Anooshirvan Miandji, Uzman Eczacı

 

 

Adamın biri telefonunu tamire götürmüş, tamirciye vermiş ve “ bu telefon ara sıra kendi kendine kapanıyor, sence derdi ne?” demiş. Tamirci telefona bir bakmış, arkasını açmak istemiş, telefon sahibi seslenmiş “ne yapıyorsun! …sakın dokunma”; tamirci cevap vermiş “beyefendi, açmadan bilemem ki, içine bakmalıyım”, cep telefon sahibi tepki vermiş “yooo…o benim namusum, dokundurtmam!”; tamirci telefonu geri vermeye çalışırken, tekrar sahibi “açmadan tamir edelim demiş”; teknisyen “ beyefendi siz iyi misiniz? İçini açmadan, bakmadan nasıl tamir edeyim?!

Şimdi bunu niye yazdım? Bunun için yazdım ki bir yerde sorun varsa çözümde onun içindedir. Sizin telefon bozulunca sizin telefon tamir edilir benimki değil, yani “çözüm her zaman sorunun içinde”.

Başlığa gelince, neredeyse çoğu yerde “eczacılık mesleki sorunlar” başlığı altında görüş bildirmeler oluyor. Burada, ince bir ayrım olmalıdır, eczacılık, bir meslek olarak kendi kendini icra etmez, onu eczacılar icra eder, bu durumda “eczacılık sorunlar” anlamsız hale gelir ve doğrusu “eczacılar sorunları” olur. Şimdi diyebilirsiniz ki, “mevzuat ne olacak, eğer mevzuat meslektaşların haklarını korumuyorsa, meslektaş mı sorumlu?” evet, mevzuattan da eczacılar sorumlu, tekrar ediyorum, eczacılık mevzuatında bir sorun varsa kesinlikle eczacılar sorumludur. Bir işi en iyi kim biliyorsa o işi ile ilgili o sorumludur, eczacılar “ilaç uzmanı” oldukları için “ilaç ile ilgili” her konuda ve her sorundan sorumlular. Ama yine birileri itiraz edebilir, diyebilir ki” …öyle olmuyor, SB[1] ve SGK[2] karar alıcı merciler, zira sonuçta parayı onlar ödüyor”, bu daha vahim bir sorun, neden?

Pierre bourdieu[3] ünlü Alan Teorisi[4] kuramında özetle şöyle der “ bir cemiyetin kararlarını o cemiyet vermelidir, bu alan teorisidir... sözgelimi bir meslek grubu o meslek hakkında karar merceği olmalıdır. Yani, o cemiyetin bir habitus[5]u olmalıdır. Peki habitus nasıl oluşur? Ortak dille. Eczacıların önce ortak bir dili olmalı, kavramlara aynı yakıştırmalar ve tanımlamaları yüklemeli, mesleki etik sınırları örtüşmeli, yoksa hiçbir tartışma sonuç vermez(ki genellikle zaten vermiyor).

Burada, cemiyet üzerine iki satır yazmak isterim. Eğer siz cemiyetin ne olduğunu bilmiyorsanız büyük olasılıklar siz cemaatsiniz.[6] Yani eğer bir meslek grubu, ortak dil ve doktrin oluşturamıyorsa cemiyetten uzaklaşıp cemaat olur. Bunun en iyi örneği son yıllarda meslektaşların içinde çıkıp cemiyet ideası ile kurulup sonra 3-5 kişinin imtiyazına kalan oluşumlardır. Bu tür aktivitelerin ciddi çözümler üretmesi neredeyse imkânsızdır.

Felsefe bölümünde doktora programına başvurduğumda jüri başkanı bana baktı, önündeki özgeçmişime baktı ve tekrar bana bakıp şöyle dedi “ Anooshirvan bey, felsefe ile eczacılığın bağlantısını kuramadık, lütfen bizi aydınlatır mısınız, çünkü sizi almayı isteriz.” Ben de verdiğim cevabı çok iyi hatırlıyorum, şöyle dedim “ sayın başkan, ilacı yapan insan, ilacı satan insan, ilacı yutan insan. Hepsini insan yapıyor, ben de merak ediyorum insanı ne insan yapıyor, çünkü insan kalitesi düşünce her şey düşüyor.

Bir konuyu tartışırken “haklı çıkmak” için tartışılmaz, ben de burada haklı çıkmak için bu yazıyı yazmıyorum, çünkü öyle ise artık anti-tezin bir anlamı kalmaz, tez, antitezi aşar ve kendini sentez olarak gösterir. Bu en büyük diyalektik sorunlarından biridir ve korkarım biz buna müptela bir durumdayız. En iyi meslek grubu tabi ki doğal olarak kendini en iyi eleştiren bir grup olmalıdır. Özeleştiri yeteneği gelişmemiz bir topluluk sorunlarını teşhis, tedavi ve takip[7] edemez. Bu yüzden önerim, önce tartışma doğası[8] üzerine tartışmalıyız, aksi takdirde bizim habitus oluşmayacaktır ve başkaları bizim yerimize karar verecektir  ki prensip olarak bu her zaman can yakıcıdır, neden? Çünkü dışarıda bakan ayrıntıları göremez.

Karşı taraf eczacılara bir önerme ile geldiğinde, eczacıların buna karşı bir fikri olmalıdır, yoksa onun fikri eczacıların fikri olur. Otoritesi olan SB/SGK, sermayesi olan İS[9] ve ağı olan İD[10]haklı çıkmak isterler”, ancak ilacın uzmanı eczacılardır, bu yüzden bu konuda öncelikle olarak onların görüşüne başvurulmalıdır.

Bunun içinde eczacıların tutarlı, test edilebilir ve yararlı dokümantasyonlar oluşturmalıdır. Ben hiç TEB in yeni mezun 5 eczacıyı alıp hukuk eğitimi için burs verdiğini duymadım,3 eczacıyı alıp sosyoloji uzmanlığı okumak için yurtdışına gönderdiğini duymadım. Ben hiçbir meslek odasının meslektaşlarımıza mesleki sınav koyup sınavı geçemeyenlere yaptırım uygulamasını görmedim. Ölçmenin olmadığı yerde nasıl bir değerlendirme söz konusu olabilir ki? Bunu kim düşünmeli derseniz ikinci bir hikâyem var:

“Pek çok Avrupa diline hakim değerli bir hocam bir gün bir anısını bana anlattı. İsviçrede bir eczaneye girmiş ( bunda 30 sene önce) ve eczacıdan Almanca konuşaraktan bir antibiyotik istemiş. Eczacı kibar bir dille reçete talep etmiş, hoca da reçetesinin olmadığını beyan edip bu alanda profesör olduğunu işaret etmiş. İsviçreli eczacı üzgün olduğunu ve ilacı veremeyeceğini söylemiş. Hoca da şansını başka eczanelerde deneyeceğini söyleyince, İsviçreli eczacı, korkarım sonuç alamayacaksınız, demiş ve gerçekten denedikleri 5 eczanenin hiçbir antibiyotiği reçetesiz vermemiş.” Şimdi sizce İsviçre’de eczacılık mevzuatı iyi olduğu için o eczacı iyi yoksa eczacılar iyi olduğu için mi uygulama iyi? Yada bu soruyu farklı bir şeklide soralım “ sizce Volvo iyi bit araba olduğu için mi İsveç gelişmiş, yoksa İsveç geliştiği için mi Volvo iyi bir araba?”

Aristoteles bundan yaklaşık 2350 sene önce şöyle demiş “bir toplumun toplum olabilmesi için, bir tabakanın düşünmek için zaman ayırması zorunludur.”

Tekrar cep telefonu hikâyesine gelince, meslek sorunlarını çözmek için mesleğin röntgeni çekilmelidir. Toplum eleştiriye açık olmayan taraftan küflenir, hiçbir nokta kutsal olmamalı, tartışmaya açılmalı ve sorun çözülmelidir. Yoksa paradigması[11] olmayan bir meslek grubunun paradigma değişim arzusu, sadece bir arzu olarak kalır.

Son yapılan araştırmalara[12] göre meslekler arası saygınlık sıralamasında Türkiye’de Tıp hekimi 1. Sırada, Diş Hekimi 5. Sırada iken Eczacı 11. Sırada, neden? ABD de en saygın 2. Meslek eczacılar iken[13] neden Türkiye 11.? Bu tür soruların birden fazla cevabı olabilir, bazen de cevap karmaşık ve uzun da olabilir. Ancak ben şahsen cevabın çok önemli bir temelde saklandığını düşünüyorum “zanaatkârlık[14].

Hekim hastayı hemşireye muayene ettiremez, diş hekimi dişi sekreterine çektiremez, ama pekâlâ eczacı eczanesine uğramadan vatandaş ilacı kalfadan alabilir. İşte burada zanaat yara alır. Ne zaman ki eczacı ile hasta arasına “kalfa, firmacı, bakanlık,depo, aktar, koç, üfürükçü vs.” girdi, eczacı sanatından uzaklaştı. Meslektaşlarımın değerli dikkatini bu konuya çekmeyi çok isterim “ eczacı evet demek için onca ağır eğitimi almaz, hayır demek için alır.” Çünkü eczacılık yeminin şunu der “önce zarar vermeyeceksin[15]. Eczane çok satmak için değil tedavi etmek için bir mekândır, korkarım bu tanımı unutanlar var. Çok satma meraklısı kesinlikle bu mesleği seçmemeli, ilaç bir ürün değildir bir hizmettir. Zaten ilacı da leblebiden ayıran özelliği de dozudur. Bu yüzden ecdadımız ve bu mesleğin tarihi o yemini zorunlu ve önemli görmüştür. Eczacılık gözü açların yapabileceği bir meslek değildir ve bu tür girişimler mesleğin itibarına kalıcı zararlar verir. Etik sınırları gevşetmekle meşgul zihinler, alan değiştirmelidir. Bir meslek, bir ülke, bir toplum açlıktan yıkılmaz ama ahlaksızlıktan yıkılır. Bir mıh bir nal düşürür, bir nal bir at, bir at bir komutan, bir komutan bir savaş kaybeder ve bir savaş bir ülke düşürür.

Biz ortalaması en az 17 sene eğitim almış bireylerden oluşan bir cemiyet olarak, bir mıhın bile düşmesine müsamaha göstermemeliyiz. 1. Sınıfta iken ünlü bir hocamız derse girdi ve şöyle dedi “...çocuklar eczacılık çok özel bir meslek, siz aç kalmazsınız...”, son 20 senede bırakın aç kalmayı, intihar eden hatta cinayete kurban giden eczacılar gördük. Bunca erozyonun sebebi nedir? Eğer bir dolap dönüyorsa o dolabın nasıl döndüğüne bakmak gerekmez mi?

Ben Türk Eczacıları Cemiyetinin, kendi alanını oluşturabilecek potansiyeline inanıyorum. Bu yolda üniversitelere de çok iş düşüyor. Ben eczacılık okurken 8 okul vardı şimdi ise 50 ye yaklaşmış durumda. 8 iken de eğitim kalitesinde sorun vardı, eğitim güncel değildir, hocaların bazıları piyasadan habersiz aşırı teori ve analitik düşünme becerilerden uzak müfredatla, öğrencileri merak ve şevkini köreltiyordu. Eleştiriye en açık, en esnek, en çağdaş kurum olma iddiasında olan “akademi” bu ödevini yaparken sınıfta kaldı. Akademi nasıl 8 den 50 ye çıktığını düşünmelidir? Eğer fikrini soran olduysa, niye o fikir uygulanmamış ve eğer fikrini soran olmadıysa, niye fikri göz ardı edilmiş? Üniversite ne işe yarar, diploma mı dağıtır yoksa normlar mı oluşturur? Yani, telefonu tamir ederken her parçasına bakmalıyız, arızanın nerede oluğunu bulmak için kimse kendini ayrıcalıklı görmemelidir. Kimse suçu başkasına atmamalıdır[16] ve herkes kendine pay çıkarmalıdır.Tabi ki bir meslekteki sorunlardan birinci derecede o mesleğin mensupları sorumludur, çünkü o işi en iyi bilen onlardır.

Özetle, ilaçla ilgili her konuda eczacı tek adrestir. Bir ilacı tüm boyutlarıyla en ayrıntılı öğrenen tek meslektir ve bu alandaki dokümantasyon ve bilgi oluşumunu da en iyi eczacılar üretmelidir. Eczacılar, mesleklerinde 1 sene, 3 sene, 5 sene ve 10 sene sonrasını tasarlayabilecek bilgelikte olmalıdır, böyle bir vizyon yok ise tekrar konu cemiyet ve alan teorisine dönmektedir. “Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu, geleceği yaratmaktır” demiş ünlü yazar Peter F. Drucker.

Sizce eczacılıkta sınırlar nelerdir ve sınırlar riayet ediliyor mu?Sizce eczacılar mesleklerini seviyorlar mı?

Başınızı ağrıtmayım, hastaya ilaç verirken dozu iyi ayarlamak gerekir, bu kadar doz yeterli düşünüyorum ve yazımı son bir sözle bitiriyorum:

“Neyi farklı yapıyoruz ki farklı sonuç bekliyoruz.”



[1] Sağlık Bakanlığı

[2] Sosyal Güvenlik Kurumu

[3]Pierre-Felix Bourdieu, Fransız sosyolog, antropolog ve felsefeci (1930-2002). II. Dünya Savaşı sonrasının en yaratıcı ve en verimli araştırmacılarından olan Bourdieu günümüz sosyolojisinin temel kuramcılarından biridir

[4] Field Theory

[5]Bourdieu sosyolojisinin temel kavramlardan biri olan habitus, toplumsal faillerin algılama, hissetme, düşünme ve davranma şemaları olarak içselleştirdikleri toplumsallık anlamına gelir.

[6]Cemaat ve Cemiyet (Gemeinschaft/Gesellschaft) F. Tönnies

 

[7] 3T kuralı

[8] Argumentation theory

[9] İlaç Sanayii

[10] İlaç Depoları

[11] Değerler manzumesi

[12] Türkiye Mesleki İtibar Araştırması, Lütfi Sunar, İstanbul Üniversitesi, 2016

[13]Pharmacists placed second among the country’s most trusted professionals in a Gallup poll, retaining a spot in the top 3 for the tenth consecutive year.”http://www.pharmacytimes.com/news/pharmacists-rank-among-most-trusted-professionals

[14]Zanaat, sermayeden çok nitelikli emeğe dayalı; öğrenimin yanı sıra el becerisi ve ustalık gerektiren meslek. Bu tür mesleklerin erbâbına zanaatkar denir.

[15]primum non nocere

[16] Atıf önyargısı



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat