Tuncay SAYILKAN RÖPORTAJI- BÖLÜM 2-

Hakan GENÇOSMANOĞLU sordu, Tuncay SAYILKAN yanıtladı

Eczacının Sesi- e Gazete

H. Gençosmanoğlu: Biraz da örgüt içi demokrasiden söz etsek... Ne diyorsun bu konuda?

T. Sayılkan: Aslında bizim örgütümüz demokrasi kültürü ile örnek bir örgüttü bir kaç yıl öncesine kadar. Tüm önemli kararlar hep birlikte alınırdı. Bir de mevcut durumda en son ve çarpıcı örneğe bakalım. SGK ile yapılan 3,5 yıllık sözleşme bütün örgütten, oda başkanlarından bile saklanarak hazırlandı ve imzalandı. Hatta o dönem İstanbul’da iyi niyetle gerçekleştirilen miting de bu yüzden kadük oldu. Tek alıcı SGK ile imzalanacak bu önemli sözleşmenin hükümlerinin bize anlatıldığı ilk ve tek başkanlar toplantısında edindiğimiz izlenim bu işin çok önceden bittiği, uzlaşıldığı yönündeydi. Bize o toplantıda bir tek 25 kuruşlar anlatılmadı. İmzalar atıldığında bizim için tek sürpriz 25 kuruşluk hizmet bedeliydi.

Diğer taraftan 6197 ile ilgili sır dolu bir çalışma yapıldı. Komisyona gelindiğinde yine ilk ve tek toplantıda bu komisyona üzerinde uzlaşılmış taslak sunuldu. 3-4 gün sonra da oda başkanları toplantıya çağırıldı. Denildi ki taslak budur. Zaten birkaç gün sonra da yasa meclisten geçti.

Eczacı kamuoyu Sn.Domaç ve diğer milletvekillerinin imzasının bulunduğu taslağın son halini ve ayrıntıları sizlerden, yani Eczacının Sesi’nden okudu, öğrendi. Birliği oluşturan odalardır. Odalardan bilgi saklayarak, yok sayarak, gizli saklı iş olmaz. Sonra da "çok duyulsun istemedik" dediler. Kimlere karşı ve nedendir bu güvensiz yaklaşım, anlaşılır gibi değil. Asıl garip olan da bu duruma ve anlayışa fazla karşı çıkanın olmaması…

 

 

 

İronik bir yaklaşımla; örgüt tarihinin gelmiş geçmiş en başarılı komisyonu 6197 komisyonudur. Sadece tek bir defa toplanmıştır ve o tek toplantı ile yıllardır beklenen yasa çıkmıştır.

 

H.Gençosmanoğlu: Bizim "Birlik" odalarla bağını kesmiş görünüyor yani. Öyle mi?

 

T.Sayılkan: Birlikte bir şey yapılmadığı, yapılmak istenmediği çok açık. Ekip çalışması yerine, biz en iyisini biliriz, siz karışmayın, bizim yaptığımız en doğrudur, biz sizin yerinize de düşünürüz anlayışı hakim.

Antalya toplantısındaki konuşmamda ironik bir yaklaşımla söyledim. Örgüt tarihinin gelmiş geçmiş en başarılı komisyonu 6197 komisyonudur. Sadece tek bir defa toplanmıştır ve o tek toplantı ile yıllardır beklenen yasa çıkmıştır.

O komisyonun sadece bir defa görebildiği taslak 1 hafta sonra başkanlar danışma kuruluna geldi, başkanlar da ilk kez gördü ve 10 gün sonra yasalaştı.

Yasanın işleyişi ve ayrıntılar ise yönetmelik ile şekillenecek. Böyle bakıldığında yasanın çıkması önemli, ama ilgili yönetmeliğin içeriği daha çok önem kazanıyor. 30 Kasım’a kadar çıkacak olan yönetmeliğe dikkat etmeliyiz.

Bakın şimdi TEB’ in tavrı ile ilgili en son eleştirimiz, kurum yani TİTCK mevcut eczanesini kapatan eczacıların yasadan kaynaklanan bir defalık haklarını önce yok saydı, daha sonra da 31 Aralık 2012 ye kadar eczane açma hakkı verdi. TEB ise kurumun sadece yorum içeren bu yazısını aynen, itiraz etmeden odalara duyurdu. Oysa böylesine hukuka aykırı bir kısıtlama yapılmamalıydı.

H.Gençosmanoğlu: O tarihi nerden buldular. O da ayrı bir muamma.

T.Sayılkan: Evet... TEB de bunu da hiç sorgulamadan duyurdu. Adeta Bakanlığın, kurumun sekreteryası gibi davranarak... Biz İzmir Eczacı Odası olarak o konu ile ilgili kuruma ve TEB’ e yazılı başvurduk, itiraz ettik. Bu yapılan yalnızca bir yorumdur, meslektaşlarımızın hakları gasp ediliyor müdahale edin dedik.

H.Gençosmanoğlu: Yönetmelik taslağı ile ilgili bir istihbaratınız var mı? Bir sürpriz var mı?

T.Sayılkan: Evet var. Şöyle var. Biz dedik ki bakın bu yönetmelik içeriği çok önemli. Sonuçta yasanın uygulanmasını ve ayrıntıları bu yönetmelik belirleyecek. "Bir hazırlığınız var mı?" dedik.

"Yönetmelikle ilgili ciddi ve geniş kapsamlı bir komisyon kuralım önerilerimizi birlikte hazırlayalım, ciddi bir çalışma yapalım" dedik. Olumlu ya da olumsuz bir cevap gelmedi.

Daha sonra öğrendik ki, Merkez Heyeti yine kendine yakın odalar arasında bir komisyon kurmuş. Büyük oda, küçük oda anlayışına karşıyım ama üye sayısı fazla odaların temsilcilerinin o komisyonda olması lazım. Çünkü büyük şehirlerde yaşanmışlık fazladır, eczane açmak, nakil, devir işlemleri daha detaylı ve çok karşılaşılan bir iştir.

H.Gençosmanoğlu: O komisyonda İstanbul, Ankara, İzmir yok mu?

T.Sayılkan: Biz yokuz, bildiğim kadarı ile onlar da yok. Haberimiz bile olmadı. Yönetmelik işinde onlarca enteresan ve dikkat isteyen nokta var. Ayrıntılar gözden kaçmamalı. En basit örneği ile nüfusa dayalı kısıtlama hükmü ilçe bazlı. Diyelim ki bir şehirdesiniz. O şehir bu günlerde tartışılan yasal düzenlemeler ile büyükşehir ilan edildi. Yasa çıktığında il genelinde olan kazanılmış hakkınıza karşın bu gelişme sonrasında eczanenizin olduğu ilçeye hapsolacaksınız. Kazanılmış hakkınız gidecek. Nakiller önemli, devirler daha da önemli.

Yardımcı eczacılık konusu da çok önemli. Biliyorsunuz ki yeni mezunlar bir yıl yardımcı eczacılık yapmadan eczacılık yapamayacaklar. Levent Hocam’ın (Üstünes) bir uyarısı oldu. Bunların da ayrıntılı olarak tanımlanması gerekir.

 

Yeni mezun eczacıların durumları tanımlanmalı...

 

H. Gençosmanoğlu: Tanımlanması derken?

T.Sayılkan: Şöyle diyelim; bir ilde 150 eczane var. 3 yeni mezun eczacı geldi. Bu arkadaşları kim, neye göre çalıştıracak? Ya da hiç kimse kabul etmezse bu gençlerin durumu ne olacak? Ya bir genel zorunluluk koymalı ya da odalar o ilin özelliklerine uygun kriterleri belirlemeli. Yani sonuçta yasanın çıkması önemliydi ama yönetmelik çok daha önemli.

H. Gençosmanoğlu: Tabi çok önemli... Uygulamayı ve detayları yönetmelik belirleyecek.

T.Sayılkan: Evet sözünü ettiğimiz sorunların çözümleri o yönetmeliğin içinde olacak ama biz şu anda ne olduğunu bile bilmiyoruz. Çıktığında, yayınlandığında biz de sizlerle birlikte öğreneceğiz. Ama sende bir ipucu, farklı bilgiler var galiba…

H. Gençosmanoğlu: Yok yok... Bizde de somut bir bilgi yok. Devlet sırrı gibi saklıyorlar. TEB’ in ve kurumun kozmik odasında saklıyorlar galiba...

Bizim de özeleştiri yapmamız gerekli...

H.Gençosmanoğlu: TEB’ in eleştirisi, analizi tamam. Bir de muhalefet bloğu derken sözcükleri de çok sert tutmayalım. Her ikimiz de örgüt içinde yapıcı bir muhalefetten söz ediyoruz tabi ki. O bloğun içinde İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi üye sayısı fazla, deneyimi, birikimi, üretken kadroları fazla eczacı odaları var. Baktığınız zaman eczacı örgütlerinde ciddi bir durgunluk, suskunluk var. O muhalefet bloğunda da ciddi bir durgunluk var. O odaların gerçek iktidar alternatifi gibi çalışmaları gerekirken baktığınız zaman onlarda da durgunluk var. Çözülmüşlük, dağılmışlık var. Bu muhalefet ekibinin hali niye böyle?

T.Sayılkan: Az önce de söylemiştim. Bizim de samimiyetle özeleştiri yapmamız, kendimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Muhalefet de önemli, ciddi bir görevdir. Ama gerçek anlamda muhalefet yapılmıyor.

Ama şunu da söylemek gerekiyor, bizler de etten kemikten insanlarız, hepimizin duyguları var. Bu kadar sıkıntıya, bu kadar başarısız giden işlere, tabanın tepkisine rağmen birileri hala seçimleri rahatça kazanabiliyorsa, bizlerden başka şikayetçi olan yoksa, zaman içinde bizlerde bir küskünlük, bir kırgınlık hali oluşuyor.

H.Gençosmanoğlu: Ama sizin küsme ve kırılma hakkınız yok, diye düşünüyorum.

T.Sayılkan: Evet doğru söylüyorsun. Bir işe, bir göreve talip oluyorsak şunu diyoruz; "siz bu işi iyi yapamıyorsunuz, biz daha iyisini yaparız". Göreve talip olmak aynen budur.

H.Gençosmanoğlu: Mesela bir gölge kabine gibi bir oluşum kurulsa, çalışsa iyi olmaz mı?

T.Sayılkan: Evet... Biz bir dönem önce yaptık daha doğrusu yapmaya çalıştık onu. Hemen her konuda yapıcı uyarılarda, önerilerde bulunduk. Hatta şunu da söyledik. Kimin yaptığının, artının kime yazıldığı hiç önemli değil, yeter ki doğrular yapılsın. Asıl önemli olan eczacı için, halk sağlığı için doğru zamanda doğru uyarıların ve devamında gereğinin yapılmasıdır.

Şimdi muhalefet dediğiniz yapı 3 seçim önce 10-12 odalı bir yapıydı. O zaman 47 eczacı odası vardı. Şimdi 54 eczacı odası olduk. Muhalefet hala 12-13 oda. O zaman biz olayları abartıyoruz, aslında o kadar da sıkıntılı değil yaşananlar. Ya da bizlerde de bir yanlışlık, bir eksiklik var...

 

Biz TEB’ i eleştirirken, sesini yükseltmesi gerekir derken gidip her yerde kavga etsin, her şeye karşı çıksın, eylem için fırsat kovalasın demiyoruz...

H.Gençosmanoğlu: Ama şunu da teslim etmek lazım o muhalif 10-12 eczacı odasının üye sayısı Türkiye’deki eczacıların yarısı.

T.Sayılkan: Tabi orası öyle. Zaten delege sayısı adaletsizliğine girersek o iş uzar şimdi. Özetle muhalefet bloğu dediğiniz yapı üye sayısı olarak yüzde elli ama delege sayısına bakınca yüzde yirmilerde…

Temsiliyetle ilgili ciddi sıkıntı var. 2007 ve 2009 seçimlerinden sonra bir muhalefet olgusu vardı. 2011 seçimlerinden sonra muhalefette de sıkıntı var. Kiminle konuşsam morali bozuk, sorunlar büyük , ciddi sıkıntı var. Ama yine aynı insanlar, aynı anlayış ve aynı kadrolar seçimleri alıyorlar, örgütü yönetiyor, mesleğin geleceğini şekillendiriyorlar. Bu işte belki hatır gönül işi var, belki beraber yola çıktık birlikte devam edeceğiz, yarı yolda bırakmayalım anlayışı var, belki de hallerinden çok memnunlar.

Ya da insanlar muhalefette inandırıcı bir program ve işi alıp götürecek yetkin kadrolar göremiyorlar. Yine mevcut birlikteliğe oy vererek, iktidara yakın olmayı ve bir şans daha vermeyi tercih ediyorlar. Bunun da gözden geçirilmesi gerekir. Biz TEB’i eleştirirken, sesini yükseltmesi gerekir derken gidip her yerde kavga etsin, her şeye karşı çıksın, eylem için fırsat kovalasın demiyoruz. Bazı olaylarda meslektaşının mağdur olacağını görüp mantık süzgecinden geçirip anında müdahale etmeliler. Adeta kurumun sekretaryası gibi davranmamalılar. Benim meslek örgütümden beklediğim herkesi kucaklayabilen, vizyonu olan bir meslek örgütü. Yönetmeyen sadece idare edebilen bir yapıyla da bundan daha fazlası olamaz.

H.Gençosmanoğlu: Yönetmeyen, sadece idare eden... İlginç bir tanımlama oldu.

T.Sayılkan: İktidar kanadıyla iyi ilişkiler geliştirerek çok iyi noktalara geleceğimizi hayal eden arkadaşlar var. Bunun hayata geçmesi mümkün değildir. Geldiğimiz yere bakmak lazım. Bakın yıllar önce ülkemizdeki ilaç harcaması yaklaşık 10 milyar dolardı. Her geçen yıl biraz daha bu rakamın altına düşürülüyor. Üstelik eczane sayısı sürekli artarken. İlaç bütçesi üzerinde ısrarlı bir tasarruf baskısı var. Ama özel hastane işletmeciliği artık çok revaçta, çok karlı. Anadolu’ da artık özel hastane işletmeciliği çok karlı bir yatırım olarak görülüyor. Özel sağlık harcamalarındaki artış ise engellenemiyor. Bizden alınan ,ilaçtan tasarruf edilen kaynak ne tarafa gidiyor bu çok açık görülüyor.

 

 

Ya bir seferberlik çağrısı yapacağız; hep birlikte olalım, güçlü bir yapı ile sorunları çözelim diyeceğiz...

 

H. Gençosmanğlu: Tekrar muhalefete dönersek önümüzdeki dönem muhalefet ne yapmayı düşünüyor.

 

T.Sayılkan: Bakın, ya bir seferberlik çağrısı yapacağız. Diyebilmeliyiz ki genel olarak işler iyi gitmiyor. Gelin hep beraber çözümün parçası olalım. Aslında bunun yapılacağı doğru tarih 2007 idi. Sn.Domaç milletvekili olmuştu. Uzun süreli bir Mehmet Domaç yönetiminden sonra,çok iyi hatırlıyorum o zamanlar muhalefetin büyük bir kısmı Mehmet Domaç’ın tek adamlığına muhalifti. Ama o tarihte şöyle bir kırılma yaşandı. 47 odanın 34 odası kendi oralarında anlaşıp birlikte hareket etme kararı aldıklarını açıkladılar.

 

Dedik ki yanlış yapıyorsunuz bugüne kadar bize ayıran, ayrışmamıza yol açan önemli nedenler ortadan kalktı. Bütün eczacı odaları hep birlikte sağlam bir kadro oluşturalım, arkasında duralım ve birlikte yürüyelim dedik. Yok dediler. 34 Oda biz anlaştık, biz zaten çoğunluğuz dediler. İşte o gün bir kırılma yaşandı, ötekileştirme süreci o gün başladı.

Aslında bu kadar sıkıntılı bir dönemde hep birlikte bu karanlığı yıkmamız gerekiyor. İnadına birlikte olmamız, birlikteliği güce dönüştürmemiz gerekiyor. Ama birlikte olmamız gerekiyor derken ön koşullu, pazarlık içeren yapay bir birliktelikten de söz etmiyorum.

Ya bir seferberlik çağrısı yapacağız, diyeceğiz ki gelin hep birlikte olalım ülkemiz, mesleğimiz ve sağlık hizmetleri için bir şeyler yapalım, güçlü bir yapı ile sorunları çözelim.

Ancak, bu çağrıya yanıt olarak insanlar derlerse ki biz halimizden memnunuz, çok iyi yönetiliyoruz, sizin söylediğiniz kadar da sıkıntı yok bu meslekte. O zaman bizim de yapacak bir şeyimiz ,söyleyecek sözümüz kalmaz.

Yine eğer gerekiyorsa, ihtiyaç varsa ve katkı sağlayacaksak muhalefet görevimize döner, doğruları söylemeye devam ederiz. "Mahkeme kadıya mülk değil" diye bir atasözü vardır. Bizim ille de buralarda olacağız diye bir ısrarımız yok.

Eğer genel anlamda eczacılar, onların seçtiği delegeler, onların seçtiği oda başkanları, yöneticileri mevcut durumdan memnunsa ve şikayetçi değillerse, bizim de yapacak fazla bir şeyimiz kalmaz. Sonuçta mevcut sistem gereği toplam delege sayımız belli.

Şunu da söylemeliyim; pazarlıklarla ,denge politikaları ile parmak hesabı ile kurulan bir Merkez Heyeti’nden çok da bir şey beklememek lazım.

Bu işi çok daha iyi yapabilecek yetkin kadrolar var, ama bunlar biz böyle iyiyiz kimseye ihtiyaç yok diyen anlayış yüzünden dışarıda tutuluyorlar. İş üretecek ve katkısı olacak donanımdaki isimleri bu işin içine katmalıyız.

Bu anlamda en başta söylediğim gibi aday olmam gerekiyorsa, ben de aday olurum. Taşın altına elimi koymam gerekirse hiç çekinmem, bu meslek örgütünün her yerinde üzerime düşen, verilecek her görevi yaparım.

 

H.Gençosmanoğlu: İnsanların mutlu olmadığını, ciddi sıkıntılar olduğunu biliyoruz. Bu bize yansıyor. Dert büyük aslında...

 

T.Sayılkan: Forum sayfalarına, sosyal medyaya veya birkaç eczacı bir araya geldiğinde konuşulanlara baktığınızda meslektaşlarımızın bir çığlığı var. Ama bu çığlık oda seçimlerine, kongrelere yansımıyor. O eczacıların seçtiği delegeler, yöneticiler neden bir problem yokmuş gibi davranıyorlar bunu anlamıyorum. Türkiye’ nin dört bir tarafından feryat sesleri geliyor. İnsanlar ciddi sıkıntıda, banka kredileri kullanıyor, faizler ödüyorlar. Bunları görmek, farkında olmak, yüreğinde hissetmek ve çözüm üretmek lazım.

 

H.Gençosmanoğlu: Üye ile örgüt arasında inanç bağı ya da aidiyet duygusu mu koptu? İstanbul son kongresini 30 kişiyle yaptı.

 

T.Sayılkan: Bizim de son mali genel kurulumuzda milletvekilleri, belediye başkanları ve değişik kurumları temsilen önemli misafirlerimiz vardı. Ama üyelerimizin katılımı düşüktü. Konuklar Eczacı Odasının genel kurulu var diye davetimize uyup, değer verip, saygı duyup geliyorlar ama meslektaşlarımızın katılımı az oluyor ne yazık ki...

 

H.Gençosmanoğlu: Burada yöneticilerin de bir eksiği yok mu?

T.Sayılkan: Evet olabilir tabi ki. Öncelikle genel kurulları o sıkıcı rutin havasından kurtarmamız, katılımı artıracak düzenlemeleri yapmamız şart. İnsanların daha çok söz hakkı olduğu, her konunun tartışılıp, konuşulduğu hale getirmeliyiz. Konuşarak, tartışarak doğruyu bulabiliriz.

Ayrıca sanıyorum meslektaşlarımız daha fazla bir umut ışığı görmek istiyor. İyi belirlenmiş hedefler, doğru programlar görmek istiyor. Daha fazla umut ışığı yakmamız gerekiyor. Kendimizi doğru anlatmamız, doğru ifade etmemiz lazım. İnsanlar kendilerine nefes aldıracak bir model, çözüm, ışık arıyor. Bunu da kim sunarsa yani geleceğe umutla bakmasını sağlarsa ona katkı verilir, destek olunur diye düşünüyorum.

 

 

 

Ben hala umudumu koruyorum...

H.Gençosmanoğlu: Umutlu musun?

T. Sayılkan: Evet. Her şeye, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen hayat devam ediyor ve ben hala umudumu koruyorum. Bu meslek grubunun iç dinamiklerine hala güveniyor, karanlığı aydınlığa çevirecek gücün bizim birlikteliğimiz, örgütlü yapımız olduğuna inanıyorum. Önce meslektaşlarımızın ekonomik sorunlarına acil çözümler bulacak, devamında ise daha nitelikli bir sağlık hizmeti ve eczacının vazgeçilmez olduğu yeni modeli birlikte oluşturacağız…

H. Gençosmanoğlu: Bu keyifli söyleşi bitmez. En iyisi ben bir son söz istesem...

T.Sayılkan: Herkes için, ülkemiz için, hepimiz için aydınlık günler, herkesin emeğinin karşılığını aldığı, yaşanılabilir ortamda aydınlık ve güzel yarınlar diliyorum. Sektöre tuttuğunuz ışık, açtığınız ufuk ve emekleriniz için Eczacının Sesi ailesine sonsuz teşekkür ediyorum.

H. Gençosmanoğlu: Geldiğin için, bu keyifli söyleşi için tekrar teşekkür ediyorum sevgili arkadaşım. Sağ olasın…

 

Son Söz...

Aslında toplum olarak en çok konuşmamız gereken ama "sustuğumuz" bir dönemden geçiyoruz.

Mevlana der ki; "Bir mum diğerini tutuşturmakla ışığından birşey kaybetmez"

Konuşabildiğimiz, birbirimizi dinleyeceğimiz, anlamaya çalışacağımız, etkileşebileceğimiz günlerin geleceğine inanıyorum...

Kendi adıma ne ülkemden ne de insanlarımızdan hiç umudumu kesmedim.

Siz de kesmeyin...

Bu söyleşiyle bir mum daha yakabildiysek karanlığa...

Amaca varılmıştır.

Sağlıcakla kalın...

H. Gençosmanoğlu



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat