Hakan Gençosmanoğlu Sordu, Kubilay Aydın Yanıtladı
3. ve SON Bölüm
Onbeş gün önce Bursa'da bir toplantı yaptık.
H.Gençosmanoğlu: Mesela son dönem o platform bence de çok derli toplu iki açıklama yaptı. Biri İstanbul'da, son yapılan da İzmir'de idi sanırım. İzmir'de yapılan açıklama günceli söyleyen, piyasada olmayan ilaçlarla ilgili, son dönem yönetmelik ile ilgili, bakanlığın tavrı ile ilgili, ikisi de çok derli toplu açıklamalardı. Orada eczacılık hareketi adına, yürüyüşü biraz hızlandırmak gerekli gibi geliyor bana.
K.Aydın: 15 gün önce Bursa'da bir toplantı yaptık. Toplantıyı hem muhalif oda başkanları ile gerçekleştirdik hem de gençlerimizden oluşan proje komisyonlarımızı Bursa'da topladık. Yaklaşık 60 gencimiz vardı. Burada eğitimle başladık. Bunu sistematik olarak devam ettireceğiz. Gençlerimizi bir araya getireceğiz, o proje komisyonlarımızı aktif hale getireceğiz. Çünkü bizler günlük yoğunluğumuz içinde meslekte sorun çözmekten, sıkıntıyı aştırmaktan, harareti soğutmaktan, mesleği ileriye taşıyacak projelerde emek ve mesai sıkıntısı yaşıyoruz. İşte böylece emek ve mesai sıkıntısını yerine koyacak, telafi edecek gençlerimiz var. Proje komisyonlarımızı da bu işin içine sokmayı düşünüyoruz.
H.Gençosmanoğlu: Yalnız benim son dönemlerde gözlemim, sizin bu kıpırdanmanız bayağı işe yaramış. Sonuçta ne ortaya çıkar bilmiyorum ama çok uzun yıllar sonra Türk Eczacıları Birliği'nin resmi web sitesinde falanca komisyon toplandı, filanca komisyon toplandı, çok verimli çalışma oldu türünden böyle "kardeşim biz çalışıyoruz" mesajı vermeye çalışan dikkatimizi çeken yayınlar var. Eskiden böyle şeyler yayınlanmazdı TEB web sitesinde, komisyonlar toplanır, dağılırlardı. Ama son dönemde, son iki ayda özellikle muhalefetin o hareketlenmesi ile birlikte orada bir etki yaratmış ve TEB, eczacıya "biz çalışıyoruz" algısı vermeye çalışıyor.
K.Aydın: Doğru düşünüyorsun. Şöyle bir örnek vereceğim, bu kadar fakülte açıldı, bir de meslekte uzmanlaşma/branşlaşma ile alakalı yasalar meclis gündemine geldi. Biz şunu merak ettik, bu yasalar, bu fakülteler... Bizim eğitimimizden sorumlu olan iki tane üst kurul var, bunlardan bir tanesi dekanlar konseyi, bir tanesi de akreditasyon kurulumuz. Biz bu iki kurula da yazılar yazdık. Şöyle dedik; meslekte bir değişim söz konusu, uzmanlık, yasal değişiklikler var, bununla alakalı, dekanlar konseyinin ve akreditasyon kurulunun görüşü nedir? Bu iki kurulu da Bursa'ya davet ettik. Bizim bu davetimizden sonra gerek dekanlar kurulu, gerekse akreditasyon kurulunun hareketlerinde kıpırdanma oldu. O kıpırdanmayı sağlayabildik. Şöyle bir şey var; akademisyenlerimiz üst kurullarımızda, doğruyu söylemek gerekirse o YÖK'ün rüzgarının arkasından yürüyorlar. Yani konuşmamın içinde zaman zaman söylüyorum, biz onların şapkasını giyinip ne şartlarda ne sıkıntılarda olduklarını bilemiyoruz ama burada dekanlar konseyinin de akreditasyon kurulunun da bir dirayeti olmalı, bir duruşu olmalı. 42. fakülte açılıyor, en azından bize bir mesaj verin, sizin söyleyemediğinizi biz söyleyelim. Burada cidden bir sıkıntı var. Bu kadar fakülte açılmasına ilk reaksiyon gösteren, bence dekanlar konseyi ve akreditasyon kurulu olmalıydı. Meslekte branşlaşma ile ilgili bir şey hazırlanacaksa bunda mutlaka dekanlar konseyinin hazırlamış olduğu bir program olmalıydı. Bunu istemek, zorlamak gerekiyordu. Biz bunu zorladık ve sanırım harekete geçti.
H.Gençosmanoğlu: Benimde gözlemlediğim TEB tarihinde hiç olmadığı kadar içine kapandı gibi geliyor. Orada -bilemiyorum, bir kast yapısı dersek, haksızlık mı olur,-hakikaten dışarıya kapıyı kapattı ve garip bir durum var. Peki; şu anda TEB' in, sonuçta bizim tepe örgütümüzün ilaç eczacılık sektöründeki inisiyatifi ne kadar, olaylara hakim olabiliyor mu? Onun dışında mı gelişiyor, hiç mi hakim olamıyor? Mesela bir not versen kaç verirsin? Yani önder örgüt olarak ya da önder olması gereken örgüt olarak ne dersin?
Türk Eczacıları Birliği bizi temsil değil, teslim etti.
K.Aydın: Modern dünyada artık herşey ölçümleniyor. Şuradan hareket edersek; bundan 5 yıl önce meslektaşlarımın yüzde kaçı hayatından memnundu, bugün yüzde kaçı hayatından memnun? Ekonomik göstergeleri az evvel verdim, 2009-2012 arasında %32 enflasyon, %9.5 eczane başı ciro kaybı. Bu meslek örgütlerinin bilançolarıyla bunu ortaya koyar. Baktığınız zaman 20 fakülteden 42 fakülteye çıkmışsınız ve 4-5 yıl içinde eczane ekonomileri %40 gerilemiş. Kazandığınız ne var? Bunlar ekonomik kayıplar... Kazandığınız ne var, konuşma içinde de söyledim, bir yasa. Ama sanal bir yasa. Eczane sayısı kısıtlanacak, şudur budur, hikaye. Şu anda Türkiye'de eczane sayısına bakıldığında Türkiye'nin nüfusu 110 milyon oluncaya kadar eczane ihtiyacı yok. Hepsini bırakın, eczane de açılmıyor zaten. Yasa dese ki; kardeşim şu kadar nüfusa bir eczane açtım-bin kişiye bir eczane açtım- dese de eczane sayısı değişmiyor. Buraya baktığımız zaman, yasalar, eğitim, eczane ekonomileri, eczanenin itibarı, her noktadan baktığınız zaman Merkez Heyeti sınıfta kalmıştır. Bakın bugün eczacı hiç bir dönem olmadığı kadar umutsuzdur, psikolojisi bozulmuştur hatta hiçbir dönem olmadığı kadar asli görevinden uzaklaşmıştır. Ki bizler sabah geliriz, bilgisayarımızı açarız, 6 tane programı indirir, 6 programı açarız. Bilgi işlemciyiz, sipariş veririz, tedarikçiyiz. Hasta gelir, medula sistemde hata yapma korkusundan, ilacın üstüne 3 çizik atarız eski SSK eczanelerinde olduğu gibi... Mesleğimizi yapamaz haldeyiz. Bu noktadan baktığımızda da bir başarısızlık söz konusu. Burada süreci yöneten çok güçlü bir siyasi iktidar vardır tamam ama onun muhatabı da sensin. Yani Türk Eczacıları Birliği bizi temsil değil, teslim etti.
H.Gençosmanoğlu: Evet galiba tüm bu olup bitenin altında o siyasi irade ile olan ilişki yada ilişkisizlik var. Bugün Türk Eczacıları Birliği; "evet ilaçlar piyasada yok" diyemiyor. İşte o son tartışmaları hatırlıyoruz. Hepimiz her gün eczanelerimizde yaşıyoruz, yüzlerce ilacın olmadığını söylüyoruz hastalarımıza. Ama TEB en son 34 gibi bir sayı söyledi.
K.Aydın: Bakın TEB bir modelin pilot uygulamasını hayata geçirdi. Bizim korktuğumuz model şudur: Eczacıyı by pass edecek ilacın hastaya ulaşım yöntemleridir. Bakın bu modeli sizler inşa ediyorsunuz. Yani bu modeli 3 gün taşırsınız, 5 gün taşırsınız ama artık kanser hastaları için olmayan ilaçlar var. Ben annemi de babamı da kanserden kaybettim. İlacın olup olmamasının o hasta yakınları için ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum. Bir de biliyorsunuz artık günümüzde hekime şiddet bir moda oldu. Bu siyasi iktidarın vatandaşa verdiği yetkilerden birisi de hekime şiddettir. Artık hekim arkadaşlar hastaya olmayan kanser ilacını yazmıyor. Yazsa hasta bulamayacak, bir de başına dert alacak. Elde ne varsa yazıyorlar. Bakın artık tedavi protokollerinden bile sapmalar başladı. Bunlar ciddidir. Bir karı koca eczacı olan meslektaşlarımız vardı. Eczacı hanımefendi kanser tedavisi görüyordu. Kendisine konulan teşhis şuan tanımlanmış rapor kodları içinde yok diye eczacı olan eşi Ankara’da bu ilacı SGK’nın rapor kodları içine almak için uğraşırken eczacı meslektaşımı burada kaybettik. Bakın bir eczane çalışanımız, eczane teknisyeninin yakınına kanser ilacı arıyoruz. TEB’den gelecek ve 2 aydır gelmedi.
H.Gençosmanoğlu: Daha çok yeni ben de kendi akrabam için bulamıyorum.
K.Aydın: Bakın bir de üstüne vazgeçtik, siz başka modellerinde kapısını açıyorsunuz. Peki birisi çıkıp kardeşim TEB bu hizmeti yeteri kadar veremiyor.
H.Gençosmanoğlu: Yada -ki diyorlar…
Eczacı SUT’a kilitlendi. Eczacı ekonomik derde kilitlendi.
K.Aydın: Bunu yaptıkları takdirde ne diyeceksiniz? Yani burada söyleyecek bir şeyiniz yok. Bir deyim vardır. “Koyunun şaşkını kasabın bıçağını yalarmış”. Bir kere ölürsünüz. Bu mücadelenin verilmesi gerekiyordu. Ne yazık ki artık o mücadeleyi verecek noktaları da aştık. Herkes ekmek derdinde. Yani meslektaşlarım öyle şaşkın ki bir tanesi komşusunu şikayet ediyor: “Akşam e-logosunu açık bıraktı”, öbürü onu şikayet ediyor "niye saat 18:05 de eczanesini kapattı?"... Artık bu noktalara doğru düşmeye başladık.
Bir diğer konu da ne yazık ki eczacı SUT’a kilitlendi. Eczacı ekonomik derde kilitlendi.
H.Gençosmanoğlu: Eczacı da içine çok kapandı.
K.Aydın: Evet. Burada eczacıyı silkelemek gerekiyor. Eczacıyı artık buradan dışarıya çıkartmak gerekiyor. Bunun en önemli çıkış noktalarından bir tanesi de şudur. Bize Türkiye’de her sene 2 milyon kutu ilacı delinin pösteki saydığı gibi sayıp zimmetliyorlar. Bunlarla uğraştırıyorsunuz eczacıyı. Sizin medula sisteminiz bir raporlu ilacı öder mi ödemez mi? Eczacı bundan mağdur oluyor. Dünyanın en mükemmel elektronik sistemini kurduğunuzu iddia ediyorsunuz. Bugün dünyanın en modern elektronik sistemi artık eczacının reçetesini ödemeli. Yada ödemiyorsa elektronik olarak bunu ödememeli. Medula sisteminin onaylamış olduğu her reçetenin artık ödenmesi gerektiğini istiyoruz. Bu eczacının asli görevine dönmesinde önemli bir faktör olacaktır. Bilgisayar-sistem, raporlu reçetede mayın tarlası gibi.
H.Gençosmanoğlu: Evet ürküyoruz reçete vermeye…
Biz fatura oranları üzerinden iskonto istiyoruz.
K.Aydın: Ki bizim SGK protokolü içinde istediğimiz ana maddelerden bir tanesi buydu. Artık yeter biz medula sistemini buraya kadar taşıdık. Bakın medula sistemi çalıştı, çalışmadı, oldu, olmadı. Türkiye’de hiç bir hasta ilaçsız kaldı mı?
H.Gençosmanoğlu: Kalmadı.
K.Aydın: Eczacılar SGK protokolüne göre suç işleyerek bunu yaptılar. Suç işlediler. Emanet verdiler, kutusunu aldılar vs… Hastayı mağdur etmediler. Ama artık eczacıya da bir şeyler vermenin zamanı geldi. O medula sistemi artık eczacıya birşeyler vermeli. Eczacıyı rahatlatmalı. Yani bu noktada bizim bir talebimiz var.
Bir ikinci talebimiz de biliyorsunuz eczane iskontolarında çok tartışılan konular var. Ciroya göre eczane iskontoları yapılıyor. Bir bakıyorsunuz sıfır iskontolu bir eczane açılıyor, o üç iskontoya çıktığı zaman yerine bir başkası taşınıyor, başka işler oluyor. E bakıyorsunuz, bir sene önceki cirosunu yapamıyor, eczacının ekonomisi daralmış.
Şöyle bir önerimiz var bizim, fatura oranları üzerinden iskonto istiyoruz. Yani, kesilen fatura rakamı üzerinden iskonto uygulansın. Otuz bin liraya kadar sıfır, otuz binden sonra sıfır bir, sıfır iki, sıfır üç, sıfır dört, sıfır beş. Yani bu sıfır sıfır birli kademeli olarak geçelim, fatura oranı yükseldikçe kestiğimiz faturaya göre iskonto yapalım.
H.Gençosmanoğlu: Bu öneriniz eczacıyı katagorize etmek te değil...
K.Aydın: Çünkü burada biliyorsunuz, bir çok meslektaşımız şundan şikayetçi. Ya ben kuruma on bin liralık reçete yapıyorum ama kuruma yüzde üç iskonto yapıyorum.
H.Gençosmanoğlu: Total ciroda ilaç dışı, reçete dışı ürünleri sattığı için…
Beş yüz reçetede bir asgari ücret alınmalı...
K.Aydın: Böyle bir önerimiz de var. Yine protokol içinde bir faktörlerimiz daha var, hizmet bedellerinin arttırılmasını talep ediyoruz. Şöylesine, beş yüz reçeteyi yapan bir meslektaşımız bir asgari ücret almalı. Yani beş yüz reçetede bir asgari ücret alınmalı. Karşılığı da reçete başına bir buçuk liradır. Çünkü bize verilen yetmiş beş kuruşun, KDV'si vergiden arındırıldığı zaman elinize elli kuruş geçiyor. Yunanistan'da eczaneler sanırım -battık denilen Yunanistan'da- 1 Euro hizmet bedeli alıyor reçete başına. Öyle bir talebimiz var.
H.Gençosmanoğlu: O da ilginç bir şey fatura üzerinden iskonto yapmak…
Her halde protokol görüşmeleri daha başlamadı henüz, bir haber gelmedi.
K.Aydın: Protokol görüşmeleri, alt düzeyde bir görüşme başlamış. Ama bu protokol görüşmelerinde eczacının moralini yerine getirecek, eczacının asli görevine döndürecek bir takım yeni iyileştirilmelerin yapılması gerekiyor. Konuyla alakalı burada yapmış olduğumuz, muhalif odalar artık ne olur kusuruma bakmayın, muhalif odalar derken söz konusu bir iktidar olduğu için dışta kalanlara da artık muhalif demek zorunda kalıyoruz.
H.Gençosmanoğlu: Aslında evet. O kategorizasyon benim de içime çok sinmiyor ama...
K.Aydın: Başka bir isim bulamıyoruz.
H.Gençosmanoğlu: Evet başka bir isim bulamadık. Benim de çok içime sinmiyor.
K.Aydın: Aslanlar, kaplanlar falan diyemiyoruz. Çağdaş dersek herkes çağdaş. İşte demokrat dersek herkes demokrat. Yapmış olduğumuz çalışmada bizim de bir yirmi maddelik talebimiz var. Ara protokol görüşmelerinde bunları isteyeceğiz.
H.Gençosmanoğlu: Protokol görüşmeleri herhalde, bu seneki protokol de Ağustosa Eylüle kalacak… Geçen sene biliyorsun rötar yaptı. Dört beş ay gibi, en son eylülde imzalandı.
Çok net bir soru sormak istiyorum. Sorunların çözümünde önderlik etmede TEB bu yapısıyla eczacıdan yana bir irade ortaya koyabilir mi?
K.Aydın: Evet söylediğim yani konuşma içinde söylediklerim aslında bir takım mesajlar, bir takım cevaplar verdi.
H.Gençosmanoğlu: Verdi aslında, hem de çok net olarak verdi.
K.Aydın: Buraya gidecek olan on bir meslektaşımın çok nitelikli, çok donanımlı, çok dirayetli olması gerekiyor. Yani uslu çocuk, uyumlu çocuk. Herkes uyumlu olmalı ama…
H.Gençosmanoğlu: İktidarla biraz çatışmak gerekmiyor mu?
K.Aydın: Bakın... Çatışmak için gidilmemeli, bir şey almak için gidilmeli. Bunun adını çatışma…
H.Gençosmanoğlu: Tabiki bir şey almak için. Çatışmadan kastım, bir şey almak için gerekirse çatışmayı göze almayı kastediyorum.
Siz Birliği "ikilik" haline getirirseniz -ki bugün ikiliktir- yarın bir gün bu yasaların hayata geçmesi kolaylaşacaktır.
K.Aydın: Kesinlikle öyle. Bu ekmek kavgasıdır. Ekmek kavgasının olduğu yerde, çoluğunuzu çocuğunuzu geçindirmeniz söz konusu olduğu yerde, insanlar neyin adına, ülkeleri adına savaşıyorlar. Ülkesinden sonraki saldırılacak yer, adamın kendi evi, kendi çoluğu çocuğu. O yüzden hukuk savaşı veriliyor. Bunun mücadelesini verecek dirayette bir merkez heyetinin mutlaka oluşması gerekiyor. Ama en önemlisi mesleğin dinamikleri. Büyük odaların sistemin dışında bırakılmaması gerekiyor. Bakın bizi bekleyen çok büyük bir tehlike var. Bunu söylemeye dilim varmıyor ama, yanlış anlaşılır diye söylemek istemedim. Sağlık Bakanı'nın, yine iktidara yakın bir televizyon kanalında Diş Hekimleriyle ilgili bir söyleşisi vardı. Orada, tabi biliyorsunuz sorular nedense hep aynı köşeye atılan sorulardır. Soru şöyleydi, ya bu meslek birliklerinde temsiliyet yok, bazı insanlar bazı düşünceler temsil edilmiyor. Sağlık Bakanı da "evet doğru" dedi. İşte TMMOB yasası örnek verildi. "Burada bir değişim olmalı, başka düşünceleri temsil edecek yapılar da olmalı dedi". Bakın bu çok tehlikeli!
Birlik, birlik diyoruz değil mi? Siz Birliği "ikilik" haline getirirseniz, ki bugün ikiliktir, yarın bir gün bu yasaların hayata geçmesi kolaylaşacaktır. Yani bizim en büyük korkumuz odur. Sendikalaşma, işte Ahmet'in sendikası, Mehmet'in sendikası, kızıl sendika, yeşil sendika, mavi sendika. Buraya doğru bu yapılar giderken sizler büyük şehirlere gelipte, eyy arkadaşlar meslek parçalanıyor, çatırdıyor, gelin bu işe sahip çıkalım demeyi nasıl isteyeceksiniz yani.
Siz mesleğin yüzde altmışını temsil eden insanlara "size ihtiyacımız yok" diyeceksiniz, ondan sonra yarın başınıza bu tür sorunlar geldiğinde ne diyeceksiniz?
Yarın böyle bir yasa gündeme geldiğinde ne diyeceksiniz? Bakın bizler büyük şehirlerde kolay kolay seçimleri kazanmıyoruz. Çatır çatır mücadele ediyoruz arkadaşlar. Bizler bu seçimleri belli insanlara karşı kaybetmiş olsaydık o Merkez Heyetinde oturan arkadaşların çoğu orada oturamayacaktı, kusura bakmayın.
H.Gençosmanoğlu: Evet, bu doğru.
K.Aydın: Bizler de orada mücadele ederek seçimleri kazandığımız için arkadaşlar orada oturuyorlar. İstanbul'da Semih seçimi kazanmayıp Ahmet, Mehmet farklı birileri o seçimi kazanmış olsaydı, İzmir'de Tuncay kazanmamış olsaydı, Bursa'da biz kazanmamış olsaydık o Merkez Heyetindeki arkadaşlar orada oturamayacaklardı. Farklı oluşumlar gelecekti.
H.Gençosmanoğlu: Tabi, tabi. Farklı listeler gelecekti.
K.Aydın: Yani sizler dışarıda bıraktığınız, yok saydığınız insanları dışarıda bırakmakla, yok saymakla ne tür riskleri üstlendiğinizi çok iyi hesaplamanız gerekiyor.
Sonra, eylem yapılacak, büyük odalar nerede diyorsunuz. Bir eylem yapacaksanız savaşa göndereceğiniz komutanı önce inandırmanız gerekiyor. Yapacağınız eylemde büyük odaların gerçekleri, büyük odaların mantığı önemli. Ondan sonra inanmadığınız eylemleri yaptıramazsınız.
H.Gençosmanoğlu: Zaten bu saatten sonra TEB'in bir hak koruma, hak gözetme için çok eylem yapmaya da niyeti yok. Öyle gözüküyor.
Peki genel tabloyu şöyle bir toparlarsak o zaman, önümüzdeki döneme dair çözüm önerileriyle bitirelim. Tabi sonra "söylemek istediğin son bir şey var mı diye" soracağım.
Sonuçta şöyle bir, başlıklar altında toplarsak, dört beş başlıkta... Çözüm önerisi anlamında, önümüzdeki dönemle ilgili meslektaşlarımıza dönüp neler söyleyeceksin? Eczacılar nasıl davranmalı, olay nereye gidiyor, yani bir çözüm önerisi var mı? Aslında öyle bir kilitlenme yaşıyoruz ki... Ciddi bir kilitlenme yaşıyoruz, bu da bir gerçek.
Türkiye'de başka eczacılık modellerine ihtiyaç duyulmayacak...
K.Aydın: Evet, şimdi bir deyim vardır. “Açlık sofuluğu bozar” diye. Ekonominin daraldığı yerde insanlara böyle ulvi söylemlerde bulunmak oldukça zor. Ama şu hiç bir zaman unutulmamalı. Eczacının en büyük sermayesi bilgisi ve güvenilirliğidir. Bizler bu bilgi ve güvenilirlik noktasında belli bir yerde durursak Türkiye'de başka eczacılık modellerine ihtiyaç duyulmayacaktır. Birincisi bilgi ve güvenilirlik noktasını çok iyi korumamız gerekiyor. İkincisi mutlaka artık eczanelerden de zaman zaman dışarı çıkmamız gerekiyor. Ama yine konuşma içinde söyledim Türk Eczacıları'nın kesinlikle bütün eczacıların ortak aklına yatan asgari müştereklerde buluşacağı misyon ve vizyon tespiti olmalı, bir temel değerleri olmalı. Evet arkadaşlar biz bunları bunları yapacağız, şu nedenle yapacağız, hedefimiz şu olacak, şu kurallarda oraya gideceğiz, yol yürüyüşü ve stratejilerimiz bu olacak noktasında herkesin mutabık olacağı bir stratejik eylem planının çıkartılması gerekiyor. Çünkü, yine konuşma içinde söyledim, bir çok meslektaşımın farklı düşüncesi, farklı önceliği, farklı mesleki çözüm önerileri var. Hepsi kendisine göre haklı aslında. Benim bir meslektaşım istiyor ki, akşam altıda eczanesini kapatsın, bir tanesi istiyor oniki de kapatsın. Bu bile bir farklılıktır. Bir meslektaşım istiyor ki internetten satış yapsın, bir meslektaşım istiyor ki yapılmasın. Birisi reklam yapılsın, biri yapılmasın. Biri işte eczanede bakım hizmetleri verilsin, biri verilmesin. Niye verilsin, niye verilmesin, hangi kurallara göre verilsin. İşte bunların mutlaka ortak akılla tespit edilmesi gerekiyor.
H.Gençosmanoğlu: Arkadaşlar Başkan'ın son sözlerini almadan önce soracağınız bir şey var mı? Aklınızda kalan bir şey var mı?
Ertan Çiftçi: Yine altını çizerek söylüyorum. Eczacıbaşı'nın "eczacı" ismini patentlemesi başlı başına bir rezalettir. Bursa Eczacı Odası'ndan da bu konuda girişim bekliyorum.
K.Aydın: Evet, bir mesleğin adı evrenseldir. Evrensel bir isme sahip olmak, bu benimdir diyebilmek mülkiyet hırslarının belki en acımasızıdır. Bizler Eczacıbaşı ailesini "Eczacıbaşı ailesi olarak başımızın tacı yaparız", çünkü çok önemli bir geçmişe sahiptir. O ailenin eczacılık mesleği açısından çok önemli bir geçmişi vardır. Şöyle söyleyeyim. Ana direklerinden biridir eczacılık mesleğinin. Eczacılık tarihini yazacağınız zaman Eczacıbaşı'nın tarihini yazmadan geçemezsiniz. Bu tarihe sahip olan bir ailenin, bir yapının, bir şirketin adını ne koyarsanız koyun böyle bir tekelci anlayış içinde olmaması gerekiyor. Bizler de onun mücadelesini, hukuki mücadelesini veririz ama dilerim ki bu aile bu yanlıştan döner.
İyiki varsınız...
H.Gençosmanoğlu: Evet, söylemek istediğin bir şey varsa onu alalım. Son söz lütfen...
K:Aydın: Evet. Ben öncelikle teşekkür etmek istiyorum.
H.Gençosmanoğlu: Biz çok teşekkür ederiz.
K.Aydın: Sizi Bursa'da konuk etmekten dolayı büyük mutluluk duydum. Sizler sadece eczacının sesi değilsiniz. Gözüsünüz, kulağısınız.
H.Gençosmanoğlu: Sağolasın, çok teşekkürler.
K.Aydın: Gerçekten, eczacıyı çok iyi ifade eden, adınıza yakışır bir çalışma ekibisiniz.
İyi ki varsınız. Çünkü, eczacılık mesleğinde mutlaka Merkez Heyeti, Eczacı Odalarına, örgüt yapısına, Kooperatiflere ekonomik örgütlere ihtiyaç olduğu gibi sizin gibi bir yapıya da ihtiyaç vardı. Bu boşluğu doldurdunuz, ben tekrar teşekkür ediyorum.
Umutsuz değilim. Umutsuzluktan umut doğar. Çünkü, eczacılık insanlık tarihi kadar eski bir meslek. Eczacının biliyorsunuz babası da bir Anadolulu. Bizler Anadolu'ya yakışır eczacılık modelinin devamı için elimizden geleni yapacağız.
Başaracağımıza inanıyorum.
H.Gençosmanoğlu: Peki, biz de çok teşekkür ediyoruz. Röportajla ilgili, son derece samimi ve açık bir dille paylaştığın için memnun olduk, teşekkürler.
-SON-
Birinci Bölümü İçin Aşağıdaki LİNKİ tıklayınız:
http://www.eczacininsesi.com/index.php?yon=roportaj&id=16
İkinci Bölümü İçin Aşağıdaki LİNKİ tıklayınız:
http://www.eczacininsesi.com/?yon=roportaj&id=17