2015 Eylül ayı, Eczacı Odalarının seçim zamanı. 2013 yılında ilk defa seçimlere katılan ve %48 oy alarak, Konya Eczacı Odası yönetim ve kurullarında yer alan Konya Eczacı Hareketi bu yılda seçimlere giriyor! Konya Eczacı Hareketi Başkanı Ecz. Ahmet Nezihi Pekcan ile görüştük ve sorduk...
Meslek Örgütlerimizin tarihini, yapısını ve yapılması gerekenleri gayet iyi bilen, anlatan, bilgilendirici, gelecek için umutlandırıcı çok güzel bir sohbet oldu.
Ecz. Ahmet Nezihi PEKCAN'a çok teşekkür ediyorum.
Özlem Demir
Ö.Demir: Bugün mesleğimizin içinde bulunduğu durumu kısaca özetleyebilir misiniz?
A.N.Pekcan: Dünya’da milyonlarca meslek sahibi insan gibi bizler de yani bu ülkenin eczacıları bir meslek örgütünün çatısı altında toplanmış birlikte hareket etmeyi arzu etmişizdir. Çünkü “örgütlü olmak, hem kendi meslek haklarını, hem de toplum çıkarlarını koruyabilmek, savunabilmek ve güçlü olmak" demektir.
İşte bu sebeple, tarihten çıkardıkları dersler ve yaşadıkları zorluklarla örgütlü olmanın bilincinde olan geçmişteki meslek büyüklerimiz, bizlere, Türk Eczacıları Birliği ve Ecza Kooperatifleri ile ülkemizin en köklü ve güçlü meslek örgütlerini kurarak emanet etmişlerdir. Bu iki temel eczacılık örgütünün mevcut tüzük yapılarıyla varlığını koruması, Türkiye’de eczacılar için hayati öneme sahip bir “sigorta” niteliğindedir.
Özellikle, kaynağını Anayasa’dan almış, 1956 yılında özel kanunla kurulmuş Türk Eczacıları Birliği(TEB), sadece bir sivil toplum örgütü değil, çalışmalarında hem halk sağlığını gözeten, hem de meslek çıkarlarıyla bağdaştıran kamu kuruluşu tüzel kişiliğine sahip, akademik ve demokratik bir kitle örgütü misyonu taşımaktadır.
Bugünkü yapısı ne yazık ki bizim yakıcı sorunlarımızı çözmekten uzak bürokrasinin güdümünde kendi içerisinde koltuk kavgasına düşen ve siyasi beklentiler içerisinde olan muhteris insanların kümeleştiği bir yapı görünümündedir.
Meslek odaları TEB yanlısı ve karşıtı olarak ikiye ayrılmış, neticede bu parçalı görüntü eylem gücümüzü ortadan kaldırmış bizi tehdit eden sorunlara karşı çaresiz ve güçsüz bırakmıştır.
TEB tabanıyla ve meslek odalarıyla barışmak zorundadır. Bu güçsüz yapısıyla sorunlarımızı çözmesi hayaldir.
Bizler meslek örgütümüze ne kadar kırgın olsak da ne kadar eleştirsek de sığınacak bir çatımız, çalacak bir kapımızın olmadığının bilincindeyiz. Yaptığımız eleştirilerin aile içerisinde kalmasına özen göstermeli birlik çatımızı zayıflatacak kısacası birliğimizi dağıtacak eylem ve provakasyonlara dikkat etmeliyiz.
Ö.Demir: Sizin meslek örgütümüzü eleştiren söylemlerinizi biliyoruz… Meslekteki kötü gidişin tek sorumlusu meslek örgütümüz mü?
A.N.Pekcan: Elbette birçok parametre var. Dünya'da eczacılığın tanımı değişmekte, artık geri ödeme kurumlarına ilaç satarak eczaneler ayakta kalamaz durumda, Avrupa'da birçok ülkede eczacılık mesleği benzer sorunları yaşamakta ancak o ülkelerdeki meslek örgütleri bizim ülkemizdeki kadar etkisiz ve başarısız değiller. Meslek hakkı olmadan Eczacının ayakta duramayacağını kamuya rahatça anlatmış ve meslek hakkını elde etmişlerdir. Bizde surda delik açtık denilen 0,75 kuruşluk kazanım iğne deliği olarak kalmıştır. Bu tutar İngiltere'de meslek hakkı dışında eczacıya hastaya ilaç tarif ederken yapmış olduğu kırtasiye gideri olarak verilmektedir.
Geçmişe bakacak olursak; 1984-1990’lı yıllardaki TEB ve oda Yöneticilerinin onurlu mücadeleleri sonucu kazanılan “sürsarj hakkı”, “standart iskontolu tek tip kurum sözleşmeleri”, “hasta katılım paylarının maaşlardan kesilmesi”, “eşdeğer ilaç verme yetkisi” gibi önemli mesleki kazanımlarla dolu bir miras devir alan son on yılın TEB yönetimleri, kendi mesleki tabanına giderek yabancılaşmış, kendisine bağlı alt örgütlerinden kopuk, tarihsel örgüt geçmişi felsefesine ve duruşuna aykırı, ilkesiz bir hareket tarzıyla, sadece o günkü siyasi iradeye yakın durarak mesleki ve toplumsal hakların korunamayacağının en somut örneği haline gelmişlerdir.
Ö.Demir: Sizin başında olduğunuz Konya Eczacı Hareketi nasıl doğdu bu hareketin amacı nedir?
A.N.Pekcan: Bizim hareketin ilginç bir hikayesi var, 2013 yılında Sosyal Güvenlik Haftası kutlamaları nedeniyle Konya Eczacı Odasın'da, bir toplantı yapılmıştı. O toplantıya katılan meslektaşlarımız çok iyi hatırlayacaklardır; Sosyal Güvenlik Kurumu yetkililerinin gelecekle ilgili yapmış olduğu eczane ekonomilerini ilgilendiren olumsuz açıklamalar karşısında ayağa kalkıp söz isteyip bu şartlar karşısında mesleğimizi sürdüremeyeceğimizi dile getirmiştim. Ne yazık ki meslek örgütümüzün temsilcilerinin bu toplantıdaki çaresiz, teslimiyetçi kabullenen duruşları ise dikkatimi çekip bu kabulcü yapı ile bürokrasiyle bir müzakerenin de mümkün olamayacağını hissetmiştim. Bu toplantının ardından o gün toplantıya katılan genç meslektaşlarımdan gelen telefonlarla yeniden bir muhalefet oluşturup meslek odalarını ve örgütlerini harekete geçirme kararı aldık. Bu oluşuma KONYA ECZACI HAREKETİ adı verdik. Bu isim birçok eczacı odasına ilham kaynağı oldu. Yurdun birçok yerinde eczacılar bu isimle örgütlenip seslerini duyurmaya başladılar. Amacımız rahatları rahatsız etmekti... Nitekim, 2013 yılında yapılan Konya Eczacı Odası seçimlerinde listemizde isimleri hiç bilinmeyen genç yeni mezun idealist eczacılarla kısa sürede hazırlanıp seçimlere girmiş olağanüstü bir başarıya imza atmıştık. % 48 lik oy oranı ile bütün listeleri delmiş, tüm kurullarda görev almıştık. Amacımız etkin bir muhalefet oluşturup eczacıların ne denli yakıcı sorunlarla karşı karşıya olduğunu anlatabilmekti. Sorunlarımıza dikkat çekme noktasında bunu da başardığımızı rahatlıkla söyleyebilirim.
Ö.Demir: Konya Eczacı Hareketi seçimlerde liste çıkaracak mı?
A.N.Pekcan: Keşke, buna ihtiyaç duymasaydık... Yani bizler sadece muhalefet yapmak için ortaya çıkan bir hareket değiliz... 2013 seçimlerinde hazırlamış olduğumuz seçim bildirgemizde o günkü problemlerimizi sıralamıştık… Hatırlayacak olursak o gün demiştik ki;
SEN YAŞAMALISIN!...
Bir türlü karşılanamayan stok zararlarına ve yok olan ticari iskontolara RAĞMEN,
Sürekli düşen ilaç fiyatları nedeniyle içine düştüğün kısır döngüye RAĞMEN,
2009 yılını eylemlilik süreci ilan edip daha sonra süreçlerine sahip çıkmayan yöneticilerimize RAĞMEN,
Hastanın alım gücünü kısıtlayan,eczanelerde veresiye defteri açılmasına neden olan muayene ücreti tahsildarlığına son verilememesine RAĞMEN,
ECZACI’nın meslek hakkı elde etmesi konusunda elle tutulur bir çalışma yapılamamasına RAĞMEN,
Halkımıza serbest Eczanelerden tüm ilaçlarını özgürce temin edebilmesi gerektiğini söylemek yerine, TEB ithal ilaç birimi vasıtasıyla piyasada bulunmayan ilaçları temin ediyoruz diyenlere RAĞMEN,
Yeni eczacılık yasası garabetiyle eczaneni taşıyamaz ve eğer eczaneni kapatırsan bir daha açamaz hale getirilmene RAĞMEN,
Nüfusa göre eczane açılması sınırlandırılmasıyla ekonomik büyüklüğü çok farklı bölgelerde eşit sayıda eczane açtırılarak, eczacılar arası gelir adaletsizliği yaratılmak istenmesine RAĞMEN,
Ülkemizde Eczacılık Fakültesi sayısı her geçen gün artarken, bu okullardan mezun olanların sayısında da inanılmaz artışlar olurken, seyirci kalınmasına RAĞMEN,
Reçete hizmet bedellerinin kademeli ve adaletli bir biçimde değil çok reçete yapan eczanelere avantaj sağlayacak şekilde bölüştürülmesine RAĞMEN,
Bugüne kadar TEB-ki vermesi gerekip vermeyenlere RAĞMEN,
SEN! YAŞAMALISIN...
Bu gerekçelerimizin bu gün de devam ettiğini, değişen hiçbir şeyin olmadığını, hatta yeni sorunlarla eczane ekonomilerimizin iyice kötüleştiğini görmekteyiz.
Bu sorunlar yetmezmiş gibi;
Batıyoruz ama;
Her tarafın sıcaklığını gece gündüz, dört mevsim 24 derece yapacak yatırımı yapacağız,
Zor durumdayız, ama;
Eski tabelaları bir gecede söküp yerine yenilerini takacağız,
Vitrinlerimize medikal, dermokozmetik yazılarını yazamayacağız, eczaneler arası takas yapamayacağız, reçetesiz ilaç satamazsın emir kipine sessiz kalacağız…
Öte yandan bunca acayiplik yetmezmiş gibi çok kötü dizayn edilmiş karikatürle yüzde ellimiz zorda diyerek kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışıyoruz.
Yakıcı sorunlarımızı çözmek yerine meslek örgütümüzün ithal ilaç dağıtımı yaparak meslektaşının, eczacının görevini yaptığına şahit oluyoruz. Hâlbuki Türk Eczacıları Birliği’nin, meslektaşının görevine soyunması çok manasızdır. Tam aksine, meslektaşının haklarını geliştirmesi gerekir. Önünü açın, basitleştirin eczaneler bu işi yapsınlar! Bu bizlerin hakkıdır...
Bu nedenle meslek odalarında ve tepe yönetiminde bir değişimi şart görüyoruz. Çünkü sessiz kalarak hiçbir meslek örgütü ayakta kalamaz… Bugün çok sessiz kalındığının farkındayız.
Ö.Demir: Sizce Kurtuluş reçetesi nedir?
A.N.Pekcan: Seçim nedeniyle birçok eczane gezdim ve meslektaşlarımla görüşme imkanı buldum. İki yıl öncesine göre gözlemlerim daha karamsar olsa da umutsuzluk olmamalı. Eczanelerde tek başına çalışan eczacı sayısı oldukça artmış eczacılar bozulan ekonomilerini bir nebze düzeltmek için çalışan sayılarını azaltmak durumunda kalmışlar. Raflarda ilaç sayısı azalmış, kısacası eczacılar iki yıl öncesine göre daha mutsuz ve umutsuz.
Bana yöneltilen soruların başında;
göreve gelirseniz iki yılda neyi düzeltebilirsiniz, oldu. Bense her seferinde şöyle cevap veriyorum: İki yıl bir ömür demek... Bir kaplumbağa için 100 yılın ne kadar az olduğunu fakat bir kelebek için ise 24 saatin ne kadar uzun olduğunu düşünmek gerekir. Konfüçyüs yüzyıllar öncesi demiş ki; öncelikle güneşin sana gelmesini istiyorsan gölgeden çık! Önce gölgeden çıkmak lazım... Umut her zaman olmalı, bakın geçmişte meslek büyüklerimiz daha yakıcı sorunları nasıl çözmüşler. Meslek tarihimizi okuyunca göreceksiniz. TEB’NİN 50. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ NEDENİYLE MERKEZ HEYETİ TARAFINDAN BİR BELGESEL HAZIRLANMIŞ. BELGESELİN BİR TV KANALINDA YAYINLANACAĞI BELİRTİLMEKTEDİR. YAPIMCI FİRMA , BELGESELDE YER VERMEK AMACIYLA ESKİ TEB GENEL BAŞKANI ECZ. İBRAHİM ÇETİNKAYA’YLA DA BİR MÜLÂKAT YAPMIŞ. Bu mülakatta 1974/1984 lü yıllarda mesleğin büyük sorunlarla karşı karşıya geldiği ancak TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİNİN başında bulunan sorunlara hakim kararlı fedakar yöneticilerin çalışmaları sonucunda aşılmaz sanılan problemlerin kolayca aşıldığını görüyoruz. TEB ‘ in yaptığı çalışmalar sonucunda; o günlerin en büyük sorunu olan, istismara ve eczanelerin çok para kazandığı kanaatine meydan veren ve kârlarının düşürülmesine sebep olan yüksek iskontolu anlaşmaların tamamı iptal ediliyor, tek tip sözleşmeye geçiliyor, iskontoları %3 olarak Türkiye düzeyinde donduruyor, isteyen her eczaneye sözleşme yapma olanağını veriyor ve sözleşmelerin Eczacı Odalarının onayından geçmesini şart koşuyordu.
• Bu protokollerle eczaneler arasındaki rekabet kaldırılmış, eczacıların kamu oyunda yıpratılması önlenmiş, eczanelerle kuruluşlar arasındaki ilaç alımı sağlıklı bir düzene kavuşturulmuş, halkın eczanelere bakışı değişmiş ve Eczacı
Odalarının deontolojik hakimiyeti sağlanmıştır.
• TEB ile Kurumlar arasında bugün halen devam eden anlaşmaların kaynağı bu protokollerdir ve bu bir ilktir. Diğer bir ifade ile bugünkü sözleşmeler bu üç protokolün versiyonlarıdır.
• Nihayet 25.Şubat.1976 tarihinde yüzde 25’ten yüzde 20’ye düşürülen eczacı kâr hadleri tekrar yüzde 25’e çıkarılmış...
• Esas itibariyle siyasi bir kararla düşürülen eczacı kâr hadleri gene siyasi bir kararla yükseltilmiştir…
İbrahim Çetinkaya'nın anılarını okurken gözüme takılan açıklamalarına dikkat çekmek isterim;
• Birlik Merkezi İstanbul'daydı, ancak devamlı Ankara’ya gidilmesi gerekiyordu. Ankara’da kaybettiğimiz günler İstanbul’da kaybettiğimizden daha fazlaydı. İlk iki yılın yarısından fazlasını Ankara’da geçirmiştim TEB yönetiminde bulundukları için eczanelerini takip edemeyen ve dolayısıyla işleri bozulan meslektaşlarımı anımsıyorum. Bunlardan bir kısmı TEB yönetiminden ayrıldılar.
• Merkez Heyeti, zorunlu masrafları dahi karşılayamaz durumdaydı. Masrafların çoğu cepten yapılıyordu. • O günkü koşullarda TEB yönetiminde bulunmak yalnızca zaman vermeği değil cepten para harcamayı da gerektiriyordu. Benimle beraber yönetimde kalmaya ve aktif çalışmaya devam edenler hem zaman vererek ve hem de ceplerinden para harcayarak büyük fedakârlıklarda bulundular• Ben de, babam tarafından yönetilen aile şirketlerimizin desteği sayesinde yöneticiliğe devam edebildim. • TEB Genel Başkanı seçildikten sonra gerçeği gördüm, ancak iş işten geçmişti. Hiçbir işe bakmadan bütün zamanımı Birliğe vermek zorundaydım, aksi takdirde önümüze konulan sorunlar yumağını çözmek mümkün değildi. • Bana hem yöneticiliği ve hem de eczanemizi yürütebiliriz diyen arkadaşlarım da yanıldıklarını geç anladılar, olağanüstü bir dönem yaşanacağını fark edemediler. • Bir taraftan eczane sahibi olup diğer tarafta TEB yöneticiliğini gerektiği gibi yapabilmenin mümkün olmadığı ortaya çıkmıştı. • Artık başladığım işi bitirecektim, bana inananların ümidini boşa çıkaramazdım, benim hayat felsefem böyleydi, 9 sene zaman verdim ama onurlu bir görev uğruna…
Anılarını anlatmaya böyle devam ediyor değerli Başkan İbrahim Çetinkaya.
Bu anıları okuyunca görmekteyiz ki; ÖNEMLİ OLAN KOLTUKLARI MAKAMLARI İŞGAL ETMEK DEĞİL O KOLTUKLARDAN KALKTIKTAN SONRA ARKANIZA DÖNÜP BAKTIĞINIZDA GELECEK KUŞAKLARA MESLEK ADINA GURURLA ANLATACAK BİRŞEYLERİNİZ VAR MI? Bu soruyu sormak ve cevap vermek önemli…
Toparlayacak olursak ;
Eczacılık mesleğinin küresel ölçekte yaşadığı büyük değişim sürecinde, değişimlere öncülük etme yetisinden uzak, gündemin peşinden sürüklenen ve günü kurtarmaya çalışan, toplumsal ve mesleki çıkarları savunmadaki yetersizliklerini, siyasi erke yakın durarak kapatmaya çalıştıkça daha çok mevzi kaybeden ve saygınlığını yitiren bir yönetim anlayışı, eczacılık mesleğinin bugün içinde bulunduğu durumun baş sorumlusu ve özeti niteliğindedir.
Geleceğe umutlu bakabilmek, saygın ve onurlu bir duruşa sahip güçlü bir meslek örgütünden geçmektedir. Bunun için, öncelikle her bölge eczacı odasının kendi bölgesinde sorunların üstesinden gelebilecek, geçmişi temiz, mesleki ve entelektüel birikime sahip, bölgesinin ve mesleğinin sorunlarını iyi bilen, deneyimli ve akademik bir yaklaşımla sorunları analiz edip, ekip anlayışı, işbirliği ve dayanışmayla çözümler üretebilecek oda yöneticileri ve delegasyonu ile diğer organlarını seçmesi ve akabinde tek vücut olmuş, güçlü Türk Eczacıları Birliği yapısını, özlenen örgütü yaşama geçirecek kadroları iş başına getirmesi önemli bir görevdir.
Bunun için eczacıların artık tribünden sahaya inmeleri, genel kurullara ve seçimlere katılarak, gelecek dönemlerin yönetici kadrolarının oluşturulmasında sorumluluklarını yerine getirerek “oylarını akılcı kullanmaları” bir zorunluluktur.
Son söz olarak meslektaşlarıma şöyle seslenmek istiyorum; tarihten ve yaşadıklarınızdan ders çıkarak, oylarınızı aydınlık bir gelecek için kullanma zamanıdır. Unutamayalım ki, “karanlığın en zifiri olduğu an aydınlığa en yakın zamandır”. Karanlığa bir ışıkta siz yakın.
Ülkemizin ve mesleğimizin yolu açık olsun.