın  ilk baskısı  aslında planladığım, tahmin ettiğim tarihten önce basılmak zorunda kaldı... Düşündüğüm birtakım ilaveleri yetiştirmek mümkün olamamıştı. Dolayısıyla 2. Baskı ilk baskıya göre daha genişletilmiş olup, ikinci baskıda kitap 370 sayfadan 416 sayfaya çıktı. Biraz daha detaya indim. İlk baskıda indeks yoktu. O konuda çok talep vardı. İkinci baskıda  indeks ilave edildi.

Berk Zafer: Kitabınızı akademik yayınlarla kıyasladığınız zaman nasıl bir tablo görüyorsunuz?

Ahmet Nezihi Pekcan: Benim kitabım daha öncede belirttiğim gibi laboratuvar pratiğine yönelik bir kitap. Kitabımda yer alan formüler, Avrupa farmakopelerinde, Amerikan farmakopelerinde, yer almış bir formülasyonlar dizisi. Aynı zamanda anomimler de var. Eczane laboratuvar pratiğinde ihtiyaç duyulan formülasyonlar var. Bu formülasyonların nasıl yapıldığına dair ipuçları var. Formüllerde yer alan maddelerin fiziksel, kimyasal özellikleri var. Farmasötik kodeks tadında bir kitap. Eczane eczacısının işine yarayabilecek  ve özellikle eczacılık fakültesinde okuyan öğrencilerin laboratuvar pratiğinde çok faydalanabilecekleri bir kitap. Dolayısıyla bir literatür kitabı mı tartışılır. Ancak artık bir çok kitabın yazımı için faydalanılabilecek bir başvuru eseri olduğunu düşünüyorum. Şimdiden birçok Eczacılık Fakültelerinde öğrencilerin çalışmalarında bir başvuru kitabı olduğunu gördükce tarifsiz bir mutluluk duymaktayım.

Berk Zafer: Sizce majistral konusunda Türkiye’de mevzuat yönünden ele alınması gereken en elzem konu başlıkları neler?

Ahmet Nezihi Pekcan: Eğer Türkiye’de majistral öğretinin ilerlemesini, gelişmesini ve eczanelerde kaliteli majistral formüllerin yapılmasını hedefliyorsak; hedefimiz, düşüncemiz buysa, bir kere öncelikle Milli Formüler’in kesinlikle yazılması lazım. Ben hep söylüyorum, Milli Formüler meslek odasının yani Türk Eczacılar Birliği’nin işaretiyle başlar. Meslek örgütünün organizasyonu şarttır ve onun görevidir. Her ülkede üst çatı meslek örgütleri buna karar verirler. Akademisyenlerden oluşan -ki bunlar arasında eczane eczacıları, serbest eczacıların da olması lazım- bir kurul oluşturulur ve bunun süresi hiç önemli değil; 3 yıl sürer, 5 yıl sürer, 10 yıl sürer ama mutlaka yapılması gerekir ve geç kalınmıştır.

Bakın Avrupa’da bir çok küçük ülkenin bile Milli Formüler kitabı var. Sırbistan’ın var, Belçika’nın var, aklınıza gelebilecek bütün ülkelerin Milli Formüler kitabı var ama bizim yok. Dolayısıyla bir Farmakope ve bir Milli Formüler ihtiyacı gün geçtikçe artmaktadır.

Peki Milli Formüler bize ne sağlayacak? Doktor kaynağını bilse, etkisini bilse reçete edebilecek, eczacı da doktorun yazdığı kaynak kitaptaki formüllerin nasıl yapıldığını ve ne işe yaradığını, kimyasalların karışma sırasını bir kitapta gördüğü zaman pratik olarak daha kolay yapabilecek. Majistral formülasyonların yazılma sıklığı bizde  %3-4 seviyelerinde. Dünyada bu oran giderek %6’lara 7’lere doğru çıkıyor.  Milli Formüler sayesinde bunun yazılma sıklığı artacak. Doktorlara güven gelecek, çünkü kaynağı belirli bir formülü yazmak her doktorun arzu ettiği bir konudur. Anonimlere daha az yer verilecek, ancak Milli Formülerimiz çıktıktan sonra majistral formülasyonların tedavi kalitesi ve yazılma oranı artacaktır.

Berk Zafer: Daha önce var mıydı Milli Formüler?

Ahmet Nezihi Pekcan: Türkiye’de hiç olmadı.

Berk Zafer: Kitabınız çıkmadan önce de bir çok yere konuşmacı olarak davet ediliyordunuz, ancak kitabınızın çıkmasıyla birlikte buna yoğun bir imza günü trafiği de eklendi. İmza günlerinizde neler hissediyorsunuz? Sizi en çok sevindiren, heyecanlandıran veya düşündüren tespitleriniz neler oluyor? Bunları öğrenebilir miyiz?

Ahmet Nezihi Pekcan: Ben aslında farkında olmadan eczacının çok ihtiyaç duyduğu, önem verdiği bir konuyu gündeme getirmişim. Bu kadar ses getireceğini inanın ben de tahmin etmiyordum. Bundan sadece 3 yıl önce Eczacının Sesi’nde ilk makalemi yazdığım zaman bir çok telefon, e-posta ve çok sayıda mesaj gelmişti. O zaman dedim ki, ben doğru bir konuya parmak basmışım. Eczacının yıllardır özlemini, ihtiyacını duyduğu bir konuyu gündeme getirmişim ve devam etmem, ilerlemem lazım dedim bu konuda. Ve bir kitap düşüncesi hep aklımda vardı, çünkü kaynak bulamıyorduk. Dedim ki, ben bunu yapabilirim ve meslektaşlarımıza da bir cesaret olur, bir örnek olur. Benden sonra bunu daha iyi yapabilecek genç meslektaşlarımız çıkar, ama bir yol gösterme anlamında bir yerden başlamamız lazım dedim ve kitap yazma fikri böyle ortaya çıktı. Kitap yazdığım zaman da çok büyük bir sansasyon oldu. İnsanlar bir eczane eczacısının böyle bir kitap yazabileceğini hayal bile etmiyorlardı. Çünkü olay sadece bilginin olup olmaması değil, cesaret. Bir de iş yoğunluğu... Bir eczane eczacısının o kadar çok iş yoğunluğu var ki bunun içinde bir de kitap yazmak hakikaten mucize bir olay. Gece 24 ’lere, 1’lere kadar çalışan bir eczacı olarak bunu başarabileceğimi biliyordum. Neticede yazdım.

Sık sık üniversitedeki arkadaşlarımız veya eczacıların kendi aralarında kurduğu derneklerden teklifler geliyor. Gidiyorum, sunumlar yapıyorum, ülkemizde ve dünyada majistral formül yapımını  anlatıyorum ve sunumların arkasından imza etkinliği başlıyor. O imza esnasında çok güzel diyaloglar oluşuyor. İnsanlar “biz de yazabilir miyiz?” sorusunu  gündeme getiriyorlar. Onlara da Martindale örneğini anlatıyorum. Diyorum ki; 110, 130 yıl önce bir eczane eczacısı İngiltere’de internet, iletişim, Google, hiçbir şey yokken eczanesinde oturmuş bir farmakope yazmış hem de British Pharmacopoeia’ye rakip bir farmakope yazmış. Beğenmemiş British Pharmacopoeia’yi -ki British Pharmacopoeia bugün hala bir referans- ama demiş ki, ben ekstrasını yazacağım. Oturmuş yazmış, ilk nüshası bittiği zaman 400 küsür sayfa. İnsanlar inanamamışlar; bir eczane eczacısı laboratuvarına kapanıp bir farmakope yazıyor. Bittiği zaman 4000 sayfalık bir farmakope ortaya çıkmış. Üstelik Martindale nin iddia ettiği gibi extra bir farmakope yazmış.

Ben hep şunu iddia ediyorum: eczacılar çok değerli. Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de çok değerli. Bir eczane eczacısı istese farmakope yazacak güce sahip, bilgiye sahip, bizleri hiç küçümsemesinler. Meslek örgütümüzdeki üst tepe yöneticilerimiz ,meslek hakkı elde etme noktasındaki  başarısızlıklarını biz eczacılar “hak etmiyoruz ki”, “ne biliyoruz ki” söylemleri ile örtmeye çalışıyorlar. Biz çok şey biliyoruz ve meslek hakkını çoktan hakediyoruz. İşte kitap yazıyoruz. Kitap yazan bir eczacı kuşağı var. Ben yazdım, herkes yazabilir. Türkiye’de eczane eczacılığı yapan meslektaşlarım âlâsını yazabilir.

Berk Zafer: Türkiye’de majistral eczacılığı konusunda video eğitimleri başlatan ilk eczacı oldunuz. Bunun dışında yakın ve uzak gelecekteki planlarınız nelerdir?

Ecz. Ahmet Nezihi Pekcan: Şimdi tabi Türkiye’deki mevcut eczane laboratuvarlarımıza da bir göz atmamız lazım. Hep bana şu soruluyor; “eczanenizin laboratuvarını çok merak ediyoruz, gelip görmek istiyoruz.” Biliyorsunuz sizinle bir çekim yaptık, aslında  mütevazi bir laboratuvar. Hijyene çok dikkat ediyoruz. Çünkü ilaç yapıyoruz. Kriterler önemli. Eczane laboratuvarının içindeki cihaz donanımları da önemli. Artık bir bek aleviyle amyant tel üzerinde yapmıyoruz ilaçlarımızı. Isı tablamız var, Bain-Marie’miz var, elektronik hassas terazimiz var. Bunlar şu anda yeterli. İleride belki daha da gelişebilir. Laboratuvarın hijyenine ve çalışma koşullarına dikkat edilmeli, çünkü orada göremediğimiz, hissedemediğimiz bir çok tehlike var. Asitler var, bazlar var, patlayıcı/yanıcı maddeler var. İsteyen her eczane eczacısı laboratuvarını kolaylıkla modifiye edebilir ve geliştirebilir.

Örnek teşkil etmesi açısından bununla ilgili bir de KOSGEB hibe kredisi üzerinde çalışmalarım var. Çok daha modern bir laboratuvar planlıyorum. Adeta GMP kurallarında çalışabilecek, işleyebilecek bir laboratuvar projem var. Bunu hayata geçirdiğim zaman örnek teşkil etmesi açısından çok mutlu olacağım ve laboratuvarımı da tüm meslektaşlarımıza açacağım, gelip görmeleri, örnek almaları konusunda hepsini davet edeceğim. Bu konuda bir öncülük yapma gibi bir misyon hissediyorum kendimde.

Berk Zafer: Bu değerli mesleki sorumluluk bilinciniz birçok meslektaşımız için de ilham verici. Sizin ayrıca eczanenizde imkanlarınız dahilinde çok sayıda stajyer yetiştirmeye çalıştığınızı biliyoruz. Stajyerleriniz için nasıl bir eğitim programı uyguluyorsunuz?

Ahmet Nezihi Pekcan: Yılda 15 - 20 stajyer kabul edebiliyorum. Keşke daha fazla imkanım olsa da bu sayıyı 100’lere çıkartabilsek. Stajyerlerim için eczanenin üst katında bir laboratuvar  ve  meslek müzesi oluşturdum. Stajyerlerim orada eczacılığın tüm atmosferini hissediyorlar, yaşıyorlar. Laboratuvarımda  gün içerisinde gelen reçeteleri onlara hazırlatıyorum. İçlerinden en tecrübelisi  baş stajyer oluyor, laboratuvarı o yönetiyor. Diğer  stajyerleri  yönlendirmesi ve eğitmesi anlamında en tecrübeli stajyerimi görevlendiriyorum. Çok zevkli çalışmalar oluyor. Gün içerisinde gelen reçetelerden arta kalan zamanda kozmetik preparatlar yapıyoruz.. Kold krem, anti-aging gibi kremler, losyonlar yapıyoruz. Zevkli bir çalışma oluyor. Bir ilim ancak  tarihi bilinirse anlaşılır . Bu nedenle eczanemde oluşturduğum meslek müzemde, meslek tarihimizle ilgili çalışmalar yapıyoruz... Bu sene şimdiden 20’ye yakın stajyer başvurum var. Genelde Konya dışından, Ankara, İzmir, İstanbul gibi büyük şehirlerden geliyorlar. Zaman, emek ve para harcıyorlar. Otellerde, yurtlarda kalıyorlar. Bütün bildiklerimi onlara öğretirken onlardan da çok şeyler öğreniyorum. İyi bir sanatçı ustasını geçermiş. Gerçek bir sanatçı ise kendisini geçecek öğrenciler yetiştirirmiş. Ben bugün beni geçen öğrencilerimi gördükçe tarifsiz mutluluk hissediyorum.

Berk Zafer: Bir kere başarılı bir kitap yazan yazarın devamını da getirmesi bekleniyor genelde, sanırım sizin üzerinizde de böyle bir beklenti, baskı var şimdiden. Sırada hangi kitaplar var diye sorsak?

Ahmet Nezihi Pekcan: Evet, bundan sonraki projelerimin içinde sırada veteriner tababet konusunda bir majistral kitap çalışması var. Maalesef bu konudaki kaynaklar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hemen hemen yok denecek kadar az. Hayvanları çok sevdiğim için onlara dostlarım diye hitap ediyorum. Kendim de bir hayvanseverim, evimde kedilerim ve köpeklerim var. Hayvanlara yönelik, veteriner tababete yönelik bir majistral kitap hazırlığı içerisine giriyorum. Yardımcı eczacı arkadaşlarımız olacak, beraber yazacağız. Onun haricinde bir de kulak-burun-boğaz hastalıklarına yönelik bir kitap çalışmam var. Eşim pediyatri uzmanı, o konuda ihtiyaç olduğunu biliyorum, pediatrik majistral formüller kitabı çıkacak arkasından. Eczane eczacısı artan zamanlarında neler yapabilir, bunu maksimum seviyede değerlendirmeye çalışıyorum.

Berk Zafer: Meslek örgütleriyle ortak çalışmalarınız var mı? Varsa ne gibi ortak çalışmalar yapıyorsunuz?

Ahmet Nezihi Pekcan:  Meslek örgütümüzle majistral konusunda şu ana kadar bir temasım olmadı. Daha doğrusu bu konuda  bir talep gelmedi. Meslek örgütlerimizin majistral formülasyon yapımının önemini henüz kavrayamadıklarını düşünmekteyim. Bununla ilgili aslında çok şey yapabilirler. Az önce bahsettiğim gibi bir Milli Formülerin startını verebilirler. Eczane eczacılarının majistral tarifede yaşadıkları güçlükleri biliyoruz. Majistral tarifemiz için “her yıl yenilenir” denilmesine rağmen ve bu konu meslek örgütünün görevi olmasına rağmen majistral tarifemiz içerik açısından halen çok yetersiz. 20 Yıl, 30 yıl öncesinin kimyevi maddeleri ile günümüz majistral formüllerini yapamayız. Bunların revize olması lazım. Aynı zamanda fiyat açısından da eczaneler olarak şu anda zarar ediyoruz. Bu fiyatların güncellenmesi lazım. Bununla ilgili zaten yasa ve yönetmelik çıktı. “Her yıl yenilenir” ifadesi yönetmeliğimizde geçiyor ancak bunu niçin yapamıyoruz anlamakta güçlük çekiyorum..

Berk Zafer: Peki mesleğin geleceğinden beklentileriniz nelerdir?

Ahmet Nezihi Pekcan: Ülkemizde olduğu gibi Dünyada da artık eczacılık mesleği yön arayışı  içerisinde. Avrupa’da Kamu, toplum sağlığının  vazgeçilmezi olan Eczacılık mesleğinin yaşaması için gereken tedbirleri almakta. Biliyoruz ki ülkemizde olduğu gibi Avrupa’nın birçok ülkesinde de referans fiyat uygulaması nedeniyle düşen ilaç fiyatları eczane ekonomilerini ciddi sıkıntılara sokmakta. Yani eczacıların artık ilaç satarak ayakta durmaları mümkün değil. Eczacının  meslek hakkı bir çok ülkede artık konuşulmuyor bile. Bu sorun çoktan aşılmış. Toplum sağlığının korunması, insanların yaşam kalitelerinin artırılması açısından eczacılara yeni görevler verilmesi artık kaçınılmazdır. Avrupa  kronik hastalıkların erken tespitinde eczacısına bir takım görevler vererek  kamunun sağlık giderleri azaltmayı  başarmış ve sağlık giderlerinde  ciddi tasarruflar sağlamış. İngiltere eczacısına birinci basamak sağlık hizmeti verme hakkı tanımış. Yani eczacı basit hastalıklarda hastalara ilaç vererek hastaların sağlık kurumlarında yığılmasının önüne geçebiliyor. Bu hizmetinin karşılığını ve verdiği ilaç bedelini geri ödeme sisteminden alabiliyor. Eczaneler adeta aşı merkezleri haline getirilmiş. Hastalara reçetesiz grip aşısı yapabiliyor ve hem aşı hemde aşılama ücretini alabiliyor. Portekizde eczacılar hastalara Holter cihazı kiralayıp cihazın takıldığı hastayı takip ederek holter cihazının verdiği raporu kardiyoloji uzmanına danışıp hastanın sağlık kurumuna başvurmasını sağlayabiliyor. Eczaneler gıda intolerans testi uygulaması yaparak Allerjik hastalıkların nedenlerini araştırabiliyor ve gereksiz antialerjik ilaç kullanımının önüne geçebiliyor. Şimdi bu örnekleri artırmak mümkün. Bizdeki duruma bakacak olur isek;  biz hâlâ 0.25 kuruşla 0.75 kuruşlara bayram eden bir meslek topluluğu görüntüsü veriyoruz. İktidarların bu konudaki tasarruf tedbirlerinin çok katı olmasından yakınan meslek odalarımız var  ve onlar da bizim gibi oturuyorlar, şikayet ediyorlar. Netice olarak  şikayet etmek yerine sorunlarımıza çözüm bulmak zorundalar.  Avrupa’da olduğu gibi Ülkemizde de; görev verilirse kamu sağlığının korunmasında ve sağlık harcamalarının azaltılmasında Eczacıların rolünü bürokratlara çok iyi anlatmalıyız. Ve tabi ki karşılığında Meslek Hakkımızın bir an önce verilmesini talep etmeliyiz. Bunu bir an önce yapmalıyız çünkü Eczacının dayanacak gücü kalmadı. Bizim Meslek Örgütümüzden ivedilikle beklentimiz budur.

Berk Zafer: Size hak vermemek elde değil. Ben de meslek odalarımızın zaten yürütmekle yükümlü oldukları muvazaa komisyonu, itiraz komisyonu, yayın komisyonu vb. kapsamındaki -standart donanım sayılabilecek- faaliyetleri sorunsuz bir şekilde yerine getirmeleriyle övünebilecek zamanları meslekçe çoktan geçtiğimizi; artık yıllardır ihtiyacı hissedilen mesleki atılımlar için yeni girişimlerin peşinde olmaları gerektiğini savunuyorum.

Ahmet Nezihi Pekcan: Çok haklısınız.. Bugün 54 eczacı odası görev aldığı iki yıl boyunca sadece kronik sorunlarımızdan bir tanesini çözmeye çalışıp bunu başarsaydı, bu süreçte 54 sorun çözülmüş olurdu. Ülkemizde çok başarılı eczacı odaları var. Bunun yanında sadece haysiyet divanına çok dosya göndermenin bir başarı olduğunu,  bunu çok önemli bir çalışma olduğunu zanneden, göstermelik komisyonlarla çalıştıklarını zanneden odalarımız da var. Oysaki Eczacılar dünyadaki meslek uygulamalarını merak ediyorlar. Bu değişikliklere entegre olmak istiyorlar... Sağlık danışmanlığının yeni uygulamaları konusunda meslek örgütlerinden beklentilerimiz var. Göstermelik komisyonlar döneminin kapanması gerekiyor. Zaman artık çok değerli ve aleyhimize çalışıyor. Bu zamanı lehimize çevirecek çalışmalara ihtiyaç duyuyoruz.

Yeri gelmişken şu konuyu da belirtmeden geçmek istemiyorum; bu meslekte problemler sadece dünle bugünde olmamış ki... Devamlı olmuş bu problemler. Meslek büyüklerimiz zamanında bu sorunları çözmüşler. Meslek tarihimize baktığınız zaman sürsarj hakkı elde etmişiz, tek tip iskonto sözleşmelerine geçmişiz, katılım payının kaynağından kesilmesini sağlamışız... Yani aslında çözülmeyecek bir olay yok. Yeter ki siz sıkıntılarınızı doğru tespit ederek bu sıkıntıların arkasında dik durun ve çözümler üretin. Bakınız İngiltere’de tüm dünyada olduğu gibi eczacılık büyük sıkıntı içerisinde, ancak kamu diyor ki, sağlık hizmeti için eczanelerin ayakta durması lazım. O halde kamunun eczaneleri yaşatması gerekiyor. Dünyadaki devletler bunun bilincinde. İngiltere’de eczanesini açan bir eczacıya 50 bin sterlin devlet hibe ediyor. Diyor ki; “kurallar dahilinde çalış, kamu sağlığına katkıda bulun”. 50 bin sterlin neredeyse bir eczaneye ayda 30 bin TL kaynak demek. 30 bin TL bugün bir eczaneye girdiği zaman, o  eczane büyük bir motivasyonla kamu sağlığı adına müthiş şeyler yapabilir. Bizler bugün ekonomik sıkıntılardan hastalarımızın yüzüne bakamıyoruz. Çeklerini, senetlerini ödemekte zorlanan bir eczacılık profili var. Çekini ödeyemeyen, senedini ödeyemeyen bir eczacıdan  kamu sağlığı için  hizmet bekleyemezsiniz. Bunun çözülmesi lazım.

Berk Zafer: Kesinlikle aynı görüşteyim. Sağlık profesyonellerini maddi imkansızlıklara sürüklemek kamu sağlığı açısından son derece tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir konu. Öyle umuyorum ki gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bizler de yakın gelecekte ilaç kârı değil hasta danışmanlığı üzerinden değer görebilecek bir meslek grubu haline gelebileceğiz.

Berk Zafer: Bu arada yeri gelmişken, meslek örgütlerimizin “gençlik komisyonu” kavramını da revize etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Öğrenci arkadaşlarımızı “gençlik komisyonları” adı verilen oluşumlarda -sadece 23 Nisan’da mecliste mikrofon verilen çocuklar misali- mesleğin dışında tutmak yerine onları gerçek birer meslektaşımız olarak aramıza alıp mesleğin tüm dallarına mezuniyet öncesinde daha iyi entegre etmek adına çözümler üretmeliyiz diye düşünüyorum.

Ahmet Nezihi Pekcan: Her yıl üniversitelerden gelen sayıları 2000 ni bulan yeni mezun bir kuşak var. Bu kuşak, konuları iyi analiz eden, okuyan öğrenmeye istekli, bilgisayar çağının kuşağı bir gençlik. Bu kuşaktan beklentimiz çok fazla. Mesleği ileriye taşıyacak olan bu kuşağı dikkatle izliyorum. Dünya ile entegre olmamız bunlar sayesinde gerçekleşecek. Bilgisayarın tuşuna dokunmaktan çekinen, korkan bir kuşağın yerine bilişim teknolojisiyle büyüyen bir kuşak geliyor. Bu dinamik genç kuşakla hiç birşey eskisi gibi olmayacak. Meslek örgütlerimizde bu gençlerden faydalanmalı diye düşünüyorum. Gençlerimize Avrupa’nın eczacılıkta ileri gitmiş ülkelerinde ve Amerika’da staj imkanı sağlamalıyız.

Berk Zafer: İlk baskısı kısa sürede tükenen majistral referans kitabınızla ilgili olarak yaptığımız keyifli  söyleşinin sonuna geldik, zaman ayırdığınız için çok teşekkürler. Mesleki duruşunuzla, motivasyonunuzla ve üretkenliğinizle bizlere ilham verdiğiniz için de size ayrıca teşekkür etmek istiyorum.

Ahmet Nezihi Pekcan:  Ben teşekkür ediyorum, ayağınıza sağlık.


Bağlantılar:



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat