Ecz.Gaye ÖZEKEN

 

Sevdiğim Sokak Adları Gibi (Düşyeri)

 

"Sevdiğim sokak adları gibi" diye diye yürüdüğü bir sahil yolu olmalı her insanın, Everest’in tepesinde otursa da. Gözlerini kapadığında dalga seslerini duyduğu, içinden mesaj çıkan şişeleri devirip gündüz gözüyle sarhoş olduğu bir sahil yolu… O güne kadar yaşadığı ne varsa, yüzlerce sokakla bağlanmalı bu sahile. Sokakları olmalı insanın düştüğü, koştuğu, öpüştüğü, ağladığı, kaçtığı…

 

Orhan Veli’nin eskiler aldığı, alıp yıldız yaptığı sokaklar mesela. Bir de aynı rakı şişesinde balık olduğu çocukluğu koşmalı sokakların bazısında. Ve adresini kesinlikle ezberlemeli her çocuk, hayatın gerçeklerinden boğulup nefes almak için sığınacağı yere gerektiğinde koşarak gidebilmek için. “Adres: Barış Manço Caddesi Gülpembe Sokak Adam Olacak Çocuk Apartmanı Bahçe Katı”.

 

“Cemal Süreya Caddesi” ni kesen sokaklara, “İki kalp arasında en kısa yol / Birbirine uzanmış ve zaman zaman / Ancak parmak uçlarıyla değebilen / İki kol” diyen Sayın Süreya’nın şiirlerinden adlar koymalı insanın içindeki ikinci yeni. “Sokağımsan” demeli birine,

“Sokağımsan / Ben anahtarı çevirdiğim zaman

Kapanan evin kapısı değil / Senin kapın olsun açılan.”

 

Çocukluğu kapıların zillerine basıp kaçarken hüzne bulanmalı insanın 35 yaşı.

“Doksan dokuz kapı çaldım / Satmak için deryamı

Ne su istedim ne tuz / Adi(l) bir hırsızlıktı yaptığım

Cezam belli / Yüz kapı yakacaktım

Erisin diye bütün mumlar

Sigaramı yakar gibi / Kolayca tutuştu hepsi

Şimdi hücremdeyim / Kapı gibi anıların nezaretinde.

Su değil de / Biraz tuz verir misin?” diye çalmalı kapıları, gözyaşlarını damıtamayan insan.

 

        Özdemir Asaf çıkmazında öpüşmeli 25 yaşımız. Damarları kırmızı yollara dönüşmüş dudaklarıyla tatmalı tuzun her kaynağını.

“Bana yaşadığın şehrin kapılarını aç,

Başka şehirleri özleyelim orada seninle.

Bu evler, bu sokaklar, bu meydanlar

İkimize yetmez.” dese de Asaf, insan çıkmazının manzarasına âşık olmalı.

 

 

Attila İlhan’ın “Sisli Bulvarı” nda buluşan insanlarımız da olmalı kesik kollarıyla yalnızlıklarını taşıyan. “Melih Cevdet Meydanı” na yürümeliler kol kola. “Sevdiğim sokak adları gibi” diye bağırırken biri, diğeri “Bütün sevdiklerimin adları gibi” diye düzeltmeli. Ve tüm kesik kollar, tüm yolların başını tutup hep bir ağızdan “Adınız geliyor aklıma” diye haykırmalı. Her insanın bir “Sisler Bulvarı” olmalı.

       

        Kesik kol gibi yalnızlığımız olurda, kesik kulak gibi acılarımız olmaz mı, sınırları kaldıran? Gerçek hayatta kesmesek bile acıtan yerlerimizi, kulağını kesen Van Gogh’un adını verdiği caddeyi Yıldızlı Gece Sokak”la kessek, hayatın lafını balla keser gibi?

 -Kes iç ses…-

Ve bir umumi tuvalet olmalı tüm sokakların ortasında, sahil manzaralı.

İnsan,

Van Gogh’un ayçiçeklerinden ödünç alıp sarı boyamalı duvarlarını ve duvarına bir şiir yazmayanı baş başa bırakmalı sancısıyla.

Aşk merdivenleri sardırmalı kapılarına, hayal kurmak için zaman mekân uzamsalını kıranların çıkabileceği.

Duşluklarından yağmur yağdırmalı, isteyene sağanak isteyene aşık ıslatan – ki mutlaka toprak kokar sonrasında etraf.-

Fayansları mavi yapmalı, gökyüzünü boyamışçasına içeriye.

Beyaz boyalar koymalı kitaplığın yanında,

Bulut dolusu hayal çizdirmeli, rahatlarken kitap okumayana...

Tabi ki adını "DÜŞ YERİ" koymalı.

Yoksa siz "DUŞ YERİ" diye mi okudunuz?

 

Esefle kınıyorum.

 

Gaye 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat