Ecz. Süleyman ARSLANTÜRK

28 Şubat 1972 günü, deneyimsiz, personelsiz, sermayesiz eczanem açılmıştı.
“Oh be” diyebildiğimi pek hatırlayamıyorum; “Öff bee” dediğimi saya saya bitiremem.
Bunalımdan bunalıma, sorundan soruna koştum; bir hayli de yoruldum.
Bunca yıl sonra eczacılık öğretenler, eczacılık politikaları ile uğraşanlar, eczacı kurumları, eczane eczacıları arasındaki beyanatlar, çözüm önerileri, sızlanmalar, yürüme yolları birbirinden kopuk, belirsiz, temelsiz.
Sağlık ordumuzda sürece yorum katan, yorum üreten yüz binden fazla doktor 80 çeşit uzmanlaştı. Gerek devlet gerek özel hastaneler, poliklinikler, hatta aile hekimleri haysiyetli ve kurumsal çalışma ortamlarına kavuştular.
Sağlık ordusunun 30 binden 50 bine koşan, tıbbın ana dallarından olan, uç beyi eczacılar, uzmanlaşamadı, konum belirleyemedi, düzen tutturamadı, kurumsallaşamadı, sürece ortak olamadı, uzmanlaşıp söz sahibi, yorum sahibi olamadı.
Eczaneler de en azından aile hekimleri kadar, avukatlar kadar, noterler kadar kurumsallaşabilmeli idi.
Olmadı.
Neydi günahımız?


XXX.
Sağlığın ucu eczacılar ve eczaneler sağlıklı mı?” Diye yazı yazmışım Şubat 1995 tarihinde, “Güncel Eczacılık” Dergisinde.
Eczacılar 1970’li yıllara kadar kimseden şefaat beklemeden safahatlarını sürdürdüler. Daha sonra ne olduysa, nasıl olduysa (bizce malum) eczaneler kültür mantarı gibi çoğalıp, gayri ciddi, gayri nizami, yan yana, sırt sırta, göz göze, diş dişe açıldı ve eczacıların tılsımları bozuluverdi. Saygın şifa pınarları, fazla güvenilmez dükkanlar haline geliverdiler.
Ülkemizde, günümüzde bir blue Jean pantolon bayiliği için, uygun yerde, uygun dekorda, 80 m2 lik mağaza ve iş deneyimli, güvenilir, 100 bin ABD Dolar potansiyelli şahıslar vs gibi pek çok şart aranırken; ülkemizde, günümüzde eczane açmak için çerçevelettirilip duvara asılmış bir eczacılık diploması ile 30 m2 lik dört duvar yeterli olmaktadır.
Hiçbir dünya ülkesinde rastlanmayan bu sistemsizlik sürüp gitsin mi? Yoksa artık şöyle bir şeyler düşünsek mi?
Eczaneler yeterli sayıda, uygun semtlerde, ilk yardım odalı, laboratuvarlı, gerekli sermayeli, teknik donanımlı en az 100 m2 lik yerlerde eczacı veya eczacılarca açılabilir. Günümüzde ne hikmetse eczacı olmayan birisi ile eczacı birisi gizli anlaşma (muvazaa) ile eczane açabilirken, iki eczacı bir eczane açamıyor.
Sağlık hizmetlerinde ipin ucu tamamen kaçmadan, “önce sağlık” ın önüne “önce ciddiyet” gerçeğini ekleyip, sağlığın, ilacın, eczacılığın ciddiyetine yakışır inandırıcı bir sistemin meslek kuruluşlarında olgunlaştırılması halinde konuyu büyük milletimizin sayın vekillerine anlatmak da herhalde pek zor olmayacaktır.


XXX
Oda genel kurulları ve eczacı kooperatiflerindeki konuşmalarımda, yarı ciddi, yarı şaka “Eczaneler gayrı ciddi müesseselerdir, bu durum ele alınmadan, bu duruma sağlam temel atamadan yapılacak bütün çalışmalar, konuşmalar, yazışmalar havaya gidecek” demiştim.
Olumsuzluğumuzun, mutsuzluğumuzun kök çürüğü 6197 sayılı yasadır. Onu, ülke ekonomisi, hasta hakları, eczacı hakları, hayvan hakları, bitki hakları lehine normalleştirmeden yapılabilecek bir şey yoktur. Bütün işlerimizi bırakıp “Nasıl bir eczacı ve eczane yasası bizi normalleştirir?” tartışmalarına başlamalıyız diye defalarca konuştum, yazdım.
İlgilenen TEB, Eczacı Odası, Eczacı Kooperatifi, Eczacı TV’si, eczacı dergisi, eczacı gazetesi, büyük kongre delegesi bulamadım.
Etkililere, yetkililere sürekli bir tek sorum oldu:
“Nasıl bir yasa ile eczane eczacılığını normalleştireceksiniz?”
Hiç ciddiye alan, yanıt veren olmadı.
Canım sağ olsun.


XXX
Ülkemizde, 1950 yılında, seçimleri kazanan DP (Demokrat Parti), “Her mahalleye bir milyoner” esprisi ile işe başladı. Planlı, tedbirli, temkinli CHP yerine iktidara gelen aceleci, atak, ABD’ye bağımlı DP iktidarı 1953 yılında 6197 sayılı yasa ile “her eczacılık diplomasına bir eczane” yolunu açtı.
İktidar değişikliği, kalkınma arzusu, sanayinin cicili biçili ilaçları ile eczaneler kabuk değiştirdi.
Eczacı olmazsa olamaz olan, ilaç üretilen, ilaç yorumu yapılabilen eczaneler, eczacı olmasa da olabilen, ilaç satışı yapılan büfelere dönüştü.
1965-1970 yıllarında özel okullarla aceleylen, gece gündüz vardiyaları ile pek çok eczacı yetiştirildi; eczane sayısı patlatıldı, pompalandı.


XXX
Altmış yıllık hasret, kırk yıllık kuru gürültüden sonra, 30 Mayıs 2012 tarihinde yayımlanıp yürürlüğe giren düzenleme ile de:
1. 3500 kişiye bir eczane olacak şekilde eczane sınırlaması geldi.
(İstanbul’un 3500 kişisi ile Hakkari’nin 3500 kişisinin farklı olacağı düşünülmedi.)
2. Yardımcı eczacılık, ikinci eczacılık getirildi.
(Mesul müdür eczacının, birinci eczacının ne yapacağı belirsiz iken, yardımcı eczacının, 2. 3. eczacının ne yapacağı değişik yönetmeliklerle belirlenemedi, netleşemedi, kitabına uydurulamadı.
Yeni yeni muvazaalar doğdu.
3. Uluslararası kongrelerde uzun uzun anlatılan, salondaki beş bin eczacılık öğrencilerine çılgınca ayakta alkışlatılan “Uzman Eczacılık” tan kaç kişi “uzman oldu da ne oldu?”, kaç kişi yararlandı; ülke ne kazandı, hastalar ne kadar rahatladı bilen yok.
Koca dağ, küçük sağlıksız bir tavşan doğurdu.


XXX
Yaşamımıza hep kısa yol aradık; yön aramadık.
Yol dediğin ne ki? Birkaç defa gelip geçtin mi yol olur; esas yön bulmak zor.
Eczacının yönü, sağlık hizmetlerindeki rolü ne olmalı?
Bu yön belirlenebilirse, o yöne yol yapmak kolay.
50 yılda kaç anayasa çalışması, kaç yasa çalışması gördüm.
“Eczacılar ve eczaneler” yasa çalışması göremedim, katılamadım, yapamadım.


XXX
Eczacı işlevsizliğini, eczacısız ilaç tüketimini, hasta sömürüsünü önlemek için gelmesi zorunlu olan yeni bir “eczacılar ve eczaneler” yasası neler içermeli?

1. Eczacı- eczacı birlikteliği ile, birden fazla eczacı, sadece eczacılar ile kurumsal eczane açabilmeli.
2. Reçeteli ve reçetesiz ilaçların teslim koşulları belirlenip, yan etkileri vurgulanarak kayıtlı, kontrollü, takipli teslim edilmeli.
3. İlaç tarif edilmeli; sadece Sağlık Bakanlığınca ruhsatlandırılmalı; eczane dışında ilaç satılmamalı.
4. Eczaneler nüfusa göre değil reçete sayısı ve eczacı sayısı, ciro esaslarına göre sınırlanmalı.
5. İlaç tedariki ve dağıtımı dışında başka hizmet de vermek isteyen eczaneler için aşı, ilaç uygulaması, tansiyon, şeker vs takibi, majistral laboratuvarı yeniden tanımlanıp düzenlenmeli; bu durumlara göre personel nitelikleri belirlenmeli.
6. Mesul müdür eczacı ile, ilaç ve reçete sorumlusu eczacı ayrılmalı.
7. Mesul müdür eczacı hakkı, ilaç ve reçete teslim sorumlusu eczacısı hakkı, uzman eczacı hakkı, akademik kariyerli eczacı hakkı olmalı ve bu hak devlet, kullanıcı ve ürün üreticisince ödenmeli.
Araştırma, akademik kariyer, uzmanlık, yüksek lisans, doktora için teşvik ve ilave haklar tanınmalı.
8. Eczacıya avukat, doktor, noter, veteriner gibi, bilgi, bildirim, tasdik, teslim hakkı belirlenmeli.
9. Eczaneler ilaç bayiliğinden kurtarılıp sağlık bilimleri bayiliğine evrilmeli.
10. Yeni dağıtım, teslim ve ticaret koşullarına, şekillerine göre eczane alt yapıları yeniden tanımlanmalı.


XXX
Rahmetli Süleyman Demirel, “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim” demişti.
Adım Süleyman: İsteklerim kendim için değil; 50 yıl bana yetti.
Sevgili gençler:
Diplomanın gölgesinde yatma dönemi bitti.
Gerginleşmeyin, telaşlanmayın; akıl, bilim, cesaret, dinginlik, sakinlik arayın.
Bilimsel bir katkı sunup, ekonomik hak alma yönünü, yolunu bulun.
Sağlıkla ilgili iş pek çok.
TEB’i değil Eczacı Odalarını avuca, ele alın.
Tek atlı arabalardan vazgeçin; koşturmak imkansız, yürütmek zor.
Uzmanlaşın; bilimsel ve teknolojik çok atlı arabalara geçin.
Yapay tatlandırıcılardan arının; biyoteknoloji ve yapay zeka ile tanışacak şekilde hazırlanın.
Birbirinize, çevrenize, kendinize çok iyi bakın…

 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat