Ecz. Süleyman ARSLANTÜRK      


Eczacı Odası seçimleri bitti. Pek çok başkan yerini yadırgamadan, önemli bir heyecan duymadan, yorulmadan sıcak koltuğuna tekrar oturdu. Tebriklerle birlikte TEB seçimi kulisleri başladı. Eczacı odaları ne yapıyor da bu kadar sık seçim oluyor? Otuz bin eczacı, zihninden, yerinden  kıpırdayıp işi niye ciddiye almıyor? Gidilecek yer, yapılacak iş mi yok; yol mu yok?


Yıl 1969. Mayıs sıcağı bastırdı. Dünya ve ülke üniversitelerinde gençlik isyanlarda. İ.Ü Eczacılık Fakültesi ek bina yeni anfi. Fakülteyi bitirmeye odaklananlar, sıcaktan bunalanlar, diploma almak zorlaşınca okulu kırıp memleketi kurtarmaya koşanlar, dersi ciddiye almayanlar, sevdalılar olmayınca “Eczacılık Mevzuatı” dersi tenha. Hoca, yaşamının altın çağında, kırklı yaşlarının ortasında, uzun boyu, hafif kamburu ile zaman zaman keyifli, çoşkulu, zaman zaman dalgın,durgun, düşünceli, her zaman ciddi ders anlatan anlışanlı Dekan Prof.Dr.Kasım Cemal GÜVEN. Konu “Eczacı Odaları, TEB kuruluş ve görevleri”. Ders bitti. Hocam saatine baktı; bizim gözümüz zaten saatte. İki üç dakika var. Gayet ciddi olarak öndeki bir arkadaşı gösterip “anlat bakalım ne yaparmış eczacı odaları” dedi. Derste, laboratuvarda, sınavda, öğrencinin önemli bir hatasında, “defol” diye birden bire öfkelenmesi ile ünlü hocamızdan hep çekiniyorduk. Ayağa kalkan arkadaş “hık- mık” birşeyler anlattı. Arkadaşa yaklaşan hocamız, arkadaşın omuzunu bastı. “Otur, otur yerine” dedi ve güldü. Usulca, “hiç birşey yapmazlar, sadece defter kitap satarlar” dedi.
Allah hocama sağlıklı uzun ömürler versin.


Seçimden seçime, toplantıdan toplantıya, ziyafetten ziyarete, eğitimden gelişime koşturan, dernek, kamu, kooperatif ve vakıfların ezacılık günlerine-kongrelerine yetişmeye çalışan, eşlerine, evlerine hasret oda yöneticisi arkadaşlara da sabır, zaman ve zihin açıklığı dilerim.


Eczacı Odaları Neyin Peşinde?
Eczacı odaları, TEB tarafından eczacıya verilecek “müjde” başlığı peşinde; o da piyasada yok. Rahmetli Sakıp Sabancı “balık vermeyeceksin, balık tutmasını öğreteceksin” diye öğüt verirdi. Bu devirde o da yetmez; balık tutmak, balık yetiştirmek ve balık tüketmek üçü bir arada öğretilmeli.


Dr.Kürşad KOÇ, ‘Eczacının Sesi’ndeki, “Sektörel Bakış” penceresinden “Fal Bakmak İle Futurist Bakış Arasındaki Fark!” başlıklı yazısında ilaç sektöründe, geçmiş 15 yılda olanları ve gelecek 15 yılda olacakları sıralamış; iki sayfaya sığdıramamış. “Değişen dünyamızda bugün yaptıklarımız hızla yok olabilir. Yüzeysel sığlıkta yüzmektense basit derinliği tercih edip odaklanarak etki alanımızı genişletmek ve değişikliklere hazırlanmak mümkün” dedi.
54 eczacı odası birbirinden kopya çekmeden, dur bakalım TEB ne diyecek demeden, bu listeyi değiştirerek, kısaltarak, uzatarak,açık açık, kısa kısa, madde madde ne üzerinde çalışacağını beyan ve ilan etmeli. Ya da “hariçten gazel okunmasın, bize birşey olmaz, yok öyle birşey” demeli.
Allah Aşkına, artık odalar: “Şu kadar muvazaa önledik, sıralı dağıtımın sırasını bozmadık” gibi bütününde önemsiz bir sürü şey sıralamasın. 50 yıldır tartışılan ‘Nöbet’ konusu konuşulmasın. “Nöbet levhaları konmuyor, okunmuyor, ışığı yanmıyor, ayıp oluyor” diye yazı yazılmasın.
Odaların var olma nedeni:
            1. Demokrasiyi geliştirmek, uygulamak, yaygınlaştırmak.
            2. Mesleği etkin, gelişen, saygın ve yüce yapmak.
            3. Eczacıları kümeleşme, iş bölümü, uzmanlaşma ile uyumlu çalışmalarını, ilacın ve ürünün anlaşılır, doğru anlatılmasını, gerekiyorsa uygulanmasını, kayda alınarak sürecin takip ve kontrol edilmesini sağlamak.
              4. Nüfusa göre, paraya göre eczane-eczacı değil, “reçeteye göre, gereği kadar eczacı”.

              5. Eczacıların işini hakkıyla, saygıyla, severek yapmasını ve haklarını almasını sağlamak.
              6. Yurttaşların eczacılara edepli, sabırlı, saygılı, sıralı, silahsız davranmasını sağlamak.
              7.Görev yapan, yapmayan, yapamayan, yamuk yapan eczacıyı ayırarak adaleti sağlamak.
Ağır yaşamı doğru yerinden tutup kaldıramazsak altında eziliriz. Türk Eczacılarının%90’ı eczanede yaşam sürmektedir. Eczaneler, yasanın art niyetinden veya boşluğundan yararlanarak, sağlam zemin bulunmadan, sağlam temel atılmadan, “gecekondu” gibi plansız, ciddiyetsiz, düzensiz, gereksiz
açıldı ve açıldığı gibi kaldı.
Eczacı:
             - Bilimselliğini öne çıkaramadı, geliştiremedi. Kendine güvenemedi, kendini gösteremedi.
             - Kökleşemedi, kurumsallaşamadı, niye fakülte bitirdiğini, bitirdi de ne olduğunu, eczanede ne yapacağını anlayamadı, kavrayamadı, yerini bulamadı, yerine oturamadı.
               - Eczacılığın hakkını, veremedi de, alamadı da.
             - Uçuşan reçeteler, kapışılan ilaçlar arasından, piyasanın bayat pastasından ekmek arama, çıkarma, kapma derdine düştü; yarışına girdi.


Ne Yapmalı?
Yakın gelecekte yüz milyon nüfus ve 500 bin sağlık ordusu içinde 50 bin eczacı olacağız.
Bu eczacılar:
           - 10 bini eğitim, kamu ve üretime yerleşse.
           - 5 bini “artık  yoruldunuz, şöyle buyurun, istirahat edin, şeref misafiri olun” diye ağırlansa.
           - 5 bini “ben bu kadar sıkıntıya girip keyfimi bozamam, çalışmaya mecbur değilim” dese.
           - Geriye kalan 30 bin eczacı, aile hekimleri gibi kendine bir çeki düzen verse; kara, kirli parayı, paracı babayı, gizli dayıyı, doyumsuz küresel ayıyı araya almadan, üçer beşer onar birleşip, eczacı sayısına göre, yapacağı işlere göre, tutacağı, tutmayacağı nöbete göre eczaneler açsalar.
İnanın işleri yetiştiremezler; eczacı açığı oluşur, eczacılık fakültesi çok diye ağlayan, sızlanan kalmaz. Hatta Amerika’dan, Avrupa’dan, Asya’dan ana dili gibi Türkçe bilen, eczacılığına edebiyat, felsefe, sanat karıştırarak anlatan, yazan, yorum yapan, süreci kontrol, takip eden, hastanın gönlüne, gözüne giren, yerleşen eczacılar arar bulurlar.
            Amerikan küreselleşmesine direnemedik. Çin küreselleşmesine ilgi duymadık. Sular çekildi.
Güneşe ve rüzgâra da uzak durduk; enerjisiz kaldık.
Ağlayan çocuğa meme verme devri kapandı. Verilen iskontoyu bir puan düşürmek, reçete bedelini 50 den 75 kuruşa çıkarmak kuru memeden başka birşey değildir. Hâlâ niye ağlayıp duruyoruz. Hangi çocuğa ne zaman ne verileceği belli.
Politika, ticaret değişken; bilim, üretim kalıcı ve öncü.
           Her şeye rağmen yaşam, uç vermek, yürek atışları ile tempo tutmak için her an hazırdır.
Bir oda başkanı çıkıp “Kral Çıplak” deyiverse yürüyüş, yolculuk başlayacak.
Sayın, saygılı, sevgili, kıymetli oda başkan ve yöneticileri lütfen dikkat:
          1. Kamusal iş yapan herkes toplumun vicdanı olmak zorundadır. (Andre Gide)
          2. Kasıtlı ilimde zulüm olur. (Mevlena)
          3. Müftü size güçlü fetvalar verse de kalplerinizden fetva isteyiniz. (Peygamberimiz)
                                                  xxx
Moğollar, “Her Moğolun bir yolu vardır” dermiş.
Bizim odalar da görev yapmak, yenileşmek için kendine bir yol bulsa, bulamazsa yapsa. O yolda düş, tasarı, taslak, plan,proje, strateji ve eylem alanları, meydanları oluştursa...

Dualarımla.... Saygılarımla...


 Ecz. Süleyman ARSLANTÜRK
      



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat