Av. Ecz. Serhat Salim AKTAŞ

Yazının başlığını okuyanlar, irtikap, rüşvet veya dolandırıcılık sonucu kişilerde meydan gelen zenginleşme veya fakirleşmeden bahsedeceğimi sanmış olabilirler. Hayır, yandaş müteahhitlere verilen ballı ihalelelerden, kendi bakanlığına dezenfektan satan bakandan, depremde çadır satan Kızılay başkanından bahsetmeyeceğim.

Konumuz 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 77 ve devamında tanımlanan “Sebepsiz Zenginleşme”

Sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin malvarlığından, geçerli bir sebep olmaksızın, diğer bir kimsenin malvarlığına kayma olmasıdır.

(A)’nın malvarlığı aleyhinde (B)’ye ait malvarlığının geçerli bir hukuki sebep olmaksızın artmasıdır. Başkasının sırtından hak edilmemiş bir değer elde eden kişinin, elde ettiği haksız kazancı veya onun piyasadaki parasal karşılığını iade etme yükümlülüğüdür.

Haklı bir sebep olmaksızın başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşme olarak tanımlanmaktadır. Haklı bir sebep olmadan, bir başkasının malvarlığı veya emeği üzerinden zenginleşenin, bu zenginleşmeyi geri verme yükümlülüğü şeklinde tanımlanabilir. Sebepsiz zenginleşmenin tanımında, sebepsiz zenginleşmenin üç temel işlevi yer almaktadır: denkleştirici adaleti gerçekleştirme işlevi, iadeyi sağlama işlevi ve tamamlayıcı ve düzeltici işlev.

Sebepsiz zenginleşmenin ayrı bir borç kaynağı olarak kabul edilmesinin temelinde hakkaniyet fikri yer alır. Bu fikre göre haklı bir sebep olmadan bir başkası aleyhine gerçekleşen zenginleşmelerin sebepsiz zenginleşme nedeniyle geri verilmesi gerekir. Sebepsiz zenginleşmenin hakkaniyeti, dolayısıyla denkleştirici adaleti sağlama niteliğinin kaynağı olarak Aristoteles gösterilmektedir. Denkleştirici adaleti sağlamanın yanında sebepsiz zenginleşme kurumu zenginleşen kişiden bu zenginleşmenin aynen iadesini hedeflemektedir. “İadeyi sağlama işlevi” olarak da adlandırılan bu işlevi gereği sebepsiz zenginleşme “malvarlığı kaymalarını ” düzeltmenin yanı sıra bu düzeltmeyi mümkünse aynen gerçekleştirme yükümlülüğünü zenginleşen tarafa yükler. Dolayısıyla hata sebebiyle yanlış kişiye mal teslim edildiğinde iade talebi bu mala yönelik olacaktır, malın bedeline değil. Bunların yanında sebepsiz zenginleşme, genel kural niteliği taşıdığı için tamamlayıcı ve düzeltici bir işleve de sahiptir. Kanunda düzenlenmiş başka hükümler ve kurumların yarattığı hukuki sonuçların yanında sebepsiz zenginleşmenin de uygulama alanı bulduğu da görülmektedir.

Ortada bir zenginleşme vardır, bir taraf da fakirleşmiştir ve bu durum için geçerli bir sebep yoktur. Burada zenginleşmeyi, mal varlığında artma, fakirleşmeyi de mal varlığında azalma olarak görmek gerekir.

- Bizim alanımıza bakınca, kimler veya hangi kurumlar bizim aleyhimize sebepsiz zenginleşiyor acaba?

-Maliye, bizden tam vergi alıp benzer sektörlerde vergi kaçağına neden olarak bizim aleyhimize sebepsiz zenginleşiyor mu, sizce?

-SGK, kamu kurum iskontolarını uygulamayan firmaların yükünü bizim üzerimize atarak, mantıksız SUT kuralları icat ederek, güncel olmayan majistral, strip, enjektör fiyatı politikası ile bizim aleyhimize sebepsiz zenginleşiyor mu?

-Devam reçetesi uygulamasını suistimal eden meslektaşlar; bir taraftan çok önemli fırsatı meslektaşlar adına kaçırmamıza neden olurken bir taraftan da kendi meslektaşlarına karşı sebepsiz zenginleşmiş oldular mı?

-Dağıtım kanallarının, bizim üzerimizden sebepsiz zenginleşmelerinde durum nedir?

-Sebepsiz zenginleşme bedeli, Gelir Vergisi Beyannamesinde gider olarak gösterebilir mi mesela? Matrahtan indirilip indirilemeyeceği konusunda görüşleriniz nelerdir?

-Ne düşünüyorsunuz? Bir gün, bizim üstümüzden sebepsiz zenginleşenlerden hak ve alacaklarımızı geri alabilir miyiz?

18.07.2025
Serhat Salim AKTAŞ
Eczacı-Avukat



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat