Ecz. Duygu DEĞİRMEN

D vitamini, vücutta önemli birçok biyolojik işlevi yerine getiren ve genel sağlık için kritik bir rol oynayan yağda çözünen bir vitamindir. Vitamin olarak adlandırılmasına rağmen aslında steroid yapıda bir hormon olup kemik sağlığı, bağışıklık fonksiyonları, kardiyovasküler sağlık, beyin fonksiyonları ve daha pek çok sistem üzerinde etkili olan D vitamininin günümüzde eksikliği ve yetersizliği giderek artan sıklıkta görülmektedir.  Pubmed’de şu an D Vitamini taraması yapıldığında 10.000 üzerinde bilimsel çalışma listelenmektedir. Vitamin D eksikliğinin yalnızca kemik ve mineral metabolizması üzerinde değil farklı akut ve kronik hastalıklarla ilişkili olabileceğinin gösterilmesi son yıllarda konuyla ilgili araştırmaların artmasının nedenidir.

D Vitamini Takviyeleri: Günlük Önerilen Dozlar ve Kullanım Rehberi

D vitamini için günlük önerilen alım miktarı, yaş, cinsiyet, sağlık durumu ve çevresel faktörler gibi birçok etkenle değişebilir. Genel olarak, aşağıdaki dozlar önerilmektedir:

  • Yetişkinler (19-70 yaş): 600 IU (Uluslararası Birim) / gün
  • Yetişkinler (71 yaş ve üzeri): 800 IU/gün
  • Çocuklar (1-18 yaş): 600 IU/gün
  • Hamile ve Emziren Kadınlar: 600 IU/gün

Ancak, birçok araştırma, bazı bireylerde (özellikle düşük D vitamini düzeylerine sahip olanlarda) bu dozların yetersiz olabileceğini ve tedavi edici dozların 4.000 – 10.000 IU/gün arasında olabileceğini önermektedir. Bununla birlikte, D vitamini takviyelerinin aşırı dozda alınması, hiperkalsemi (yüksek kan kalsiyum seviyesi) gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğinden, günlük dozlar laboratuvar ölçümleri neticesinde alınan sonuçlara göre uzmanlar tarafından gerekli doz kişiye özel belirlenerek verilmelidir.

Gerek dünyada gerek ülkemizde özellikle pandemi süreci sonrası gelişen sağlık hassasiyeti ve koruyucu - önleyici bakış açısı dolayısı ile pek çok kişi  düzeylerinin takibi için gerekli sağlık kurumlarına başvurmaktadır. Birinci basamak sağlık kuruluşlarında D Vitamini ölçümlemesinin artık yapılamıyor olması da konuşulması gereken bir başka konudur.

D vitamini, temel olarak güneş ışığı ve belirli gıdalar yoluyla elde edilir. Deride güneş ışığına maruz kalındığında, ultraviyole B ışınları 7-dehidrokolesterolü D3 vitamini (kolekalsiferol) formuna dönüştürür. Bu vitamin, karaciğer ve böbreklerde aktif form olan 1,25-dihidroksivitamin D’ye dönüşür ve bu form, D vitamini reseptörlerine (VDR) bağlanarak hücresel süreçleri düzenler (Bikle, 2014).

Peki güneşin tüm ihtişamı ile parladığı coğrafyalardan biri olan ülkemizde D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ neden bu denli fazla? Bu soruyu Mehmet Ali Kallioğlu ve arkadaşları tarafından  yapılan ve 2024 yılında NATURE ‘da yayınlanan bir çalışmayla açıklamak isterim.

‘’UV index-based model for predicting synthesis of (pre-)vitamin D3 in the mediterranean basin ‘’ isimli makalede Türkiye'de mevsime, günün saatine ve coğrafi konuma göre ciltteki D3 vitamini sentez miktarını belirlemek için sayısal simülasyonlar kullanarak uygun bir sürede ve optimum dozda güneşten yararlanmayı amaçlamıştır. Sonuçların bize göstermiş olduğu Aktif D3 sentezinin Mart ayının başından Ekim ayının üçüncü haftasına kadar sürdüğü ve 75 derece ila 105 derecelik açılar arasında sentezin gerçekleştiğidir. UVB etkisi Ocak, Kasım ve Aralık aylarında hiç yoktur; Ocak, Şubat aylarında ise yok denilecek kadar azdır. Bu çalışma 37 ve 41 derece kuzey enlemleri arasındaki ideal güneşlenme aralığını analiz etmiştir.  İlkbahar, yaz ve sonbaharda aktif UVB zaman dilimlerinde koruyucu krem ​​kullanmadan haftada 3-4 kez en az 12 ve en fazla 34 dakika (cilt tipine bağlı olarak) güneşlenmek D vitamini ihtiyacını karşılamak için önerilmektedir. ‘’

Güneş ışığının faydaları vardır, ancak uzun süre maruz kalmak aynı zamanda UVA ışınlarına korumasız şekilde maruziyet de demektir. Tekrarlanan periyodlarda cilt hastalıklarına ve kansere kadar uzanabilecek bir sürecin öncüsü olabilir. Bu önermeye göre hareket etmek çağımız insanı için çok mümkün olamıyor. Kapalı ortamlarda, gün ışığını bile kısıtlı görerek uzun süreli çalışan, kapılar ardında günün büyük çoğunluğunu geçiren bir toplumda D VİTAMİNİ eksikliğinin büyük bir halk sağlığı problemi olmasına şaşırmamak gerekir.

D VİTAMİNİ eksikliğindeki tek sorun güneş ışınlarından yeteri kadar faydalanamamak ya da hayvansal D vitamini kaynaklarını gereksinimden az tüketmek olamaz illaki. Nükleer reseptör ailesinin bir üyesi olan D vitamini reseptörü (VDR) genetik ve çevresel faktörler tarafından düzenlenir ve eksojen D vitaminine verilen yanıtın reseptör üzerindeki genetik varyantlar tarafından modüle edilebileceği şu an bilim camiasınca araştırılan bir diğer önemli konudur. VDR, beyinde, kaslarda, bağışıklık sisteminde ve diğer organlarda bulunur ve D vitamini gen ekspresyonunu düzenleyerek birçok biyolojik fonksiyonu etkiler.  Ayrıca genetik varyantlar ve dolayısı ile gelişen D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ tip 2 diyabet, kanser, otoimmün hastalıklar, kardiyovasküler değişiklikler, romatizmal artrit ve metabolik kemik hastalıkları gibi farklı sistemik hastalıklara yatkınlıkla ilişkilendirilmiştir.

D Vitamini Eksikliğinde Meydana Gelen Hastalıklar

D vitamini eksikliği  hem fiziksel hem psikolojik sağlık üzerinde bir takım sorunlar olarak kendini göstermektedir. D vitamini eksikliğiyle ilişkilendirilen başlıca hastalıklar şunlardır:

  1. Osteoporoz ve Osteomalazi
    D vitamini, kalsiyumun emilimini artırarak kemik sağlığını korur. Yetersiz D vitamini alımı, osteoporoz  ve osteomalazi gibi hastalıkların gelişmesine neden olabilir.
  2. Bağışıklık Sistemi Bozuklukları
    D vitamini, bağışıklık sisteminin düzgün çalışması için gereklidir. Eksikliği, vücudun enfeksiyonlara karşı daha savunmasız hale gelmesine neden olabilir. Ayrıca, D vitamini eksikliği, otoimmün hastalıkların (romatoid artrit, multipl skleroz) gelişimini tetikleyebilir.
  3. Kardiyovasküler Hastalıklar
    D vitamini, kalp sağlığını koruyan önemli bir faktördür. Yetersiz D vitamini alımı, hipertansiyon, kalp krizi ve diğer kardiyovasküler hastalıklarla ilişkilendirilmiştir.
  4. Metabolik Sendrom ve Diyabet
    D vitamini eksikliği, insülin duyarlılığını etkileyebilir ve bu da tip 2 diyabetin gelişmesine zemin hazırlayabilir. Ayrıca, obezite ve diğer metabolik bozukluklarla da ilişkilidir.

D Vitamini Eksikliğinin Psikolojik Sağlık Üzerindeki Etkileri

Son yıllarda yapılan klinik ve epidemiyolojik çalışmalar, D vitamini eksikliğinin depresyon, anksiyete ve bilişsel işlev bozuklukları ile ilişkili olabileceğini göstermektedir. Beyin, D vitamini reseptörlerinin yüksek olduğu bölgelerden biridir ve D vitamini ile etkileşimi, duygusal ve bilişsel fonksiyonları etkileyebilir. Beyindeki VDR'nin varlığı, D vitamini ile nörotransmitter üretimi, nöroinflamasyon ve genel beyin sağlığı arasındaki bağlantıyı güçlendirir.

D vitamini eksikliği, serotonin, dopamin ve diğer nörotransmitterlerin düzeylerini etkileyebilir.

Serotonin Sentezi ve D Vitamini
D vitamini, beyinde serotonin üretimini düzenleyen mekanizmaları etkiler. Serotonin, ruh halini dengeleyen, mutluluk ve huzur hissiyle ilişkilendirilen bir nörotransmitterdir. D vitamini eksikliği, beyin fonksiyonları üzerinde olumsuz bir etki yaparak serotonin seviyelerini düşürebilir, bu da depresif belirtilerin ortaya çıkmasına yol açabilir.

Ayrıca D vitamini, beyin ve merkezi sinir sistemi üzerindeki enflamasyon süreçlerini modüle eder. Nöroenflamasyon, konsantrasyon ve odaklanma problemleri, anksiyete, depresyon gibi hastalıkların gelişmesinde önemli bir faktör olabilir.

2020 yılında yapılan bir meta-analiz, D vitamini düzeylerinin düşük olduğu depresyon hastalarında D vitamini takviyelerinin semptomları iyileştirdiğini bulmuştur. Araştırmacılar, D vitamini seviyelerinin yükseltilmesinin, depresyon tedavisinde antidepresanlarla birlikte kullanılan etkili bir tedavi stratejisi olabileceğini öne sürmüşlerdir (Zhao et al., 2020).

Bir diğer çalışmada, D vitamini takviyelerinin depresyonlu bireylerde, özellikle düşük D vitamini seviyelerine sahip olanlarda, klinik olarak anlamlı iyileşmeler sağladığı gözlemlenmiştir. Bu çalışmada, D vitamini seviyeleri yükseldiğinde, depresif belirtilerin azalması ve genel ruh halinin iyileşmesi tespit edilmiştir (Banjari et al., 2021).

D Vitamini ve Anksiyete

Anksiyete, sürekli endişe, huzursuzluk ve korku hissi ile tanımlanır. D vitamini eksikliği, anksiyete bozukluklarının gelişimiyle ilişkilendirilmiştir. D vitamini, merkezi sinir sistemi üzerinde anti-inflamatuar etkiler göstererek anksiyete semptomlarını hafifletebilir.

Düşük D vitamini seviyeleri, anksiyete bozuklukları olan bireylerde daha yaygın olup, D vitamini takviyesi ile bu bireylerde kayda değer bir iyileşme sağlanmıştır (Karacan et al., 2020).

Benzer şekilde, 2021’de yapılan başka bir çalışmada, D vitamini düzeylerinin yükseltilmesinin anksiyete tedavisinde olumlu etkiler sağladığı, özellikle vitamin D3 takviyesiyle anksiyete semptomlarında azalma gözlendiği belirtilmiştir (Banjari et al., 2021).

D Vitamini ve Odaklanma Problemleri

Odaklanma sorunları, özellikle çocuklar ve genç yetişkinler arasında yaygın olan bir bilişsel sorundur. D vitamini eksikliği; dikkat eksikliği, hafıza bozuklukları ve genel bilişsel işlevlerde azalma ile ilişkilidir.

D vitamini eksikliği olan çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) semptomlarının daha şiddetli olduğu bulunmuş ve D vitamini takviyesinin bu semptomları iyileştirdiği gözlemlenmiştir (Aydın et al., 2020). Bir başka çalışmada, D vitamini takviyesi ile odaklanma problemleri yaşayan bireylerde dikkat düzeylerinde belirgin iyileşmeler görülmüştür (Annweiler et al., 2021).

Dünyanın bütün ülkelerinde beklenin çok üstünde vitamin eksiklikleri tespit edildiği için halkın bu konuya dikkatini çekebilmek için Dünya Vitamin D Komitesi ilk defa 2007'de kasım ayını D vitamini farkındalık ayı olarak ilan etmiştir. 

Atalarımız boşuna Güneş girmeyen eve doktor girer dememişler. Gün içinde mutlaka güneşi selamlamayı ve ihtiyaç halinde D vitamini takviyenizi almayı unutmayın..



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat