Kısaca “yönlendirme” diye adlandırdığımız bir konu var.
Herkesin duyduğu, ancak ne olduğu konusunda “körün fil tarifi” gibi kalakaldığı bir konu bu.
En son 6514 sayılı torba kanundaki “5 bin liradan 50 bin liraya kadar “ para cezası düzenlemesi ile yeniden dikkatleri üzerine topladı.
Eczane sözleşmelerinde ise geçmişten beri hep olmuştur ve yaptırıma bağlanmıştır.
2012 SGK-TEB Protokolü ile “yönlendirme” eczacıların belki de en çok dikkat etmeleri gereken bir uygulama halini aldı.
Yönlendirme, Protokol’ün 5.3.14 maddesinde düzenlenmiştir. Dikkat çekici olan, bu madde ile (işlerliği olmayan bağış maddesini saymazsak) diğer yaptırıma bağlanan fiillerin tersine, ilk tespitinde yazılı uyarı olmaksızın doğrudan “üç ay fesih” uygulanmasıdır.
Ancak “yönlendirme”nin hiçbir kriteri olmadığı gibi, hangi durumda, neyi kapsadığı ve değerlendirmenin nasıl yapılacağı konusunda ne sözleşmede ne de eczacılık mevzuatında açık hüküm bulunmaktadır.
Bu durum; aynı fiile herkes için aynı yaptırımın uygulanması şeklindeki hukuk ilkesini yerle bir etmekte; yönlendirmenin ne olduğu, genel hatlarıyla herkes tarafından aynı biçimde anlaşılırken, iş uygulamaya geldiğinde farklılıklar şaşırtmaktadır. Kimin, neyi ve nasıl uyguladığı, hangi ölçütlere göre değerlendirme yapıldığı belli olmamakta, sübjektif ve adil olmayan sonuçlar çıkmaktadır.
Yönlendirmeye, basit bir kavramsallaştırma ile kısaca, rekabet ve meslek kurallarına aykırı biçimde, hastanın özgür iradesiyle ilaçlarını istediği herhangi bir eczaneden almasına, çeşitli yol ve yöntemlerle engel olma hali diyebiliriz.
Başka bir deyişle, reçete topla(t)ma, sağlık kuruluşu-eczane anlaşması, hekim-eczane anlaşması, üçüncü kişilerce belli eczaneye reçete gönderilmesi gibi hallerde; sözleşme dikkate alındığında, yapılan işlemlerin tam ve usulüne uygun olmasına karşın, ilacın alınma aşamasında hastanın yönlendirilme süreci anlatılmak istenmektedir.
Sözleşmenin 5.3.14 maddesi “Eczacılar, kendilerine hasta gönderilmesine yönelik olarak her ne şekilde olursa olsun, kurumlar, hekimler, diğer sağlık kurum ve kuruluşları ve üçüncü şahıslarla kurye şirketleri ile açık veya gizli işbirliği yapamaz, simsar, kurye elemanı ve benzeri yönlendirici personel bulunduramaz, reçete toplama ve yönlendirme yapamaz. internet, faks, telefon, kurye, komisyoncu ve benzeri yollarla eczanelere gelen reçeteler kabul edilmez. Eczacılara bu yolla gelen ilaç talepleri karşılanmaz. Bu durumun tespit edilmesi halinde sözleşme feshedilir ve 3 (üç) ay süre ile sözleşme yapılmaz...” şeklindedir.
Kuşkusuz bu süreçte eczacının iştiraki ana koşuldur. Fiil aynı zamanda bir sahteciliği içeriyorsa, sözleşmenin başka bir maddesi bakımından değerlendirme yapılmakta ve bu durum yönlendirme olarak kabul edilmemektedir.
İlacın alınma aşamasına kadar doğru yürüyen, ancak bu aşamada hastanın manipülasyonunu içeren bu süreç, SGK’yı doğrudan değil dolaylı biçimde ilgilendirmekle birlikte, SGK-TEB sözleşmesinin en sert yaptırım maddesine konu edilmiştir: Sahtecilik fiili için dahi ilk tespitte yazılı uyarıda bulunulurken, yönlendirme sözkonusu olduğunda doğrudan fesih uygulanmaktadır.
Ancak asıl sorun, sözleşmenin 5.3.14. maddesinde sayılan eylemlerin nesnel kriterlerinin olmaması ve yapılan değerlendirmelerin sayısal ve nitel dayanaklardan yoksun kalmasıdır. Bu nedenle, incelemelerde bir örneklik eksik kalmakta ve yönlendirme maddesi, açık ve net kriterler içermediğinden mağdur yaratma olasılığını her zaman içinde taşımaktadır.
Böyle olunca “yönlendirebildiklerimizden misiniz” bilinmez; ama bu maddenin, patlamaya hazır bir bomba gibi, en tehlikeli, sapla samanın ayrılmasında en güç ve eczacılar hakkında sıkıntı yaratan niteliğini devam ettirdiğini belirtmek gerekir.
Yönlendirme işi tekerleme gibi değil mi? Hadi buyrun… “Bu çorbayı nanelemeli mi de yemeli, nanelememeli mi de yemeli?”