Eczacı Odası seçimleri tamamlandı. Eczacı Odası yönetim ve kurullarına seçilen tüm meslektaşlarımı içtenlikle kutlarım. Sırada TEB seçimleri var. Ne var ki; öncesinde-bugün- ülke de seçim var! Endişe ve korku yaygın. Geçtiğimiz günlerin acısı hala sıcak... Üstüne mevsim sonbahar...

Hem ülke hem meslek seçimlerinde artık algı ve düşünme şekli değişmiştir. Önceden sorularımız, "hangisi daha iyi olur?", "daha iyi çalışır?" iken şimdi, "hangisi daha kötü olur?", "hangisinden daha çok zarar görürüz?" şeklinde bir "korunma ve yaşama refleksine" dönüştü. Ve bizler yine, iyi-kötü bir seçme yarışı içindeyiz. Buna da -güzel bir aldatmaca ile- "demokrasi ve seçme hakkı" deniliyor.

Gerçekten; hem ülkemizde hem mesleğimizde olup bitene ne kadar müdahil olabiliyoruz? Sadece oy kullanarak, yaşam alanlarımızı ne kadar koruyabiliyoruz? Gelecek için neler hayal ediyor ve planlayabiliyoruz?

Seçime giden insan, şimdi ve gelecek için bir şeyler yapmak, bir şey değiştirmek isteyen ve hala umut besleyen kişidir. Eczacı Odası seçimlerindeki katılımın az olması biraz da örgütlerimizden kestiğimiz umutların göstergesi değil midir? Ve eczacının "can derdine" düştüğünün en büyük belirtisi...

"Adaleti ile bilinen Hz. Süleyman’ın huzuruna bir gün, iki kadın ellerinde bir bebek ile gelir. Ve ikisi de bebeğin kendisinin olduğunu iddia eder. Hz. Süleyman iki kadını da dinler. İki kadın da aynı iddiayı ısrarla tekrarlar.

-Şahit var mı, diye sorar. Şahit yoktur.

-Celladı çağırın, bebeği ikiye böleceğiz ve iki kadına eşit pay edeceğiz, der.

Cellat kılıcı havalandırdığı anda, kadınlardan biri feryad eder:

-Lütfen durun, ben vazgeçtim. O kadına verin bebeğimi...

Hz. Süleyman, gerçek anneyi(sevgiyi) bulmuştur."

Kıssadan hisse mi?

Gerçek sevgi, mücadele, fedakarlık, en çok istediğinden vazgeçiş...

Daha önemlisi; aslolan söylenen söz değil, yapılan iştir.

TEB seçimleri için son bir ay.

Bu olağanlıkta -sürpriz bir gelişme olmazsa- TEB seçimlerinin sonucu bellidir.

Umutsuz olmayı hiç sevmedim.

Ben bunları yazarken, 1 Kasım seçim sonuçları gelmeye başladı.

İyi haftalar...

 

"GÜLÜMSE

Hadi gülümse bulutlar gitsin

İşçiler iyi çalışsın, gülümse

Yoksa ben nasıl yenilenirim

Belki şehre bir film gelir

Bir güzel orman olur yazılarda

İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.

 

Sazlarım vardı, ırmaklarım vardı çok

Çakıltaşlarım vardı benim

Ama sen başkasın anlıyor musun

Tut ki karnım acıktı, anneme küstüm

Tüm şehir bana küskün

Bir kedim bile yok anlıyor musun

İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse."

 

                            Kemal BURKAY

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat