Koronavirüs günlerinde acı biçimde görüldü ki sağlık sistemi bir bütündür. Sadece kamu hastanesi, sadece özel hastane, sadece medikal malzeme satıcısı ya da eczacı değil; insan gücü, malzeme, bina, hizmet sunumu, toplum bilinci, çevre sağlığı ve koruyucu sağlık hizmetleri enstrümanlarıyla yani bütün unsurlarıyla planlanması ve yönetilmesi gerekir.

O halde -bir sosyal medya tekniğiyle- ana kuralı şuraya koyalım: Sağlık bir kamu hizmetidir ve sadece beton bina yapmakla gelişmez.

Liberal sağlık sistemi planlamaya öcü gibi bakar. Nüfus ve coğrafya planlamasını, koordinasyonu beriye atar. Epidemiyoloji neredeyse umurunda değildir. Piyasaya bir müdahale olarak algılar, sonra da coronavirüs salgınında olduğu gibi herkesin c vitamini-d vitamini-çinko alarak başının çaresine bakmasını film gibi izler.

Hükümet hukuk ve ekonomi seferberliği ilan etti, fakat virüs yükünün giderek arttığı, resmi verilere göre vefat sayısının 20 binlere tırmandığı bu günlerde halen bütüncül bir sağlık seferberliği göremedik. Üstelik halktan artık büyük destek olunmasına, korunma bilincinin yükselmesine karşın hâlâ Mart-Nisan 2020 aylarındaki tavır, davranış ve tedbirlerle yürüyor sağlık sistemi. Ortada hâlâ esaslı bir devlet organizasyonu ve politikası hissedilmiyor. Tek önlem; sadece insan ilişkilerini kısıtlamaya, fiziki mesafeyi sağlamaya çalışmak.

Yeter mi peki?..

Hatırlayalım… Maskeler baştan kontrollü bir fiyatla eczanelerden, medikalcilerden satılabilecekken, bedava vereceğiz diye yüze göze bulaştırıldı, sonra tekrar satışa geçildi, başta fahiş fiyatla herkesin sattığı maskeler şimdi üç beş kuruşa, üstüne bir de işe yarayıp yaramadığı bilinmeden alınıp satılıyor.

Bu bir savaşsa eğer; ki esaslı bir dünya ya da dünyada kalma savaşıdır, o zaman savaşın en önemli kuralı stratejidir. Sağlık çalışanları büyük yük altında, bütün özverilerine rağmen canlarıyla bedel ödüyorlar. Vatandaşın da derdi büyük, virüsü almasına ve bildirmesine rağmen zaman zaman sağlık sisteminin içinde kendine yer bulamıyor, etkin müdahalede güçlükler var. Bir grip aşısı meselesi var ki evlere şenlik, at it izine karışmış. Değil o çok övünülen sağlık sistemiyle aşı üretmenin yanından geçmek, dışarıda üretenlerden bile alınmasında beceriksizlikler var. Bulaşıcı hastalıklarının önlenmesi ve tedavisinde halk sağlığı bilimini yıllarca uğraştıracak gerçekçi olmayan bir istatistik girdabında boğuluyoruz.

Virüs verilerini televizyondan açıklayanları kahraman yapan tek ulus olarak yine tarihe geçmeye adayız. Fazladan bir özveri görmeden, sadece rutin işini yapmaya çalışanları erken kahraman ilan etme işi sanırım bu topraklardan bir türlü silinemeyecek. Bir yasaklama getirilecekse, bu her ne olursa olsun, siyasetçiyi övme yasaklamasıyla başlamalı... Halkın siyasetçiyi övmesi değil eleştirmesi ana kural olmalıdır, siyasetçi başarılı olsa dahi. İlkokullardan başlayarak devlet adamını, bürokratı, yöneticiyi, siyasetçiyi övmenin yasaklandığı bir tedip terbiye, eğitim sistemi istiyoruz.

Gelgelim övgüde cömert, eleştiride cimri halkımız ister ilaç, ister muayene ve tedavi, ister medikal malzeme, ister koruyucu sağlık tedbirleri, her ne olursa olsun sağlığın kamu hizmeti niteliğinin berhava edilmesinin acısını daha çok çekeceğe benziyor.

Sağlık hizmeti üretilir, yeter ki biz para verelim şeklindeki finansal indirgemeciliğin en somut halini ve yarattığı zafiyeti aşı/grip aşısı işinde gördük. Yine ilacı sadece finansal tedbirlerle baskılamak şeklindeki hatalı ilaç politikasının sonuçlarını da dışa bağımlı memlekette, dışa bağımlı ilacın yokluğunu görünce anlıyoruz.

Hiç allem kallem etmeye gerek yok; sağlıkta dönüşüm politikası adı verilen ucube liberal sağlık sistemi bütün kurum ve işleyişle çökmüştür. Çökerken de en büyük gürültüyü, sağlığın sadece beton bina yapmak olduğunu zannedenleri altında bırakarak şehir hastaneleri çıkarmıştır.

Coronavirüs bulaşıcı hastalığını bir dünya depremi olarak algılayabiliriz. Hani derler ya deprem öldürmez bina öldürür diye. Bizi de; diğer her şeyi, örneğin yerli aşı ve ilaç çalışmalarını ihmal edip, bütçe ayırmayıp, bütün parayı artık bir fetişizm haline gelen lüks otel ayarında(!) yaptığımız hastane binaları öldürecek galiba.

Sartre, “her tercih bir vazgeçiştir” der. Bu bir halktan yana olma ya da olmama tercihidir… Tercihin bedeli ise ağırdır.

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat