Hakan Gençosmanoğlu Sordu, Kubilay Aydın Yanıtladı.
1.Bölüm
SUNUŞ
Kubilay Aydın’ la, söyleşiyi nerede, İstanbul’ da mı, Bursa’ da mı yapalım diye telefonla konuşurken dedi ki, "Buraya, Bursa’ ya gelmeni isterim. Bizim binamızı hiç görmedin. Bursa Akademik Odalar Birliği Yerleşkesi, Türkiye’ de başka örneği olmayan bir yapı. Burayı sana göstermek istiyorum."
Şöyle bir dolaştık... Gerçekten çok etkilendim... BAOB ( Bursa Akademik Odalar Birliği) Yerleşkesi Bursa- Nilüfer’ de.
Toplam 6 katlı olan binada toplantı salonları, oditoryum, sergi salonu, lokal, otopark kısacası hemen her şey var.
Bursa Eczacı Odası ile birlikte 27 akademik meslek örgütünün merkezleri bu binanın içinde.
Topluca biraradalar. Fiziki olarak bir arada olabilmek çok önemli.
Kubilay Aydın diyor ki; "Ne olsa birinci ağızdan haberimiz oluyor, en üst düzeyde dayanışma sağlanıyor, birisi basın toplantısı yapacak olsa binada bulunan tüm meslek örgütü yöneticileri ofislerimizden çıkarak toplantıya katılıyoruz."
*
Bursa Eczacı Odası Başkanı Kubilay Aydın, mesleki sorunlarla adeta boğuştuğumuz bu dönemde yaptığı açıklamalarla alanımızda öne çıkan bir isim oldu.
Röportajda, karşımda, son derece rasyonel düşünen ve konuşan, meselelere hakim, zihinsel alt yapısı ileri düşünce ile donanmış bir insan vardı. Konuşurken önünde herhangi bir not yoktu. Her soruma tümüyle hiç duraksamadan belleğinden yanıt verdi.
Zaman ölçüsünde hemen her şeyi konuştuk.
Çok sıcak, keyifli ve dolu dolu bir söyleşi oldu...
Bu söyleşi/ röportajı da yine Ecz. Ertan Çiftçi, Ecz. Özlem Demir ve Ecz. Nurdan Şahin ile birlikte kotardık. Sevgili dostlarıma çok teşekkür ediyorum.
Bursa Eczacı Odası’ nın değerli Başkanı Sayın Ecz. Kubilay Aydın’ a, Bursa Eczacı Odası’ nın dost yöneticilerine yürekten teşekkür ediyorum. (H.G.)
Kubilay Aydın: ’İlaç sanayicileri samimiyetsiz davranıyorlar’
Hakan Gençosmanoğlu Sordu, Kubilay Aydın Yanıtladı
Röportaj/ Söyleşi
1.BÖLÜM
H.Gençosmanoğlu: Sektörün durumu ile başlayalım.
2012 yılında bir demeç vermiştin basına...
Epeyce bir yankı uyandırmıştı. "Sektör dinamitin üstünde oturuyor" diye.
Ne diyorsun sektörün şu andaki durumu hakkında?
O günden bugüne hakikaten de tespitin doğru çıktı galiba, veriler gittikçe aşağı doğru gidiyor sektörde...
K.Aydın: Sektörün biraz daha gerilerine gidersek aslında, olaya farklı açıdan bakarsak, bugüne gelişi üç aşağı beş yukarı neden tahmin ettiğimizi ortaya koyabiliriz.
Geçmişten Bugüne Eczanelerin Durumu
Bundan 25 yıl öncesinde bizler eczanelerimizi yeni açtığımız dönemlerde Türkiye’de ki eczanelerin eczacıları neredeyse tamamı hayatından memnundu.
Tamamının ekonomisi iyiydi. Şöyle bir örnek vereyim:
16 bin eczane vardı. Türkiye’deki ilaç pazarı da 2 milyar dolar civarındaydı.
Bu 90’lı yılların başındaki rakamlar. 90’lı yılların başında biliyorsun IMS Türkiye’ye girdi ve ilk ciddi rakamları 90’lı yılların başında almaya başladık.
Eczane başına düşen ortalama rakamda 165 bin dolar civarlarındaydı.
Günümüze geldiğimizde 25 bin eczanemiz var. 10 milyar dolarlık bir pazar var.
Eczane başına düşen rakam da ortalama olarak 400 bin doların üzerinde.
Şimdi bakıyorsunuz 125 bin dolar yıllık ciro ile çok rahat yaşayan eczacılar 400 bin dolarlık bir ciro ile çok mutsuz durumdalar.
Küresel Dünyanın Etkileri
Dünyada yaşanan hiçbir ekonomik olayı küresel olaylardan ayrı düşünemeyiz. Konjokturel etkileşimden ayrı düşünemeyiz.
Aslında bunlar dünyanın yaşamış olduğu küresel etkileşimin sektörün üzerine olan iz düşümleridir.
Neydi küreselleşme sürecinin başında beklenenler?
Dünyanın iyimser insanları ülkeler arasındaki duvarlar kalkacak, kültürel, ekonomik, ticari çarklar hızla dönecek ve bölge insanları refah içinde yaşayacak... Böyle bir umut vardı ama olmadı.
Küreselleşme süreci sermayeyi akışkan hale getirdi, sermayeyi yığınlaşır hale getirdi ve kendi ülkelerinde kendi bölgelerinde, kendi sektörlerinde sıkışmış olan parayı kazanç olarak gören her yere, bir barajın kapakları açıldığı anda suyun gösterdiği reaksiyon gibi her yere saldı. Çünkü para parayla beslenirdi.
Sosyal Devlet Küçüldü Sağlık Özelleşti
Çünkü dünya da da büyük paralar büyük paralar kazanmak üzerine hareket ediyorlar. Bu sermaye içgüdüsü. Şimdi bizimle ne alakası var diyeceksiniz. Yine küreselleşme sürecinin en büyük etkilerinden bir tanesi sosyal devlet yapılarındaki küçülmeler oldu.
Devletlerin gelir getiren mülkleri el değiştirdi. Devletlerin vatandaşına ücretsiz vermiş olduğu hizmetler ücretli hale getirildi, özelleştirildi.
Bizdeki gibi, sağlık sektöründe olduğu gibi. Ve küçük ölçekli yapılar yavaş yavaş yok oldu. Şimdi bizler bu üç değişimin tam ortasında bulunuyoruz. Birincisi bizler sosyal devlete hizmet veren iş alanıyız. Bizden sosyal devlet hizmet satın alıyor.
Yoksullaşan Bir Sosyal Devlete Hizmet Etmeye Başladık
Yoksullaşan bir sosyal devlete hizmet verir hale geldik.
Bir ikincisi bizim gibi küçük işletmeler yavaş yavaş olarak ortadan kalkıyor.
Bir üçüncüsü sosyal devletlerin vatandaşına vermiş olduğu sağlık hizmetleri gibi hizmetler de artık özelleşmeye başladı. İşte biz tam bu üçgenin arasında kaldık.
Sağlıkta Önce Promosyon Verildi
Sağlıkta dönüşüm dedikleri politikalar aslında sağlıkta özelleştirmeydi.
Bu sağlıkta özelleştirmenin de bir promosyonu yapılması gerekiyordu.
Bir promosyon giderinin olması gerekiyordu. 2007 de başlayan politikalarla Türkiye’deki yaklaşık 17 milyar dolar olan sağlık giderleri 3 yıl içinde 47 milyar dolara kadar çıktı.
İşte bu promosyonuydu.
Şimdi ikinci aşama başladı artık bu işler maliyetli hale geldi, maliyetli hale gelmeye devam ediyor artık ülkede sağlıkta özelleştirmenin daha da tırmanarak gideceğini gözlemleyeceğiz.
Sağlıkta özelleştirme sağlıkta dönüşümün getirmiş olduğu faturanın bedelinin de bir şekilde ödenmesi gerekiyordu. 17 milyar dolardan 47 milyar dolara çıkarken sağlık giderleri, bunun içinde ilaç tüketimi de arttı tabi, hekime ulaşılabilirlik iki kattan fazla arttı, reçete sayısı 2 kattan fazla arttı, kutu bazında ilaç tüketimi de nerdeyse 2 kat arttı.
İşte tam burada bir tasarruf tedbiri ortaya çıktı.
Tasarruf tedbirleri noktasında da ilaç fiyatları tasarruf tedbirleri arasında yerini aldı. Aslında ilaç fiyatlarındaki düşme biraz farklı açıdan baktığınızda aslında eczacılık hizmetlerinin ucuzlaması olarak karşımıza çıktı.
Örneğini verdim, 125 milyar dolarlık bir ciro ile refah ve mutlu yaşayan eczacılar, yıllık 400 bin dolarlık bir hasılatla mutsuz hale geldiler. İşte bu sağlıkta dönüşümün getirmiş olduğu, ortaya çıkarmış olduğu faturanın bedelinin ödenmesi şeklinde bu karşımıza çıktı.
Sektörün yaşamış olduğu ana sıkıntı buradan kaynaklanıyor.
İlaç Fiyatları Sanayinin Tavrı
H.Gençosmanoğlu: O kadar özlü ve berrak özetledin ki... Hiç araya giremedim. Bu analize tümüyle katıldığım kayıtlara geçsin isterim.
Hemen buradan çok güncel olan ilaç sanayinin durumuna geçmek isterim. İlaç fiyatlarına...
İlaç fiyatlarının olağanüstü düşmesi sonucu gelen süreçte sanayinin tavrını, tutumunu nasıl değerlendiriyorsun?
K.Aydın : Şimdi bundan 7-8 yıl önce 60-70 TL’ye sattığımız bir ürünü bugün 5-6 TL’ ye satabiliyoruz ve ürünlerinde hatırlı müşterilere, hatırlı eczanelere hatırlı mal fazlaları ile satıldığını görebiliyoruz.
Burada ister istemez şu tereddütü yaşıyoruz. İlaç fiyatlarındaki baskılamada acaba ilaçlar gerçekten gerçek fiyatlarında mı? Bunu tartışmak gerekiyor.
Şimdi biz neyi savunacağız neyi koruyacağız.
İlaç ucuzlaşıyor... Bugüne kadar ilacın ucuz ve ulaşılabilir olmasını istedik ve savunduk.
Özellikle yeni teknoloji ürünlerinin çok pahalı olduğundan yakınıyorduk.
Sanayi Samimi Değil
Şimdi ortaya şu çıktı: Sektörde bir samimiyetsizlik söz konusu.
Bizler ilaç fiyatları ucuz diyoruz, burada bir tuhaflık var diyoruz. Eczacı bir şeylerin mücadelesini veriyor ama sanayi nedense tavrını çok net koymuyor. Sanayi samimiyetini ortaya koymuyor.
Bakın... Biz 2 ay önce AİFD’den bir görüşme talep ettik. AİFD’den başlayacaktık, sanayinin 3 kolu ile de ayrı ayrı görüşmeyi düşünüyorduk. Programımızda bu vardı.
Bir şeyleri artık ortaklaşa bir arada telaffuz etmemiz gerekiyor. Sektörün bir ucunda devlet var, bir ucunda sanayi var, zincir olarak düşündüğümüzde ortasında dağıtım kanalları ve eczaneler var. Zinciri bir uçtan devlet belirliyor. Bir sene için ben bu ilaca Türkiye’deki bu ilaca bu kadar bu bedeli ödeyeceğim diyor. Zincirin diğer tarafındaki üretici olan firmalar da sektör içindeki karlılığı belirliyor.
Sektörün global total rakamını devlet belirliyor ama karlılığını da sanayi belirliyor. İşte biz bu gerilme arasında kalıyoruz. Burada bu gerilmeyi iki taraftan birinin çözmesi gerekiyor. Hatta iki tarafın da çözmesi gerekiyor.
Çünkü artık durum sürdürülebilir olmaktan çıkma noktasına geliyor.
Şimdi biz devletle diyoruz ki bu global bütçe ile Türkiye’de 1 milyar 400 milyon kutu ilaç tüketilirken de 10 milyar dolar veriyordunuz, 1 milyar 800 milyon kutu ilaç tüketilirken de 10 milyar dolar veriyorsunuz. Burada bir anormallik var diyoruz.
Öbür tarafa döndüğümüz zaman sanayinin çok net bir tavrı çok net bir reaksiyonu yok.
H.Gençosmanoğlu: Yani sanayi üstü örtülü davranıyor...
K.Aydın: Devlet diyor sanayiden alın, sanayi global bütçe artsın ondan sonra bir şeyler alın tavrında. Burada bir samimiyetsizlik var. Ben sanayiyi bu noktada çok samimi bulmuyorum.
AİFD Randevu Talebimize Yanıt Bile Vermedi
H.Gençosmanoğlu: AIFD’nin randevu talebinize yanıtı ne oldu?
K.Aydın: 2 ay önce olan randevu talebimize ne yazık ki bir cevap bile gelmedi.
H.Gençosmanoğlu: Bu çok ilginç.
K.Aydın: Evet.
H.Gençosmanoğlu: Kaçak güreşiyorlar...
K.Aydın: Bu sene 14 Mayısta şunu yapmak isterdim. Eğer AİFD’den cevabı almış olsaydım. Sanayinin 3 ayağını da Bursa’da buluşturmayı düşünüyordum...
H.Gençosmanoğlu: Çok iyi olurdu herhalde. "Sanayi çok net tavır koymuyor" diyoruz ama biraz da şartlar aslında şuna doğru sürüklemiyor mu? Bir sektörel dayanışma zorunluluk haline geliyor.
Ama bu samimiyetsizlikle de o sektörel dayanışma nasıl öne çıkacak o da bir soru işareti.
Korkular Bizim Alanımıza da Sirayet Etti
K.Aydın: Türkiye’deki belirli korkular, belirli çekingenlikler ne yazık ki bizim sektörümüze de sirayet etti. Bu konuda düşüncelerini en net söyleyen bir tek meslek örgütleri kaldı.
H.Gençosmanoğlu: Meslek örgütlerinin bir kısmı diyelim...
K.Aydın: Haklısın...Evet bir kısmı diyelim...
H.Gençosmanoğlu: Yani bu ilaç sanayicilerinin çekincesi genel siyasi konjoktürün o alana yansıması gibi değerlendirilebilir mi?
Öyle düşünülebilir mi?
K.Aydın: Mutlaka... Şimdi bir deyim vardır. “Bekara karı boşamak kolaydır.” derler.
O sorumluluklar; bu sanayinin sorumlulukları çok farklı, bizim sorumluluklarımız çok farklı, bizim şartlarımız çok farklı.
Yazı Gönderdiğim Gazete Yazılarımı Yayınlamadı
Bizde onların sorumlulukları olsa belki çok farklı düşünmezdik. 10 yıla yakın bir süredir Bursa’nın değişik gazetelerinde köşe yazmaktayım.
Bundan 15 gün evvel haftada 2 gün yazdığım gazetenin 2 yazımı geç gönderdiğim gerekçesi ile yayınlamadığını fark ettim.
H.Gençosmanoğlu: Biraz muhalif tonda yazılardı herhalde...
K.Aydın: Evet. Yani hiçbir zaman da şunu düşünmedim. Bu gazetenin patronunun da bir düşüncesi vardır. Onun da etrafında birileri vardır. Onun da farklı hesapları vardır. Ama arık yazmama kararı aldım.
Eczaneler Ne Olacak?
H.Gençosmanoğlu: Evet bu çok ilginç. Türkiye böyle bir süreç yaşıyor.
Peki sonuçta bu sektörün durumu genel olarak ilacın ekonomik durumu, eczanelerin durumu? Eczaneler nereye gidiyor? Eczanelerin durumu ne olacak?
K.Aydın: Evet. Ne yazık ki ciddi bir kuşatma var. Kuşatma, ekonomik kuşatmaları bir şekilde çözersiniz.
Yani global bütçe bu sene daralır, seneye genişler.
Ekonomik sıkıntılar katlanırsın, küçülürsün hasar verirsiniz en nihayetinde açılabilir. Meslekteki en büyük hasar bence yeni açılan fakülteler oldu.
Sürücü Kursu Gibi Eczacılık Fakültesi Açılıyor
Meslekte ne yazık ki; bunu söylemeye dilim varmıyor ama sürücü kursu gibi açılan fakülteler mesleğin değersizleştirilmesi adına yapılmış sistematik bir çalışmanın bir parçasını, bir ayağını oluşturuyor.
Çünkü eczacılık seçkin bir meslekti. Eczacılık fakülteleri sayısı bizce 7 iken bile yeterli idi. Eczacıyı kolay satın alamazsınız. Eczacı mesleğine sahip çıkar, ilkelerine sahip çıkardı.
Dünyanın hastalığı bu aslında. İnsanı ucuzlaştırmak. Özellikle teknik nitelikleri olan insanları ucuzlaştırmak artık hedef haline geldi.
Mesleğimizdeki bu deformasyonu, bu bozulmayı yaratmak için de ne yazık ki bu ana politika olarak hayata geçirilmeye başlandı.
Esas sıkıntı eczacının bundan sonraki geleceği açısından yeni açılan fakülteler ve yeni gelecek olan mezunlar.
Çünkü gelecek olan mezunların niteliği konusunda da bir şeyler söyleyemiyorsunuz. Açılan okulların nitelikleri tartışılır. Açılan okulların eğitim programları tartışılır.
H.Gençosmanoğlu: Hakikatten akdemik seviyeleri çok tartışmalı.
K.Aydın: Bunlar bizim mesleğimizin sorunları ama şunu söylemek istiyorum...
Dünya bir krizden geçiyor. Sosyal devletler krizlerden geçiyor. Bizlerde küçülelim yani ülkemizde emekli ne kadar küçülüyorsa, asgari ücretle geçinen ne kadar küçülüyorsa eczacı da o kadar küçülsün ama inşaat şirketi de o kadar küçülsün, Bakanın oğlu da o kadar küçülsün. Yani kutular eşit dolsun. Bu küçülmeye biz razıyız.
H.Gençosmanoğlu: Peki bugün için eczacı ekonomileri açısından ciddi bir kriz var, ciddi bir ekonomik yıkım var. Bunlar hep söyleniyor. Bu bir abartı mıdır? Çok net sorayım? Bu abartı mıdır, gerçek böyle midir? Gerçekten bugün eczane ekonomileri kötü durumda mı? Ekonomik anlamda. Size üyelerinizden yansıyan ne mesela?
K.Aydın: Şimdi kendi bölgem özelinde söyleyebilirim. Biliyorsun, bankalardan ve Yardımlaşma Sandığı’ ndan gelen kredi taleplerine bizler oda belgesi veriyoruz.
Meslektaşlarımızın yarısından fazlası bizden alınan oda belgeleri ile birlikte kredi alıyorlar. Yani bizlerden alınan oda belgesi ile kredi kullananların oranı %50’ler civarında.
Yine dağıtım kanalları ile yaptığımız görüşmelerde tespit ettiğimiz şu; Bursa’da ki eczane alacaklarının %5’i yasal takipte. Bu ciddi bir rakamdır.
H.Gençosmanoğlu: Evet... Çok ciddi bir rakam.
K.Aydın: Evet. Şimdi peki diğer eczaneler? sorun %5 demi? derseniz, bence sorun %5’in üzerinde.
Bu buzdağının görünen kısmı. Eczanelerin büyük çoğunluğu bugüne kadar kazandıklarından yemeye başladılar. Önceden bir meslektaşımız kredi başvurusu için oda belgesi almaya geldiğinde “Hayırlı olsun” derdik. Ya arabasını değiştirir ya ev alırdı. Şimdi geçmiş olsun, hayırdır? Diyoruz.
Her gün öğleye kadar, eğer randevularım yada işlerim uzarsa bazen akşama kadar burada olurum.
Her hafta bir iki meslektaşım gelir. “Şu depo ekranımı kapattı. Bir şeyler yapabilir miyiz?” şeklinde isteklerde bulunmaya başladılar. Meslektaşlarımızın borçlarını ve alacaklarını samimiyetle ortaya koyduğumuzda da çıkar yollarının olamadığını görüyoruz, bazı meslektaşlarımız için. Yani bu çok iyiye işaret değil. Sektör açısından çok iyiye işaret değil.
H.Gençosmanoğlu: Benzer şikayetleri bizde alıyoruz, gazetemize gelen iletilerden....
DEVAM EDECEK
1. Bölümün Sonu