Eski zamanların birinde Moris adında Kapalıçarşı’nın en zengin ve en akıllı tüccarı olmakla nam salmış biri varmış. Yanında çalışan yağız Anadolu delikanlısı Ahmet de saflığından muzdarip bir halde üç kuruşa en ağır işlere koşulur, bir türlü hak ettiği parayı kazanamadığını düşünür, patronu gibi zekâsını parlatamamaktan şikâyet eder dururmuş.

Bunu bilen Moris İstanbul’a istavrit akını olduğu bir gün 10 liraya iki kilo balık alıp dükkanın arka tarafında pişirmiş, karşılıklı olarak oturmuşlar masaya… Moris balıkları servis ederken istavritlerin kafalarını kendi tabağına, gövdelerini de Ahmet’in tabağına ayırmış. Bunu gören Ahmet neden böyle yaptığını sorunca Moris “Benim neden böyle zeki olduğumu merak ederdin kuzum, ben hep balıkların kafalarını yiyorum da ondan, şimdi anladın?” deyince başlamış bizimki “Ne olur balıkların kafalarını bana ver” diye yalvarmaya. Moris ancak kendisine 10 lira verirse tabakları değiştireceğini söyleyince bizimki hemen cebindeki son 10 lirayı vermiş ve başlamış büyük bir hırsla balık kafalarını kemirmeye…

Moris büyük bir keyifle istavritlerin etli kısımlarını yerken Ahmet ikinci üçüncü kafadan sonra bakmış bunlarla doyması mümkün değil, aç kalacak. Moris’e kızgın bir edayla “Sen beni kandırdın, hani balık kafası yiyince akıllı olacaktım? Bunların hepsini yesem de doymam, işe yaramaz bunlar” deyince Moris haklılığın verdiği bir eda ve ses tonuyla “İşe yaramaz olur mu kuzuuum, bak daha üç tane balık kafası yedin nasıl zehir gibi oldu aklın!” demiş ya, İşte o hesap;

“Yeni sağlık sisteminde cepleriniz para dolacak”,  “Fiyat indirimlerinden doğan  zararlarınız karşılanacak”, “Valla billa söz aldık, bak ölümü gör” diye eczacıları kandıranların hiçbir ortalıkta yok ama biz hala her fiyat indiriminden sonra firma taahhüt etti denilmesine inanıp Godot’yu bekler gibi saf saf fiyat indiriminden doğan zararların karşılanmasını bekliyor, kızıp öfkelenerek sağda solda yazıp çiziyoruz, sonra da daha haftası geçmeden bizim İstavrit Ahmet gibi “Yahu bunlar galiba bu sefer de ödeme yapmayacak” diye bir aydınlanma yaşayıp susuyoruz.

Misal; “Galvuslar oldu mu, selelere doldu mu?” desem “Haaa evet, sahi ne oldu onların fiyat farkları?” dersiniz ama itiraf edin bu satırları okuyana kadar o olayı unutmuştunuz bile…

Her Cuma rutin olarak fiyatı düşen ilaçları kanıksadık, yüksek tutarlı düşüşler olunca tepki verir gibi oluyoruz ama bilmem farkında mısınız? Turpun büyüğü heybede…

Geri ödemedeki eşdeğer ilaçlar için baz fiyat belirlenirken referans ülke fiyatlarının en düşüğü baz alınıyor ve ardından kurum ıskontosu uygulandıktan sonra, oluşan rakamın %10 üstüne kadar fiyat hesabı yapılıyordu. Geçenlerde tebliğ değişti; artık bu oran %10’dan %5’e düşürüldü. Dolayısıyla SGK artık piyasada yer alan ve piyasaya yeni girecek olan eşdeğer ilaçlara %5 daha az ödeme yapacak, ilaçların kamu ödenen fiyatlarında da %5’lik bir düşüş olacak.

Yani yine bizim cebimizden %5’lik büyük bir indirim daha gerçekleşecek. Tabağımızdaki tiride ekmek banıp “Ne var ki bunda?” muamelesi yapıyorlar da o tiridin parasını biz ödedik!

Tüm bunlar olurken senelerdir olduğu gibi “Ama eczacıların rızası vardı” , “Bağırmadılar” ya da “Hiç ses çıkarmadılar” gibi son dönemlerin en iğrenç söylemlerini içeren savunmaları yaparak vicdanlarını susturmayı tercih eden yöneticiler, yetkililer, etkililer yine olacaktır.

Ama birinin ya da bir zümrenin mal varlığına haksız bir şekilde el koymanın adı modern hukuk düzeninde de dini terminolojide de haksızlıktır, zulümdür!

Dağıtım kanallarının oluşan zararları karşılanabilsin diye fiyat indirimlerini yasal düzenleme ile cuma gününe aldırıp, cumartesi yaptıkları sayım sonrası farklarını şak diye ödeyen firmalar, konu eczanelerin farklarının ödenmesine gelince “O eczanelerin aldığı ticari risktir, bizi bağlamaz”, “Hem yasal düzenleme de yok, yasal zorunluluğumuz da yok” diyerek işin içinden sıyrılıveriyorlar ya; buna artık bir dur demenin vakti geldi de geçti bile…

Malum aralık ayında birlik seçimleri var, takip ediyorum da adayların yapmayı taahhüt ettikleri tek şey seçilmek. Henüz bir plan proje görmedik, varsa da ben bilmiyorum. Önemli değil, benim basit bir önerim var kendilerine;

Seçime girerken hepsi ortak bir deklarasyonla İlaç Fiyat Kararnamesinde ve Sağlık Uygulama Tebliği’nde yapılması gereken değişikliğin altına imza atarlar, bugüne kadar hiçbir meslek örgütünde görülmemiş bir hareket, önemli konu olduğuna kamuoyunun dikkati çekilmiş olur bu sayede. Sonrasında Büyük Kongrede de Kongre kararı alırlar, ortak irade beyanı olur, öncesinde eczacı milletvekillerini de ziyaret eder desteklerini alırlar, seçim öncesi veya sonrası yasal düzenleme yapılır, bu kronik sorun da yasal düzenleme ile çözülmüş olur.

Mevcut düzende eczacı milletvekilinin eczanesindeki ilacın da fiyatı düşüyor, birlik yöneticisinin de eczanesi zarar yazıyor, normal eczacının da rafı bedelsiz kamulaşıyor…

Unvanlar farklı olsa da zararlar aynı…

Zira eczanelere giren filler duvardaki diplomanın kime ait olduğuna bakmıyorlar yıkım yaparken…

Her seçim bir fırsattır, bu fırsatı iyi değerlendirin!

 

Ecz. Kadir Sedat Sofugil

basareczanesi@gmail.com



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat