Uzun zamandır yazmayınca yazılarımın takipçisi olanlar “Niye yazmıyorsun?” diye her fırsatta sitemlerini iletiyorlar, kızıyorlar… Haklılar ama yer değişikliği yapıp eczane taşıdığım için uzunca bir süre yazılara ister istemez ara vermek zorunda kaldım.

Uzun arada haliyle yazılacak o kadar çok konu birikmişti, o kadar çok konu birikmişti ki hangi birini yazacağıma karar veremiyordum… Ama gündemimiz gece tarifesi açılmış taksimetre gibi sürekli değiştiği için kararsızlıktan kurtularak Urfa isotundan bile daha yakıcı bir konuyla vira bismillah diyelim dedim.

                Fıkra bu ya; ABD, İngiliz ve Türk maliye bakanları bir araya gelmiş, kendi ülkelerinde çalışanların durumu hakkında sohbet ediyorlarmış. ABD Maliye Bakanı : ”Bizim araştırmalarımıza göre çalışanlarımızın bir aylık geçimi için 1000 dolar gerekiyor, biz onlara 1500 dolar veriyoruz. Bunun 1000 dolarını çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar, 500 dolarını nereye harcıyorlar bilemiyoruz…” demiş. Bunun üzerine İngiliz Maliye Bakanı sözü almış: “Bizim araştırmalarımıza göre de çalışanlarımızın bir aylık asgari geçimi için 1000 sterlin gerekli, biz çalışanlarımıza 1400 sterlin veriyoruz. 1000 sterlinini çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar, 400’ünü ne yapıyorlar bilemiyoruz…” deyince bizim Maliye Bakanı da atlamış: “Valla bizim çalışanların asgari bir aylık geçimi için 1000TL gerekiyor ama biz 500 TL veriyoruz, gerisini nereden buluyorlar valla bilmiyoruz…” demiş ya işte o hesap;

                Pandemi sürecinde eczaneler açık kalacak denildi; açtık, maskeleri bedava dağıtacaksınız denildi; dağıttık. Çalışanların maaşlarını tam ödedik; eczacılara özel kör kuruş destek sağlanmadı, siz sağlıkçısınız diyerek alkışlatıldık ama çalışanlarımızın SSK primini geçtim, yahu bari eczacıların Bağ-Kur primini biz ödeyelim, bunlar hem açık, hem personel istihdam ediyor hem de aile geçindiriyorlar, zaten işleri de düştü; nasıl becersinler diyen bir yetkili çıkmadı…

                Eczaneyi açık tutmak deyince de dört duvarı kapısını açarak boş şantiye bekçiliği kıvamındaki bir açıklık anlaşılmasın. Bulundurulması gereken ilaçlar başta olmak üzere gece ve tatil nöbetlerinde vatandaşın sıkça aldığı öksürük şuruplarından ateş düşürücü şuruplara, antibiyotiklere kadar birçok ilacı bulundurarak açık durduk, satılmayınca da haliyle miatları yaklaştı…

                 Evet; eczanelerimizdeki B grubu reçetelerde yer alan birçok ilacın miadı ya doldu ya da dolmak üzere…

                İmhaya gönderilen ilaç tutarları eczane başına binlerce lirayı bulmaya başladı! İmha ettirme ücreti de cabası!

                …

Miadı dolmadan iade edelim derseniz de işiniz kolay değil… Bekâra kiralık vermeyen ev sahibi modunda depolar; “Miadı bir yılın altındaysa ilacı iade almam”, “Firmadan sipariş edilmişse iade almam”, “Bazı ilaçlarda iade blokajı var, iade almam”, “MF’si bozulmuşsa MF’siz iade alırım, soğuk zincirse bir gün sonra bile iade almam”…

Hadi diyelim tüm bu torpilsiz işe başvurmuş sade vatandaşa uygulanan mülakat aşamalarını geçtiniz ve iade etmeyi başardınız; kesmeniz için size gönderilen iade fatura örneği ile size kesilen faturadaki tutar arasında Twins filminde oynayan ikizler kadar fark var; gelen fatura Arnold Schwarzenegger, iade faturası Danny De Vito…

Fatura edilen fiyattan iade alınma yok, son 60 günde alınmadıysa iade hakkı yok, miadı bir seneden aşağıda ise iade yok, oldu da kabul olduysa vadeli bile almış olsan peşin fiyatına, istersen itiraz et…

İtiraz edeceğin bir merci mi? O zaten yok !!!

Yazılarımı okuyup takdir ve teşekkürlerini iletenler olduğu gibi benzin zamlarından şikâyet edenlere “ Ne zammı? Ben her seferinde elli liralık alıyorum, zam mam yok ki” kafasında itiraz edenlere benzer düşünce yapısındaki meslektaşlarım da olmuyor değil hani. Şimdi onlar benle karşılaştıklarında “O zaman stokçuluk yapmayın kardeşim, ben her ilaçtan bir kutu bir kutu alıyorum, benim miadı geçen ilacım olmaz” demeye hazırlanıyorlardır da, hiç kendinizi yormayın efendiler; Eczanenizdeki ilaçların miat ortalaması bir yılın altında! Süreç böyle giderse bir bir onların da miadı dolacak, inanmazsanız kontrol edin!!!

Zira piyasaya çıkacak ilaçlara Bakanlık ilk etapta iki yıl miat veriyor, daha uzun miat verilmesi hem uzun, hem yorucu, hem de maliyetli bir süreç. Bu yüzden firmalar neredeyse bütün ilaçlara iki yıl miat alıyor, sonra da bu miadı uzatmak için hiçbir girişimde bulunmuyor.

Zaten niye bulunsunlar ki???

İlacın miadı dolmaya yakınsa geri almıyor, dolduysa iade alıp imhaya göndermiyor, miadı dolanın yerine eczacılar yeniden ilaç alıyor, sattıkları ilacın sirkülasyon süresi maksimum iki yıl ve de garanti! Tam bir win–win durumu. Hangi sektörde böyle bir sistemsel satış garantisi var?

Ben bilmiyorum…

Bir ilacın imalinden ya da ithalinden depoya gelene kadar geçen süre minimum üç ay, depodan eczaneye gelene kadar geçen süre de minimum 45 gün, son üç ayında da satışı sıkıntılı; iki yıllık miadın üçte biri daha en başından kaybolup gidiyor…

Pekiii bu ilaçların gerçekte olması gereken miadı ne?

Özel ilaçlar hariç minimum dört yıl ki bu sürenin ne kadar bilimsel olduğu ayrı bir tartışma konusu, gerçek bir miatlama yapılsa kapağı açılana kadar miadı dolmayan ilaç oranı yüzde elliden fazla çıkar…

Bu sorun sadece eczacıların sorunu mu derseniz, gereksiz yere imhaya giden ilaçlar bir ülkenin milli servetinin çöpe gitmesi sorunudur aynı zamanda…

Pekiii bunu çözmek çok mu zor?

Hayır, basit bir yasal düzenleme ile akşamdan sabaha çözülür; piyasada iki yılı dolduran ve stabilite testlerinde bozulmadığı tespit edilen ilaçların yeni serilerine miatları dört yıl olarak verilir.

Bunu da seçim senesi olduğu için playstationda bölüm geçmek için tüm tuşlara aynı anda basan çocuklar gibi bu aralar o bakan senin bu müsteşar benim koşuşturup duranlar pek ala becerirler.

Çok kral adamlardır zira, üstesinden gelirler, eminim. Onlar da en az bizim kadar mesleklerini seviyorlar.

Kral demişken bir kral fıkrasıyla yazıyı noktalayalım;

Bir ülkede kral aleyhine fıkralar anlatan bir adam varmış. Adamı yakalayıp yaka paça kralın huzuruna getirmişler. Kral tek tek fıkraları anlatıp “Bu fıkrayı sen mi uydurdun” diye sormuş. Adam her seferinde “evet” demiş. Kral dürüstlüğünü beğendiği adama sempati duymaya başlamış, ortamı yumuşatmak ve adamı kazanmak istemiş. Bu duygularla adama “Sen de bu ülkeyi seviyorsun ben de. Ben bu ülkenin büyük, saygın ve güçlü bir ülke olmasını sağladım. Niye buna rağmen bana karşı tavır alıyorsun?” deyince, adam “Kral hazretleri, diğer fıkraları ben uydurdum ancak bunu valla billa ben uydurmadım.”

 

Ecz. Kadir Sedat Sofugil

basareczanesi@gmail.com

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat