Prof. Dr. Tayfun Uzbay- Söyleşi

“Cehalet Bilimi Nedir?”

 

2. Bölüm

“Kapak Olsun”

Çok ciddi bir örnek vereceğim sana… Bunu yaz mutlaka.

Kapak olsun bunu söyleyenlere. Thalidomid faciasını biliyorsunuz, 50 li yılların sonunda yaşandı.

O yıllarda Türkiye’ ye getirilmek istendiğinde bizim Bakanlıkta Farmakolog Şükrü Kaymakçalan bu ilacın Türkiye’ ye girmesine karşı çıktı tek başına. Bakanlığın diğer ilgili üyelerini de ikna etti ve ülkeye girişine izin vermediler. Hepsini rahmet ve minnetle anıyorum. “-İlacın uzun vadede toksik etkileri çıkabilir” dediler. İlacı masaya yatırdılar ve bu ilaca karşı çıktılar, ülkemizde gerek yok dediler.

Bu ilacın hamilelerdeki yan etkileri yüzünden yüzünden tüm dünyada onbinlerce çocuk elsiz, kolsuz, bacaksız, çeşitli doğum defektleri ile doğdu. Ama Türkiye’ ye girişi yapılmadığı için bizde böyle bir şey olmadı. Böyle hocalar bugünde var Türkiye’ de…

“Meydan Okuyorum!..”

Havuzun suyu giderek kirleniyor.

Yazdığım kitap, bir başkaldırı kitabıdır, Cehalet Bilimi’ ne meydan okuyorum. Bu kadar sahipsiz bırakmamak lazım. Böyle giderse kötü günler bekliyor bizi. Akademisyenlik ciddi yara alıyor.

“Zıt Şeyler Söyleyebiliriz Ama…”

Tayfun Uzbay olarak ben bir şey söylüyorum. Canan Karatay’ da bir şey söylüyor. Birbirine zıt şeyler söylüyoruz. Halk dinliyor. Biz bu zıt şeyleri birbirimize bilimsel kongrelerde söylemeliyiz. Halkın önünde asla olmamalı. Halkın önünde olursa, halk dinler, bakar iki profesör iki zıt şey söylüyor. Mesela kolesterol ilaçları, ben “-İhtiyacı olanlar kullanmalı” diyorum, o diyor ki “-Ben ezber bozuyorum, palavra”. Şüphe hukukta sanıktan yanadır. Halk sağlığında şüphe doğrudan işine gelenden yanadır. Halk duymak istediğinden yanadır. Demin söyledim ya limbik sistem…

Nasıl Engellenecek, Ne Yapılmalı?

Yasal boşluk doldurulmalı. Hukukçuların bu işe mutlaka kafa yormaları lazım. Barolara, sivil toplum örgütlerine görevler düşüyor. Sağlık Meslek Örgütlerine görev düşüyor. Türk Tabipleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği’ ne görev düşüyor.

“TEB Bu İşe Kazma Kürek Girmeli”

TEB’ in tüm olanakları var. Bu işe kazma kürek girmesi lazım. Sağlık profesyonellerine yapılan saldırıların ardında Cehalet Bilimcilerin yaptığı dezenformasyon yatıyor.

Soner Yalçın bunları nasıl söyler? Sonrada dönüp bize “-Ben bu işin ekonomi politiğini yazdım siz anlamıyorsunuz” nasıl der?

Soner Yalçın ‘ a saygı duymam için benim karşıma çıkıp tartışması lazım. Kendisi Kurtlar Vadisi’ nin konsept danışmanıydı. O kitabı yazarken kimden hangi farmakologtan danışmanlık almış?

”İlacı Bir Tekstil Ürünü Olarak Pazarlayamazsınız”

Yasal boşluğun tamamlanması lazım bir… Sağlık Meslek Örgütleri önde olmak üzere, sivil toplum örgütleri kazma- kürek girmesi lazım iki… Üçüncüsü de eğitim. Benim kitabım iki soruya yanıt veriyor. Hasta müşteri olursa ne olur? Öğrenci müşteri olursa ne olur? Bu işin hiç şakası yok. Tüm dünya bunu tartışıyor. Kapitalist sistem içindeki eğitim ve sağlık meselesinin tartışılması lazım. İlacı bir tekstil ürünü olarak pazarlayamazsınız. Böyle olursa insanlıktan söz edemezsiniz. İlaçta patentin, kuralların yeniden tartışılması lazım. Dünya yeniden bunu tartışıyor.

Tek kutuplu bir dünya var artık. Yalnızca kapitalist sistem var. Ve kapitalizm vahşi kapitalizme dönüşmüş durumda.

“Allem Kallem Edip Gedik Açmaya Çalışacaklar”

Ben, TEB Akademisi başkanıyken OTC (Over The Counter) üzerinde çalışıyorduk. Umarım yeni göreve gelen arkadaşlar da aynı kararlılıkla çalışırlar. İlacın marketlere çıkması meselesi var. Allem edip kallem edip bir gedik açmaya çalışacaklar. Bazı istekler çok masum başlar. Siz derseniz ki ne olacak canım basit bir paracetamol işte. Öyle değil, onun ardı gelir. O iş zincir eczanelere kadar gider. Burada da zincir başının kim olacağı önemlidir. Zincir hastanelere bakın. Zincir başı ya müteahhit ya da başka bir şey. Doktor zincir başının taşeronu oldu.

“Söylediklerim Yüzünden Tepki Gördüm”

Söylediklerim yüzünden bazı meslektaşlarımdan tepki de gördüm. TEB Akademisi’ nde görev yaptığım yıllarda hep şunu söyledim, kapitalist sistem bastırıyor, zincir eczaneye gitmeye çalışacak.  Türkiye’ de çok sayıda AVM var. Bu AVM’ lerde eczaneler var. Bunların hepsi büyük eczaneler. Havaalanı eczaneleri var. Vardiyalı 24 saat çalışıyorlar. Dedim ki, bu zinciri engelleyemeyeceksek zincir başının Türk Eczacıları Birliği olması lazım.

“Eczacılığı Bekleyen Çok Ağır Tehlikeler Var”

Eczacılık mesleğini bekleyen o kadar ağır tehlikeler var ki, artık bunu masaya yatırıp radikal kararlar almak gerekiyor. Önemli bir strateji planı çıkartıp, geleceğe yönelik olarak eyleme geçmek gerekiyor.

Eğer, kulaklara kar suyu kaçırmayalım deniyorsa, kulaklara okyanus kaçmış durumda. Siz istediğiniz kadar telaffuz etmeyin tehlike geliyor.

İlaç ve eczacılık meselesinde kendi ülkemize göre yasalarımızı kendimiz yapmalıyız. Bunu da kimsenin itiraz edemeyeceği şekilde bilimsel olarak yapmalıyız.

“İnternetten ilaç almayın”, “zincir eczaneye karşıyız”, “ilacınızı doğru kullanın” demek, bunlara inanmayın demek yetmiyor. Eyleme geçmek gerekiyor.

“Külliyen Kötülemek Yanlış”

Benim kitabım, ilaç endüstrisini Soner Yalçın’ ın kitabından daha net eleştiriyor. Somut verilerle eleştiriyor.

İlaç endüstrisi meydanı boş bulmuş istediği gibi pazarlıyor. Gereken tedbirleri almak, kuralları koymak lazım. Ama endüstriyi külliyen kötülemek de yanlış. Bu şuna benzer… Belediyecilik diye bir şey var ve hizmetleri çok önemli. Belediyelerde yolsuzluk var o zaman belediyeleri fesih edelim. Buna benziyor.

Kuralları net koymak lazım. Boş bırakmamak lazım.

Türkiye’ de farmakovijilansa bağlı ilaç pazarı reel olarak küçülürken gıda takviyeleri pazarı büyüyor. Alternatif Tıp pazarı dolu dizgin büyüyor. Öyle kontrolsüz ki, tam olarak ne kadar büyüdüğünü bile bilemiyoruz.  Ucuz ve geri ödemesi de olan bir ilacı eczanede bulamazken dışarıda da satılan oldukça pahalı olan ürünlerin pazarı artıyor.

Bakın probiyotik endüstrisi çok büyüdü. Çünkü mikrobiyata konusu çok popüler. Vitamin, mineral endüstrisi çok büyüdü. Gıda Takviyesi büyüyor. Modern, kanıta dayalı tıbbın dışında kalan alanda çok büyük rant var.

Küresel Zeka Nedir?

Küresel zeka derken, küresel rüzgarları oluşturan ülkelerden bahsediyoruz. Kitabımın mottosu ABD eski başkanı James Madison un şu sözü; “-Bilgi daima cehaleti yönetecektir. Kendi kendini yönetmek isteyen bir ulus, bilginin verdiği güç ile donanmalıdır.”

Bu sözün edildiği tarihe bakmak lazım. ABD de iç savaş bitmiştir. Tam bağımsız olabilmek için bilgiyi üretebilmen lazım. Dijital Devrim’ in olduğu, bilginin hızla yayıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Eskiden bilgi yalnızca okulda verilirdi. Bir de halk kütüphaneleri vardı. Şimdi bilgi her yerden ve çok hızlı alınıyor. Durum böyle olunca dezenformasyonun da haddi hesabı yok. Gerçek bilgiye sahip olmak çok önem kazandı. Verilen bilgi gerçek bilgi mi yoksa ulaştırılmak istenen bilgi mi? Bu çok önemli. İkincisi, sen yeni bilgi üretebiliyor musun?

“Kapitalizm Geliştikçe Bilim Ticarileşti”

Marie Curie, radyumun patentini almadı. “-Bunu ben buldum ama bütün insanlığın malıdır” dedi. Louis Pasteur, kuduz aşısından para kazanmadı.

Viktor Emil Frankl, “-Bilim şan şöhret için yapılmamalı” demiş.

Şimdi, biz bu anlayışları terk ettik. Kapitalizm geliştikçe, bilim ticarileşti. Artık ürettiğin bilim yetmiyor Bilimi teknolojiye dönüştürmen ve ihtiyaç sahiplerine vermen gerekiyor.

Ar- Ge yatırımları açısından ilaç ve sağlık, ekonomik getirisi müthiş olan bir alan. Dünyada 20-25 tane ülke var. Bu ülkeler bilimsel bilgiyi üretiyor, teknolojiye dönüştürüyor sonra da ihtiyaç sahiplerine vererek ekonomisine katma değer sağlıyorlar. Birinci sırada ABD, ikincide Almanya ve ardı ardına diğer gelişmiş ülkeler var. Bilimsel bilgiyi üretemiyorsanız üretene mahkum oluyorsunuz. Bu ülkelerin eğitim sistemleri çok güçlü. Bilim üretiyorlar ve ekonomi üzerinden dünyaya yön veriyorlar. İşte küresel zeka bu!

Aslında dünyada kimse kimseyi sevmiyor. Herkes birbirini “dış güç” olarak görüyor. Herkes kafasını eğmiş çalışıyor, bir şeyler yaratıyor, bir şeyler yapıyor. Eğitime ve geleceğe yatırım yapıyorlar.

Biz ne yapıyoruz? Son on yılda Milli Eğitim müfredatı kaç kez değişti, bilen var mı? Küresel güçler hapşırdığı zaman siz burada zatürre oluyorsunuz.

Hollanda dediğin ayak izi kadar bir ülke. Bütün dünyaya fikir satıyor, teknoloji satıyor. Deniz seviyesinin altındaki topraklarda tarım yapıyor ve ihraç ediyor.

Evet, bir küresel zeka var ve bu bilginin, üniversitelerinin gücü. Bilimsel bilgi üretme kapasitesi yüksek ülkeler küresel zekayı oluşturuyor. Bilgi daima cehaleti yönetiyor. Siz kaliteli üreten bilim insanlarını tutamıyorsunuz. Küresel Zeka’ ya hizmet için yurtdışına gidiyorlar.

Yurtdışına Gider Misiniz?

Bu yaştan sonra yurtdışına gidemem. Bir fırsat çıksa gider miyim onu da bilmiyorum. Bunu kimse bilmez. Geçmişte bir fırsat çıkmıştı, gitmedim. Herkes devlet bursuyla yurtdışına gitti. Ben, devletimize yük olmadım.  NATO bursuyla gittim. 6 ay kaldım ve beğenildim. Kuzey Teksas Üniversitesi bir 6 ay daha burs verdi. Bitirdikten sonra orada bir pozisyon önerdiler. “-Dönme Türkiye’ ye, burada güzel çalışıyoruz” dediler. “-Memleketin daha çok ihtiyacı var” dedim, döndüm.

“Sizi Birer Kıvılcım Olarak Gönderdim, Alevler Olarak Geri Dönmelisiniz”

Kitabımda Aziz Sancar’ a yurda dön çağrısı yaptım. Bana “-Kıskanıyor musun?” dediler. Adamın ilmine irfanına sözüm yok. Saygım büyük. Ama “-Atatürk’ ü bu kadar dillendirmişsen dön ülkene!” dedim. Atatürk, Berlin Üniversitesi’ nde eğitim gören Sadi Irmak’ a gönderdiği telgrafta şöyle demişti: “-Sizi birer kıvılcım olarak gönderdim, alevler olarak geri dönmelisiniz”.

Antibiyotik Direnci Abartılıyor mu?

Eğitim, kültür, birikim olmayınca mahalle dedikodusuna dönüyor iş. Garip bir ülke olduk. Herkes biat bekliyor. Sinmiş, tartışamayan,vur deyince öldüren bir toplum olduk.

Eğitim sistemimizi tartışmamız lazım. Hekimin, eczacının eğitimini tartışmamız lazım. Söylenen şu; “-Antibiyotiği gereksiz yazmayacaksınız. Ancak sekonder enfeksiyon tehlikesi varsa eğer inisiyatif alıp yazın, kimse size neden yazdın? Demez.” Tabi hekimlerin çalışma şartlarını da göz ardı etmeyelim.

Hekimler Üzerinde Baskı Var Mı?

Belki var ama bence daha çok özgüven eksikliği var. Hekim nerede yazacağını nerede yazmayacağını bilemiyor. Karar veremiyor.

Söyleşinin Son Sözleri

Eczacının Sesi’ ni izliyorum. Emeğinize sağlık. Davetiniz için, kitabıma ilginiz için çok teşekkür ediyorum. 

 

PROF. DR. TAYFUN UZBAY

1959 yılında Ünye – Ordu’da doğdu. Ünye Lisesi mezunudur. Lisans derecesini 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden aldı. Gülhane Askeri Tıp Fakültesi (GATA) Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalında 1992 yılında doktora eğitimini tamamladı. 1995 yılında doçent unvanı aldı. 1997-1998 yıllarında TÜBİTAK ve Kuzey Teksas Üniversitesi bursları ile Amerika Birleşik Devletleri’nde, Kuzey Teksas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Merkezi, Farmakoloji Bölümünde ve 1999 yılında Cagliari Üniversitesi bursu ile İtalya’da, Cagliari Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Toksikoloji Bölümünde Araştırıcı Öğretim Üyesi olarak çalıştı. 2003 yılında profesörü unvanı aldı. 2003-2011 yılları arasında GATA Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı, 2011-2013 yılları arasında GATA Yüksek Bilim Konseyi Üyesi olarak çalıştı. 2013 yılında kendi isteği ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli oldu. Halen Üsküdar Üniversitesinde, Rektör Danışmanlığı, Tıp Fakültesi, Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanlığı ve Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (NPFAUM) Müdürlüğü görevlerini yürütmektedir.

SCI’da listelenen 40 adet uluslararası bilimsel dergide 118 adet makalenin yayın için değerlendirilmesine ve 150’den fazla TÜBİTAK ve TÜBA projesinin değerlendirilmesine hakemlik yapmıştır. 2003-2012 yılları arasında TÜBİTAK Ulakbim Türk Tıp Dizini Kurulu Üyeliği ve 2004-2012 yılları arasında Sağlık Bakanlığı Madde Bağımlılığı Tedavi Usulleri Bilim Komisyonu Üyeliği görevlerini yürütmüştür. 2007 yılından bu yana Türk Eczacıları Birliği, Eczacılık Akademisi Bilim Kurulu üyesidir. Eczacılık Akademisi’nin 2016 yılından itibaren başkanlık görevini yürütmektedir.

Çalışmalarını deneysel nöropsikofarmakoloji alanında sürdüren Prof. Dr. Uzbay’ın bu alana özgü 10 adet Türkçe ve 1 adet İngilizce kitabı, 3’ü uluslararası 27’i ulusal 30 kitap bölümü ve SCI’da yer alan dergilerde 109 bilimsel makalesi yayınlanmıştır. Yayınlarına 2500’den fazla atıfta bulunulmuştur. SCI H indeksi 26’dır.

Roche Tıp Araştırma Ödülü (1994), Eczacılık Akademisi Bilim Ödülü (2005), Prof. Dr. Rasim Adasal Bilim Ödülü (2005), Popüler Bilim Ödülü (2007), Beyin Araştırmaları Derneği (BAD) Yayın Teşvik Ödülü (2008) ve Özgün Çözümler Proje Pazarı ve Yarışması (Ege Üniversitesi, Ege Üniversitesi Bilim Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi, TÜBİTAK ve ELGİNKAN Vakfı desteği ile) birincilik ödülü (2009) sahibidir.

Şizofreni hastalığının oluşumu, tanısı ve tedavisine yönelik ilaç adayı üç molekülün incelemeli patentini almıştır. Bu alandaki araştırmaları Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Yeni Buluşlar Şerit Rozeti ve Karargâh Üstün Hizmet Ödülü ile taltif edilmiştir.

Prof. Dr. Uzbay ayrıca Alkol ve Madde Bağımlılığına yönelik önemli bilimsel çalışmalar ve yayınlar yapmıştır. Toplumu madde bağımlılığı konusunda bilinçlendirmek ve eğitmek amacıyla çeşitli okullarda ve sivil toplum örgütlerinin organize ettiği toplantılarda doğrudan topluma yönelik 300’den fazla gönüllü konferans vermiş, yazılar yayınlamıştır.

Prof. Dr. Tayfun Uzbay İngilizce bilmektedir, evli ve bir çocuk babasıdır

(Kaynak- https://tayfunuzbay.com/hakkimda)

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat