Bir önceki yazıda, hiçbir iştiraki olmadığı ve sadece şeklen tam olan reçeteye göre ilaçları vermekle yetindiği halde, sahte reçete ve raporlarla ilgili olarak hakkında işlem yapılan eczacıların durumuna değinilmiş, genel olarak bu konudaki işlemlerin eksik ve yargı kararları gözönünde tutulmaksızın gerçekleştirildiğini belirtmiştik.
Son zamanlarda yaygınlaşan bu türden olaylarda, eczacının yükümlülüğü; kendisi dışında düzenlenen ve şekil olarak tam olan sahte reçete veya sahte rapora dayalı reçete eczaneye geldiğinde, genel sağlık mevzuatı ile SGK geri ödeme mevzuatı uyarınca gerekenleri yerine getirmek ve ilaçları tam olarak vermekle sınırlıdır.
Dolayısıyla reçetenin doğruluğunun tespitini eczacıdan bekleyen ve eczacıyı şeklen tam, ancak içerik yönünden sahte reçete ve raporlardan sorumlu tutan değerlendirmeler ve buna dayalı SGK-TEB Protokolü’nün cezai şart ve fesihlerle ilgili maddelerine ilişkin uygulamalar eksik ve hatalıdır.
Çünkü ortada eczacının bilgisi dışında düzenlenmiş ve sanki gerçekmiş gibi ibraz edilmiş, ilk bakışta gerçek olmadığı anlaşılamayan, içeriğinin sahteliği ise ancak ayrıntılı bir inceleme ile saptanabilen bir belge sözkonusudur.
Eczacının sorumlu tutulabilmesi için sahtecilik fiiline iştirakinin açık, somut bilgi ve belgelerle kanıtlanması, bağlantısının ortaya konulması gerekmektedir. Sadece eczaneden bu reçetelerin ilaçlarının verilmesi, ceza mahkemeleri tarafından sahtecilik fiiline katılım olarak kabul edilmemektedir.
Öte yandan ortada sadece kamu zararı yoktur. Sahtecilik nedeniyle yanıltılan eczacı da doğrudan mağdur edilmekte ve sadece ilaç vermekten dolayı idari, mali, cezai işlemlere maruz kalmaktadır. Bu durumda SGK’nın sahtecilik fiilinden dolayı suç duyurusunda bulunup, Savcılıklarca haklarında ceza davası açılan kişilerin, kendilerinin de sahte reçete ile yanıltıldığı ve aldatıldığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmaları veya açılmış davaya müdahil olmaları gerekir.
Ceza yargılaması sırasında, eczacıya ibraz edilen sahte reçete, şeklen tam içeriği bakımından gerçek dışı olması nedeniyle aldatma kabiliyeti olan belge olarak kabul edilmekte ve eczacı sorumlu tutulmamaktadır.
Sonuç olarak, eczane bir yanıyla ticari bir işletmedir ve ayakta kalabilmesi için ticari faaliyetini kâr ederek sürdürmek zorundadır. Kaldı ki eczacılık mevzuatı gereği eczaneye elinde reçeteyle gelen hasta veya hasta yakını geri çevrilemeyeceği gibi, SGK mevzuatı uyarınca da bu durumda eczacılara “yazılı uyarı tekrarında fesih”(Söz. m.5.3.1) şeklinde yaptırım uygulanmaktadır. Dolayısıyla eczacının içeriği konusunda bir bilgisinin olmadığı reçetede belirtilen ilaçları vermesi son derece normaldir.
Durum böyle olmakla birlikte, bu yaklaşım biçimine ters uygulamalar sözkonusu olmaktadır.
Sağlık kuruluşu, çalışanı, hekim veya diğer kişiler tarafından çeşitli yollarla, kimi kez hastanın bilgisinin olduğu ancak genellikle hastanın da bilgisi dışında ve gıyabında düzenlenen gerçek dışı reçeteler veya gerçek dışı raporlara dayanarak düzenlenen şeklen doğru reçeteler eczaneye getirildiğinde, eczacı kendisine gelen hastaya veya yakınına ekindeki e-rapora göre düzenlenmiş reçetede(basılı ya da elektronik) belirtilen ilaçları doğru ve usulüne göre verdikten sonra yapılan inceleme sonucunda eczacı “müteselsil ve müştereken” bu fiillerden sorumlu tutulmakta, bazen gerçek faillerle birlikte hakkında suç duyurusunda bulunulmakta, kamu zararı diğer gerçek kişiler bulunamadığı için kolayca eczacının Kurum’daki alacağından kesilmekte ve eczacı bakımından sözleşmenin sahtecilik maddelerine göre işlem yapılarak cezai şart ve fesih uygulanmaktadır.
Bazen de eczacının, yapılan inceleme sonucu sahteciliği gerçekten yapanlardan cezai yönden ayrı değerlendirildiği, ancak mali ve sözleşmeye ilişkin kusuru olmadığı halde sadece ilaçları verdiği için “müteselsil ve müşterek” sorumlu tutulduğu ve sözleşmenin “hasta veya yakınına teslim edilmeyen ilaçlara” ilişkin 5.3.5 maddesi uyarınca cezai şart, tekrarında fesih uygulandığı görülmektedir.
Ancak sahtecilik fiilinin gerçekleştirilmesi veya iştirakine dönük, kanıtlanmış bağlantı, hakkında açık ve somut belgeler bulunmayan, sadece aldatma niteliği bulunan ve şeklen doğru olan reçetedeki ilaçları usulüne uygun şekilde vermekle yetinen eczacı hakkında gerek SGK-TEB sözleşmesinin sahteciliğe ilişkin, gerekse teslim edilmeyen ilaçlara ilişkin maddelerine dayanılarak yapılan uygulama hatalıdır.
Yargı kararları dikkate alındığında, aslında kendisi de yanıltılan ve sahteciliğe maruz kalan taraflardan birisi de eczacı olmaktadır. Bu durumda, sözleşmenin sahteciliğe ilişkin maddelerine göre cezai şart, tekrarında fesih uygulanamayacağı gibi ceza yargılaması bakımından da eczacı hakkında suç duyurusunda bulunulması mümkün değildir. Mali yönden ise ilaçların eczacılar tarafından verilmesi, reçetenin sahteciliği dikkate alındığında “müştereken ve müteselsilen” şeklinde ezber yaklaşım yoluyla işlem yapılması mümkün olmayıp, kamu zararının eczacının Kurum’daki alacağından mahsup edilmesi hukuki değildir.
Reçeteler sahte olduğu için sahtecilikten değil hasta veya hasta yakınına teslim edilmeyen ilaç maddesinden uygulanan işlemler de tartışmalıdır. Çünkü bu durumda eczacının sahtecilikten sorumluluğu olmadığı saptanmış; sadece gerçek hasta veya yakınına değil, sahteciliği yapan ve menfaati sağlayan kişilere ilaçların teslim edildiği varsayımıyla bu madde uygulanmıştır. Ancak eczacı kendisini hasta yakını olarak tanıtan kişinin imzasını ve bilgilerini doğru almışsa( ki e-reçetede teslimle de bu durum gerçekleşmektedir) ve gerekli işlemleri yapmışsa eczacıya teslim edilmeyen ilaca ilişkin sözleşme maddesinin de uygulanması mümkün değildir. Böyle olunca maddenin içeriğinde olan cezai şart ve tekrarında fesih uygulaması da sözkonusu olamayacaktır. Öte yandan sözleşmenin “hasta yakını” tanımlamasında da belirsizlik olduğunu ve 2013 ek sözleşmesiyle ek doğrulama hükümleri getirilmesine karşın belirsizliğin sürdüğünü ve tanımlamanın hukuki arka planının olmadığını belirtmek gerekir.
Eczacının gerçekleştirilen fiile iştiraki kanıtlanamadığı sürece, şekil yönünden tam ancak içerik bakımından sahte reçete veya sahte rapora dayalı reçeteden dolayı SGK-TEB Protokolü çerçevesinde yaptırım uygulamak mümkün gözükmemektedir.
Ceza yargılaması bakımından “gerçek failler” hakkında suç duyurusunda bulunulmalıdır. Kamu zararı bakımından ise “eczacının alacaklarından mahsup edelim o da gidip ilgilisine rücu etsin” şeklindeki yaklaşım doğru olmayıp yine gerçek faillerden tahsiline dönük işlem ve takip yapılması ve nihayet bu durumdaki bir fiilin hiçbir şekilde sözleşmenin cezai şart ve fesih maddeleri çerçevesinde değerlendirilmemesi gerekir.