Ülke gündemi gibi meslek gündemimiz de çok hareketli. Sorunlarımızın biri çözülmeye dursun, ardı ardına eklenen yeni sorunlarla artık kördüğüm olduk, neredeyse mesleğimizi yapamaz hale geldik.
Kapitalist sistemin hakim olduğu dünya düzeni bizlere nefes alacak yaşam alanları bırakmasa da, gelişen teknoloji bizleri bireyselleştirse de, üretmeden tüketmenin sihirbazlığı içinde bizleri ezen çarkları durdurmak, hatta geriye çevirmenin zorluklarını bilerek eleştirilerimi yapacağım, kusuruma bakmayın.
Eczacılar olarak bizlerin ve örgütlerimizin meslek politikası bellidir. Özetle; toplumumuza bir sağlık sunucusu olarak, en iyi hizmeti kendi çıkarlarımızı ve halkımızın çıkarlarını gözeterek en üst düzeyde verebilmektir. Aldığımız eğitim ve ettiğimiz yemin, bizleri eğitenlere, kendi meslektaşlarımıza ve dünyada yaşayan her canlıya karşı sorumlu kılar.
Ülkemizde siyasetçi, bürokrat, yönetici olmak gerçekten çok zor olsa da bu görevleri yapan kişilerin, sorunlarımızı çözmek ve bizleri daha refah düzeyi yüksek bir ortamda yaşatmak birinci görevleridir. Bu görevlere talip olurken kendi çıkarları için değil, yaşadıkları toplum çıkarlarına hizmet etmek için, yüce duygular taşımaları gerekmektedir.
Sivil toplum örgütleri olarak bizleri temsil eden, Eczacı Odalarımız ve Türk Eczacıları Birliği’nde görev alan meslektaşlarımız da bu gayeye şüphesiz hizmet etmektedir.
Eczacılık siyaseti, meslek işlerini yürütme ve düzenleme sanatıdır. Meslek örgütü yöneticileri de sorunlarımıza hakim, bürokrasiyi iyi bilen, bizlerin hak ve çıkarlarını bulundukları her ortamda en iyi şekilde temsil eden kişilik özelliklerine sahip olmalıdırlar.
Lafı daha çok uzatmadan konuya gelecek olursam, 2018 yılının sonlarına doğru TBMM’ye sunulan torba yasa içerisinde mesleğimize ait gündemdeki sorunlarımızın bir kısmına çözüm olacak içerikler taşıyan maddeler de vardı.
Neydi bu maddeler, şöyle bir hatırlarsak;
1- Yardımcı Eczacılık uygulamasının kaldırılması
2- Farmasötik formdaki bitkisel ürünlerin TİTCK tarafından ruhsatlandırılması
3- Yurtdışına ilaç satışı yapan Ecza Depolarının satışını engelleyen tedbirler alınması gibi konuları içeriyordu.
Bu başlıkları biraz daha açarsak;
· 2012 yılından yasalaşan kanunla zorunlu hale gelen ve 2018 yılı ve sonrasında mezun olan eczacıların eczane açmaları için, 1 sene zorunlu olarak yardımcı eczacı olarak çalışmaları hem mezun arkadaşlara zaman kaybı hem de serbest eczanelere maddi bir külfet getireceği için uygulanması mantıklı değilken, TEB Yöneticilerinin ısrarcı bir lobi çalışması yüzünden, uygulama iptal edilmeyerek 3 ay sonra tekrar görüşülmek üzere eski şekliyle kalmıştır.
· Tarım Bakanlığı’ndan ruhsatlandırılan farmasötik formdaki bitkisel ürünlerin, TİTCK tarafından ruhsatlandırılması ise ileride biz eczanelerin bu ilaçların tek satış kanalı olmasına ve internet üzerinden satışına büyük oranda engel olacaktı. Bu önemli gelir kaynağımız için gerekli lobiyi çatı örgütümüz yapamamış veya hiç çaba göstermemiş ve rant kaygısındaki üretici firmaların istediği gibi kalmıştır.
· Eczanelerimizde satmaya ilaç bulamamamızda küçükte olsa sebebi olan yurt dışına ithal ilaç sağlayan depoların, bu ihracatlarını engelleyen madde de gene bu depoların lobi faaliyetleriyle engellenmiştir.
Buna benzer birçok konuda TEB Yönetimi yıllardır seyirci kalmıştır. Mesleğimize katkı sağlayacak politikaları ve diplomasi ilişkilerini başarılı şekilde yürütememiştir. Bu dışarıdan bir eczacı olarak gözlemlediğim şahsi görüşlerimdir. Aksi bir durumu varsa başarılı oldukları konularda biz eczacılara açıklama yaparlarsa çok memnun olurum.
Meslek örgütlerimiz hepimiz için olmazsa olmazlarımızdır. Onları yıpratmak hiçbirimizin haddine düşmez. Ancak başarısız politikalar izleyerek, “Var olma savaşı veriyoruz.” açıklamasını yapan yöneticilerimizin geldiğimiz bu olumsuz tablo karşısında, biraz kendilerini de sorgulayarak, yıllardır seçimle nasıl olsa kazanarak geliyoruz bahanesinin arkasına sığınmayarak oturdukları koltukları sorgulamalarını kendilerinden rica ediyorum.
Son sözüm odur ki;
“Biz bu üst akıllarla daha çok havanda su dövmeye devam ederiz.”