İnsanoğlu tedaviye büyücülük yaparak başlamış ve bitkilerle devam etmiş, cin, kötü ruh ve nazara karşı da dövme ve muska ile korunmaya çalışılmış.
İlk ilaç bilgisi Sümer tabletlerinde görülmüş.
Değersiz maddelerden değerli maddeler elde etme çabası olan Simya Mısır’da doğmuş.
1230-1240 yıllarında Alman İmparatoru Friedrich II, yayınladığı emirname ile Eczacılık, Tıp belirgin şekilde birbirinden ayrılmış.
Ülkemizde de 14 Mayıs 1839 da İkinci Mahmut tarafından açılan “Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane (Askeri Tıp Mektebi) bünyesinde kurulan eczacılık sınıfı ile “Eczacılık Eğitimi” başlamış.
1861: Eczacılık bağımsız meslek kabul edilmiş. Eczanelerin tamamı yabancılara aitmiş.
1880: Türklere ait ilk eczaneyi Hamdi Bey açmış.
1908: İstanbul’da eczacılık mektebi açılmış.
1927: İstanbul’da işsiz, bakımsız, birbirine yakın 300 eczanenin 90 tanesi kapatılmış, 17 tanesinin yeri değiştirilmiş, sınırlama getirilmiş.
1963: Ankara ve İstanbul’da eczacılık fakülteleri kurulmuş.
(Buraya kadar kaynak: Türk Eczacılık Tarihi. Prof Dr Turhan Baytop)
1953: Serbest piyasanın önünü açmak için sabırsız ve hevesli olan yeni iktidar, “ilaç fiyatlarını artırdı, kaliteyi düşürdü, rekabeti yok etti” gerekçesi ile, 6197 sayılı yasa ile eczane sınırlamasını kaldırmış.
Her eczacılık diplomasına, istediğin yere, istediğin zaman eczane açma dönemi başlamış.
1964: Eczacılık fakültelerinden yetişen eczacılar, kapitalizmin iştahına yetemeyince “Özel Yüksek Okullar Yasası” ile yüksek binalardan bir iki kat kiralanarak, birçok “Özel Eczacılık Yüksek Okulu” açıldı.
Eczacılık Fakültelerinde sıkı sınavlarla seçilen az ve sınırlı sayıdaki öğrenciye laboratuvar ve öğretim üyesi yeterli gelmezken, sınavsız, sınırsız öğrencinin kabul edildiği özel okullarda, laboratuvar ve öğretim üyesinin nereden bulunduğuna akıl sır erdirilemedi.
Uzun ve zorlu çabalar ile bu okulların anayasaya aykırılıkları kanıtlandı.
Boykot ve gösterilerle özel okullara karşı gelen öğrenciler cezalandırılırken, ceza alması beklenen özel okul sahipleri ödüllendirildi.
Okulları, yeni bir yasa ile devletin sırtına yüklendi, iyi bedeller ödenerek devletleştirildi.(1971)
Beş, altı yılda, gündüz, gece seansları ile yetiştirilen eczacı sayısı, devlet okullarının yetmiş yılda yetiştirdiği eczacı sayısından daha fazla oluverdi.


Eczacı Ne Yapar, Ne Bilir?
Eczacının iki ayağı vardır; ilaç yapar, ilaç bilir.
1970’li yıllara kadar ilaç eczanede yapılırdı.
Eczacı en azından ilaç yapmak zorunda idi.
İlaç sanayisi gelişince, ilaç, afili isim ve renkli kutulara girdi, raflara, vitrinlere dizildi.
Bolluk, kolaylık, rahatlık ile, doktorun, eczacının gözü boyandı, kamaştırıldı, eli kolaycılığa alıştırıldı.
Doktorun hastaya göre ilaç formüllemesi, eczacının formüle göre ilaç yapması ve bilgisi küçümsendi, gereksiz kılındı.
El verip kol kapan emperyalist, vahşi kapitalist ilaç üreticileri ve pazarlamacıları, kendi ülkelerinde reçetesiz sattıramadıkları ilaçları bile reçetesiz sattılar, sattırdılar.
Vatandaş işi anlayamadı, kavrayamadı; ayaküstü, bedava danışıp veresi ilaç almaya, ilaç yazdırmaya, ilaç pazarlığına alıştı, doktor doktor, eczane eczane dolaştı, işin keyfini değil suyunu çıkardı.
Devlet de kapitalin cilvelerine baka kaldı, seyirci kaldı, yata kaldı.


1965’de kurulan Ordu İlaç Fabrikası, SSK İlaç Fabrikası ve Eczaneleri de 2004’de Sağlık Bakanlığına devredilerek işlevsiz bırakıldı, ölmeye yatırıldı.
2000’li yıllarda da devlet, kapitalizmin işlerini bir kez daha kolaylaştırdı. Özel hastanelere geniş yollar açtı. Sermayesiz, çaresiz, yalnız eczacıları da, SGK olarak avucunun içine, göz hapsine, kafese aldı.
2012: 32500 eczacı. Yan yana, göz göze, diş dişe hesapsız kitapsız açılmış 25000 eczane.
Bazılarında eczacı kökenli öğretim üyesi bile olmayan 23 adet eczacılık fakültesi.
İçi boş hazırlıklardan, tabansız tartışmalardan sonra, büyük tantanalarla, çok önemli yenilikler geliyormuş gibi, 6197 sayılı yasada değişiklik ve düzenlenme yapıldı.
Eczane açmak nüfusa göre sınırlandı.
Cirosu üç milyarı geçen eczaneye ikinci eczacı, eczane açacaklara bir yıl süreli yardımcı eczacılık yapma zorunluluğu getirildi.
Yasaya karşı itirazları, karşı duruşları önlemek için, politik kurnazlıkla, düzenleme yapılırken öğrenci olanlar hariç tutuldu. Liselilerin ve öğretim üyelerinin de sanki dilleri ve elleri tutuldu. İktidar ve muhalefetten, odalar ve eczacılardan karşı çıkan, karşı duran, karşı gelen, karşı koyan olmadı.
“Yasa topluma hitap eden, genel, kısa, öz, anlaşılır, dengeli, eşit olmalı, ayrıntılara yer vermemeli” denir iken, yasanın yönetmelikleri bile çıkarılamadı. Kaç defa düzeltildi, düzen tutmadı.


Yeni eczacı yardımcı eczacılık yapacak eczane, eczaneler de yardımcı eczacıya verecek para, konuşlandıracak alan, oturtacak masa-sandalye bulamadı.
Esas eczacının görevi, tanımı, bedeli, yaptığı iş anlaşılır, bilinir, net olmadığı için yardımcı, ikinci, üçüncü eczacıların nasıl konumlandırılacağına akıl, sır erdirilemedi.
Bu hesapsızlık, korkarım yeni yeni muvazaalar doğurdu, doğuracak.
Özetle, 30 yıllık beklenti ardından yapılan düzenleme de “Devede Kulak” kaldı, oldu.
2019: Yetmiş civarında “ne olur bize gelin” diye bağıran, ellerini açmış eczacılık fakültesi.
On bin fıkır fıkır kanı kaynayan genç fakülte kapılarından gözü, gönlü, kafası ile eczaneleri gözlüyor.
Eczanelerin on beş bini darda, zorda. İşletmeciliğe, sağlık bilimine uygun birer alan, merkez değiller.
Birleşemiyorlar, büyüyemiyorlar, kurumsallaşamıyorlar, rahatlayamıyorlar.


Tıp 70’i aşan sayıda uzmanlaştı, açıldı, saçıldı.
Fotoğrafçılar, artist fotoğrafçısı, doğum fotoğrafçısı, düğün fotoğrafçısı diye çeşitlendiler, baharatçılar, kuruyemişçiler, köfteciler acayip iyileştiler, eczanenin kiralayamadığı dükkanları kiralayabilir hale geldiler.
Eczacı, ne olup bittiğini, kapitalizmin nasıl göz boyadığını, bilimin ne işe yaradığını, uzmanlaşmanın, yüksek lisans, doktora yapmanın gerekliliğini, faydasını, zorunluluğunu anlayamadı, kavrayamadı.
Eczacının eczanedeki anlamı, görevi, konumu, konuşlanması, olmazsa olmazlığı, reçeteye, ilaca vereceği katkı madde madde belirlenmedi. Görevini yapanın bedeli, yapmayanın cezası verilmedi.
İlaç ile, reçete ile eczacının bağı, belirgin, sağlam, zorunlu kılınamadı.
Eczanede eczacıya, eczacı bilgi hakkı, dosya bedeli, hizmet bedeli, nöbet bedeli, mesai bedeli, zorunlu ilaç bulundurma bedeli, kullanma tarihi geçen ilaç bedeli, beyaz, kan ürünü, kırmızı, mor, yeşil reçete bedeli akıl edilemedi, belirlenemedi; eli, kolu, kafası bağlı, binbir dertli, yasaklı ilaç ticareti yaptırıldı.
Eczacıya eczaneden başka kapılar, yollar açılamadı.
Bilgiden sonuç çıkarma, kariyer yapma, kurumsallaşma, uzmanlaşma eczacıların önceliği olamadı.
Havacıların uyguladığı “Duble Çek (Kontrol)” sistemi eczacılıkta da olamadı.
Damardan girecek, kana karışacak, göze damlatılacak, ruhu etkileyecek, yeni doğan çocukta gaz alacak, yaşlıda çiş tutacak, iş bitirecek, kabızlık sökecek, sürgünün önüne geçecek, daha neler neler edecek ilaç ile uğraşan, bin bir acele, bin bir telaş içindeki eczaneler, sadece kirli para ile uğraşan bankalar kadar bile düzenli, rahat çalışılabilir sessiz alanlı yerler değiller; olamadılar.
Türk Eczacısı 50 yılda aranmaz, bilinmez, görünmez oldu; kayboldu.
Korkarım, böyle giderse önümüzdeki 50 yılda eczacılık mesleği de kaybolacak.


Ne Yapmalı?
1. Eczacının ilaca ve reçeteye ne yapacağı madde madde belirlenmeli, görevini yapan bedel, yapmayan ceza almalı, görmeli.
Eczacıya katkı koyabileceği kadar reçete hazırlama yetkisi verilmeli. Kim eczacı kim değil görüntüden, plaketten değil yaptığı işten belli olmalı.
2. Eczaneler en az iki eczacılı, yeterli donanımlı olmalı.
En az üç eczacı yoksa eczane nöbet tutamamalı, küçük ve doktorsuz bölgelerde nöbet kaldırılmalı.
Eczacıların da korkusuz tatili, sınırlı mesaisi olmalı.
3. Yeniden tarif edilmiş laboratuvarı kuran, o hususta çifte kontrolü sağlayacak en az iki eczacılı eczanelere ilaç hazırlama yetkisi verilmeli.
Reçeteli ve reçetesiz hazırlanabilecek formüller belirlenmeli, hatırlatılmalı, tanıtılmalı.
İçten çürüme durdurulmalı, muhasebecilik, sekreterlik görevleri eczacıdan ayrılmalı.
Sürekli hızlanan değişime-gelişime ayak uydurabilmek için bilimsel düşünceye sahip, ilacın her aşamasında görev, sorumluluk, yetki alan, akılcı ilaç kullanımı ile insan ve toplum sağlığına katkı yapan eczacıya yönelmeli.
4. İlaç, kozmetik, gıda, gübre üretiminde, eczacının aklı, önü, yolu açılmalı.
Fakülte kapılarından kıpır kıpır, fıkır fıkır dışarıyı gözleyen 10 bin eczacı adayı artık oyalanmamalı, ne yapacaklarsa oraya koşturmalı, yönlendirilmeli.


Kim Yapacak?
Eczacılar kendilerine yeni bir hikaye bulacak.
Anlı, şanlı 54 eczacı odası, birbirinden kopya çekmeden 54 çeşit yeni yasa tasarısı hazırlayacak.
Devasa, güçlü, zengin Türk Eczacıları Birliği de bu tasarıları elekten geçirecek.
Kökünü güçlendiremeyen, kökünden kuvvet alamayan ağaç ayakta duramaz, bilinecek.


İşin Sırrı:
Dünyanın önemli odağında olduğumuzu fark etmek, hissetmek, hak etmek.
Aklı ve bilimi heybeye koyup yola çıkabilmek.
Kafa tutabilmek, kafa yorabilmek, tasarım, deney, formül, eylem yapabilmek.
Başarılı deney sonrası dünyaya açılabilmek.
Anadolu ilaç yapıcı genler, ilaç yapılacak bitkiler, çalışkan, çilekeş, duygulu, sezgili insanlar ile dolu.
“İlim Çin’de de olsa alınız, arayınız” diyen Peygamber’i, “Manevi mirasım akıl ve bilimdir.” diyen Atatürk’ü olan Türk Eczacıları var.
Bu cevherleri hareke geçirecek, ivme verecek küçük bir kuvvete gerek var.
Ha gayret, haydi gayret.

Ecz. Süleyman ARSLANTÜRK -Kuşadası



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat