“İnsanlar Sevgiyle Bir Yere Varırlar”
Bir Mücadelenin Öyküsü Kitap Oldu: “Nenem, Babam ve Ben”
Eczacı Berat Beran… Diyarbakır’ da yoksul bir mahallede başlayan bir yaşam. Önce eczanede küçük üretimler, sonra küçük bir laboratuvar, büyük bir laboratuvar, ardından fabrika ve BERKO İlaç… Tam 40 yıl süren bir mücadele öyküsü…
BERKO İlaç’ ın bahçesine girdiğimizde Yönetim Kurulu Başkanı Ecz. Berat Beran ve Fidan Akur (Kurumsal İletişim Yöneticisi) bahçede bizi bekliyorlardı. Malum… Salgın koşulları, bahçede hazırlanmış bir köşede sohbet ettik. Bahçe çok güzeldi. Hava da çok uygundu zaten.
Önceden sözleşmiştik… Berat Bey’ in Doğan Kitap’ tan yayımlanan “Nenem, Babam ve Ben” kitabı üzerine sohbet edecektik. Böyle diyorum da, Berat Bey’ le ne zaman sohbete otursak dalıp gidiyoruz. Söz sözü açıyor… Berat Bey’ in enerjisiyle konuşmadığımız bir şey kalmıyor neredeyse. Fıkralarıyla şenleniyoruz.
Bir kitabı tam olarak anlayabilmek için yazarını iyice bir tanımak gerekliliğine inananlardanım. Her kitap yazarını anlatmaz mı aslında? Üstelik “Nenem, Babam ve Ben” yazarının tam da kendisi…
Doğrusu, yine çok güzel, çok neşeli bir sohbet oldu. Sohbetleri, konukseverlikleri için BERKO İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Berat Beran’ a, Kurumsal İletişim Yöneticisi Sayın Fidan Akur’ a teşekkür ederim. Söyleşiyi editörümüz sevgili arkadaşım Ecz. Özlem Demir’ le birlikte gerçekleştirdik.
Hakan Gençosmanoğlu
Biz sorduk, Sayın Ecz. Berat Beran yanıtladı…
E, başlayalım o zaman…
“Nenem, Babam ve Ben”
Oldum olası yazmayı ve okumayı severim. Kitap yazma fikri yakın bir arkadaşımdan çıktı. Ben iyi bir anlatıcıyım. Bana hep “çok iyi anlatıyorsun” derdi. Diyarbakır’ ı, hayatı, kendini anlat dedi. O kadar ısrar etti ki… Onun ısrarları sonucu kitap yazmaya başladım. Henek’ i, Henek 2’yi yazdım. Sonra “Güle Güle Sevgili Arkadaşım”… Şiiri de çok severim, “Asmin ve Asmin 2” adında iki şiir kitabı yazdım. Diyarbakır’ ı, hayatı, “ben”i, “biz” i anlattım. “Nenem, Babam ve Ben” de öyle… Nenemi, babamı ve kendimi anlattım. Kitapta birebir başımdan geçenleri anlattım. Neyse o… Kitabın sonunda da bazı yorumlarımı, gençler için önerilerimi ekledim.
“Ben Varoş Çocuğuyum”
Ben Diyarbakırlıyım. Diyarbakır’ ın varoşunun çocuğuyum. Hem de varoşun varoşu… Oldukça kalabalık ve birlikte yaşayan bir ailenin çocuğuydum. Çok usluydum. O yılların çocuklarının başına hemen her gün bir şey gelirdi. Kavga dövüş yaralanma… Sağa sola taş atarlardı. Ben yapmazdım. Çok terbiyeliydim. İçinde bulunduğum ortama pek uymuyordum. Bir gün adliyenin önünde bir çocuk babasının katilini vurdu. Babam, “aferin çocuğa” dedi. Ben karşı çıktım. Kan davasına karşıydım. Tokadı yedim. Zaten çocukluğum hastalıklarla geçti. Hatta bana “ölür bu çocuk, yaşamaz” gözüyle baktıklarını hatırlıyorum. Benden önce bir, sonra da dört kardeşim henüz bebekken ölmüşlerdi. O dönemlerde bizim oralarda bebek ölümleri çok yaygındı.
“Koleje Babamın Zoruyla Gittim”
Babam o yıllarda bölgede çok ünlü bir kabadayıydı: Xello Beran. Ünlü bir kabadayıydı ama ben onun kavga ettiğini hiç görmedim. İçki içmez, kumar oynamazdı. İşten eve evden işe mazbut bir hayatı vardı. Okuryazarlığı yoktu. Babamın yakın dostu Berki Amca (Berki Günay) babamın aklına girmiş, ısrar etmiş. Evimizde kağıt kalem yoktu. Babam beni okutmak için çok çaba harcadı. Kendi okuma yazma bilmezdi. Okumamı çok istedi, okumam için her şeyi yaptı. Ben de babamın ısrarıyla koleje başladım. Sınava girdim kazandım. Varoştan koleje gitmek çok acayip bir şey... Allak bullak oldum.
“Kolej Beni Çok Değiştirdi”
Koleje başlayınca “ev” le iyice çatışmaya başladım. Orada gördüklerimi ben de istemeye başladım. “Biz de masada yiyelim, biz de çatal kullanalım” demeye başladım. Annem peçe takar, çarşaf giyerdi, yengem de öyle “manto giysinler” istedim. Tabii kalabalık ailemin ve babamın öfkesini üstüme çektim. Kötü adam oldum.
“Kolejdeki Arkadaşlarımın Her Şeyden Haberleri Vardı”
Kolejdeki çocuklar bizim gibi değildi bütün dünyadan haberleri vardı. Okuyorlardı, bilgiliydiler. Bana da kitap okutuyorlardı. Lise 1 de Felsefenin Temel İlkeleri’ ni okudum. Diyalektiği, felsefeyi öğrendim. Bana dediler ki, “biz solcuyuz”. Ben de “solcu ne demek?” diye sordum. “Fakirden, köylüden yana olacaksın, insanlara yardım edeceksin, haksızlığa karşı çıkacaksın, solculuk budur” dediler. Hiç düşünmeden dedim ki, “o zaman ben de solcuyum”. O zamanlardan beri aktivist bir adamım.
“Üniversiteye Gittiğimde Evliydim”
Koleji bitirdikten sonra üniversiteye gittiğimde iki aylık evliydim. Eşim o zamanlar bölgenin en güzel kızıydı. Aşık olduk, evlendik. İstanbul’ a giderken eşimi bana vermediler. O Diyarbakır’ da kaldı. İstanbul’ dan Diyarbakır’ a her gidişimde bir bakıyorum bir çocuğum olmuş (gülüyor). Benim için aile çok önemli. Çocuklarıma, torunlarıma hep sevgiyi öğrettim. Ben hayatı sevmeyi sevdim. Hep sevgiyle yaşadım. Onlar da hep hayatı sevdiler.
“Diyarbakır, Diyarbakır…”
Ben Diyarbakırlıyım. Diyarbakır bir felsefedir. Tabi benim çocukluğumun Diyarbakır’ ı çok farklıydı. Biliyor musunuz, benim çocukluğumda sokakta bilye oynardık. Bilyelerini kaybettiğinde kazanan sana “çur” verir. Yani kaybettiğinin bir kısmını, yüzde on- on beşi gibi karşılıksız olarak geri verir. Sana bir şans daha tanır. Tekrar kaybedersen artık her şeyini kaybetmiş olursun. Ama kaybetmezsen bir miktar bilye ile eve gidersin ve mahcup olmaktan kurtulursun. Bu müthiş bir terbiyedir. Bu terbiyeyi çocuklara anneleri babaları verir. Bu Diyarbakır terbiyesidir. Diyarbakır sıradan bir yer değil, bir terbiye bir felsefedir.
“Eczane Eczacılığı Yapmayacağım”
Ben, fakülte bittikten, Diyarbakır’ a dönüp, eczaneyi açtıktan kısa bir süre sonra anladım ki eczane bana göre değil. Eczane eczacılığı bana uygun değil. Kesin karar verdim: “Eczane eczacılığı yapmayacağım”. O kararı verdikten sonra projelere başladım. Tası tarağı, çoluğu çocuğu toplayıp İstanbul’ a geldim. Hem de beş parasız geldim. İstanbul’ a gelirken feodalitenin güzel yanlarını da yanımda getirdim. İstanbul’ la harman ettim. Kombine ettim aynı ürünlerim gibi. Benim çocuklarım hem Diyarbakırlı hem de İstanbulludurlar. Soranlara da öyle söylerler.
“Çok Mücadele Ettim”
Aslında İstanbul’ a ailemle birlikte mütevazı bir hayat yaşamak niyetindeydim. Ama hayat işte… Gerçekten çok mücadele ettim. Nenemin ve babamın mücadeleci genleri olduğu gibi bana geçmiş. Bende asla vazgeçmek yoktur. İnancımı hiç kaybetmem. Cesaretli davranırım. Hep piyasada hiç olmayan şeyler üzerine çalıştım. Serum Fizyolojik’ i ilk ben preparat olarak burun damlası haline getirdim. “Berkofiz” adını verdim ve bu ürünle tam yirmi yıl ailemi geçindirdim. Çinko’ yu preparat haline ilk ben getirdim ve “Zinco” markasıyla tıbbın hizmetine sundum.
“Ahmed Arif’ le Akşam Yemeği Yedik”
Çağdaş Türk yazarlarını okumayı seviyorum. Şiirde tabii ki Nazım. Türkiye’ de Nazım Hikmet’ ten etkilenmeyen şair yoktur. Bir Diyarbakırlı olarak ille de Ahmed Arif. Ahmed Arif’ le bir akşam yemek yerken dedim ki, “Ahmed Abi, şu Hasretinden Prangalar Eskittim sözünü nasıl yazdın?” Dedi ki, “Onu yazdığımda elli dört kiloydum, üstümdeki zincir elli yedi kiloydu”. Ben de dedim ki, “o durumda ben de olsam yazardım” gülüştük. Bu benim en kıymetli hatıralarımdandır. Yeni bir roman üstünde çalışıyorum. Daha bitmedi. Bu romanda çok ama çok iddialıyım. Kan davasını anlatan bir kitap olacak.
“Ben Demokratım, İlericiyim”
Solcu muyum, şöyle diyelim, ben hümanist, demokrat, ilerici bir insanım. Aydın olmak nedir? Çok bilmek, bilgili olmak mıdır? Değildir. Öyle olsa en aydın bilgisayar olurdu. Aydın, ışığını çevreye yayandır. Bilgisini aktarandır.
“Nasıl Mutlu Olurum”
Para artık hayatımı değiştirmiyor. Güzel bir arabam, güzel bir evim var. Güzel bir ailem var, çocuklar, torunlar… Bu saatten sonra ancak ülkem mutlu olursa mutlu olurum. Dünya, insanlar mutlu olursa olurum. Berko İlaç bünyesinde sosyal sorumluluk projelerimizi gerçekleştiren kurumsal iletişim departmanımız var. Kızım Eylem Beran Kurumsal İletişim Direktörü ve departmanın başında, Kurumsal İletişim Yöneticimiz Fidan Hanım’la birlikte ihtiyaç sahiplerine ulaşıyorlar. Sivil toplum örgütleriyle beraber çalışıyorlar. Sanatsal, kültürel işler yapıyorlar. Berko Çocuk Tiyatromuz var. Türkiye’ de ilaç sektöründe bir ilk… Hayatında hiç tiyatro izlememiş çocuklara gösteri yapıyorlar. Ülkenin her bölgesinde kütüphaneler kurduk. Kitaplar gönderiyoruz. Yaptığımız her şeyin içine sevgimizi koyuyoruz. Dedim ya, insanlar sevgiyle gelişirler, bir yere varırlar.