Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

                                                                                 Muhibbi

 

Koronavirüs günlerinde ilaç-eczacılık alanının iyi yönetilemediği artık gün gibi ortaya çıktı.

Her kafadan bir ses çıktığı yetmiyormuş gibi; her sesin tonu, tınlaması da farklı…

İlk günden itibaren bu konuda inisiyatif almasını beklediğimiz Türk Eczacıları Birliğinin; bırakın eczacıları; sıradan bir vatandaş olarak ne yaptığını, ne dediğini, ne yapmak istediğini ben bile anlamış değilim. Odalarla senkronizasyonu neredeyse hiç yok. Her kafadan bir ses çıkmakta.

Beklerdik ki sadece eczacıları değil, kamuoyunu ve halkı bilgilendirsin, yönlendirsin, olayların doğrudan içinde olsun. Beklerdik ki arkasındaki güçlü akademisyen ve meslektaş kitlesini iyi değerlendirerek, doğru bir ekiple korona günlerinde halk sağlığına ve eczacıların sıkıntılı günleri atlatmasına en büyük katkıyı yapsın. Beklerdik ki kendi izleme komitesini ya da kendi bilim kurulunu kursun. Sorunlara anında müdahale etsin. siyasal iktidarın yanlışlarını ortaya koysun.

Ancak pek çok meslek örgütünün tersine güçlü bütçe yapısına, sandık ve şirketlerine karşın TEB şu ana kadar bu işi beceremedi. Öte yandan orta yolcu politikalar nedeniyle artık ne isa’ya ne musa’ya da yaranamaz gibi duruyor. Umarız bundan sonra daha ciddi, önceden daha çok düşünülmüş adımlar atarak bu sıkıntılı günlerden başarıyla çıkar.

Eleştiriye yarı kamusal bir meslek örgütünden başlanmasının elbette önemli bir nedeni var.

Maalesef ilaç-eczacılık sistemi dediğimizde ortada kararlı ve olayları anlayabilen bir devlet olmadığı için eczacı meslek örgütlerine olan beklentimiz yükseliyor. Kamu sağlık kuruluşuları, ülkenin hemen her yerinde geniş bir örgütlenmeye sahip bir mesleğin gerçeklerini ve halk sağlığına katkılarını göremediği veya görmek istemediği için geriye tutunacak dal olarak eczacı meslek örgütleri kalıyor. İşte bu nedenle önce meslek örgütünü eleştiriyoruz.

Ancak meslek örgütü de ortada olmadığı zaman hem vatandaşın, hem eczacının, hem eczane çalışanlarının kelimenin tam anlamıyla “güvendiği dağlara kar yağmış” oluyor.

Eczacılar bu politikasızlık politikasının tam orta yerinde, dağılmış, atomize biçimde kıvranmaktadır. Kolonya, ardından dezenfektan satışlarından başlayarak şimdi de maske satışlarındaki evlere şenlik uygulamada dertlerini Marko Paşa’ya bile anlatmakta güçlük çekmektedirler. Toplu bir yönlendirme olmadığı için her eczane kendi koruma önlemini almaya çalışmakta, kimi içeri sokmadan kapıdan, kimi içeri sokup sosyal mesafe bandının arkasından vatandaşa hizmet vermeye çalışmaktadır. Eczane çalışma saatleri yeni yeni oturmaya başladı. Ancak bu arada rekabete aykırılıktan ceza alan mı dersin, zabıtaya kadar inen denetimlerle baş etmeye çalışan mı?.

Bir yandan da sürekli virüse yakalanan eczacı ve çalışanları var. Ne yazık ki ne sağlık bakanının basın toplantılarında, ne televizyon toplarında bu konulara değinildiğini duyuyoruz.

Dolayısıyla eczacı meslek örgütlerinden beklentilerimiz devam ediyor... Korona günlerinde cami avlusuna bırakılmış bir ilaç-eczacılık dünyası var. Önce buna sahiplenmeli, bu asıl benim işimdir, ben yönlendiririm denilebilmeli. Ne yüce devlet büyüklerinden komisyonlara, kurullara davet beklesinler, ne de başkasının gerçeğini kendi gerçekleriymiş gibi sahiplensinler. Artık inisiyatif alıp, koordine olma ve toparlanma zamanı.

Dile kolay TEB ve 54 Eczacı Odasını içeren bir örgütlenme yapısı ve iyi yönetildiklerini düşündükleri anda arkalarında 27-28 bin serbest eczacı. Hepimiz merkezde TEB, taşrada eczacı odaları ve temsilciliklerinin kısık çıkan sesini daha gür duymak istiyoruz. Toplumumuzun bu yönlendirmeye ihtiyacı var.

İlk öneri benden… Odalar, eczacı ve eczane çalışanları, eczaneye gelen giden vatandaşlar bakımından birörnek uygulamalar ve önlemler için acilen TEB bir izleme komitesi ya da TEB İlaç-Eczacılık Bilim Kurulu ya da başka herhangi bir ad altında bir danışma ve yönlendirme ve destek komitesi kurmalı ve bu komite hemen işe başlamalıdır.

Bu komite, bir yandan da artık devletin ilaç-eczacılıktaki yetersizliğini giderecek çalışmalar yapmalı, öneri ve uyarılarda bulunmalıdır. Meslek örgütlerinin, dolayısıyla eczacıların dağılmışlığı ancak bu tek kanaldan çıkacak önlem ve uyarılarla giderilebilir. Kuşkusuz koronavirüsle mücadelede önce kendi kapınızın önünü temizlemek önemli. Bu doğrudan eczacı ve çalışanlarına dönük somut, aktif işler yapılması demektir. Üst meslek örgütü tarafından buna bütçe ayrılmayacaksa, dar günlerde para harcanmayacaksa daha ne zaman yapılacak, gerçekten merak ediyor insan!..

TEB koronavirüs bilim kurulu/ komitesi ya da izleme komitesi başkanlığı için de önerim; sadece ciddi ve ufuk açan bir akademisyen olmakla kalmayıp, düşüncelerini korkusuzca ve net biçimde açıklamaktan çekinmeyen Prof Dr. Tayfun Uzbay’dır.

Koronadan korkma, organizasyon eksikliğinden kork!.   

                   



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat