BASIN TOPLANTISI ODA MERKEZİNDE YAPILDI
Bu sabah (1 Aralık Cuma) Oda Merkezinde gerçekleştirdiğimiz basın toplantısında geri ödeme sorunu, İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Yasa Taslağı ve İlaç Fiyat Kararnamesi değişiklik hazırlığı konuları ele alındı. Yönetim Kurulumuzun bu konularda değerlendirmelerini Başkan Ecz. Zafer Kaplan basın mensuplarına aktardı ve soruları yanıtladı. Basın toplantısı metnini aşağıda bilginize sunarız.
1 Aralık 2006
BASINA ve KAMUOYUNA
Değerli Basın Mensupları,
Bugün sizlerle, ilaç ve eczacılık mesleğiyle ilgili ülkemizde yaşanan sorunları ve geleceğe yönelik kaygılarımızı paylaşmak ve sizin aracılığınızla kamuoyunu bilgilendirmek için bir araya geldik.
Eczacılık ve ilaç alanında yaşanan sorunların çözümsüz kalması, sadece 23000 eczane eczacısını değil, toplum sağlığını da olumsuz anlamda etkileyecek ve ilaç hizmetinin sağlıklı bir şekilde verilmesi engelleyecektir.
1- GERİ ÖDEME SORUNU
Bizler eczanelerimizde ilaç hizmetinin %90’ını kamuya, yani sosyal güvenlik kurumu sigortalılarına vermekteyiz. Kamu sigortalılarına verdiğimiz bu ilaçların bedellerini bizimle yapılan sözleşmede belirtilen vadelerde alamıyoruz. Bu konuda en büyük sorunu ‘yeşil kart’ sahibi vatandaşlara verdiğimiz ilaçlarda yaşamaktayız. Yeşil kartlı sigortalılara verdiğimiz ilaçların ödemesini Mayıs 2006 tarihinden bu yana alamıyoruz. Oysa biz eczacılar o ilaçların bedelini aylar öncesinden ödemiş durumdayız, bunları da birçoğunuzun bildiği gibi borç alarak ve kredi kullanarak ödeyebiliyoruz.
Türkiye’de ilaç dağıtım tekeli var. Borcunu vaktinde ödemeyen eczacının ilaç alması olası değildir. Devlet bu durumun farkındadır.
Türkiye’de eczacıların yeşil kart nedeniyle gecikmiş alacağı 350 trilyonun üzerindedir.
Yine Emekli Sandığı ödemelerindeki gecikme bugün itibarı ile 85 günü bulmuştur. Oysa yapılan sözleşmeye göre 18 işgünü içerisinde ödeme yapılacağı sözü verilmiştir.
2- İLAÇ VE TIBBİ CİHAZ KURUMU
Aslında söz konusu tasarıya kanun tasarısı demek son derece güç. Çünkü kanunlar genel olarak ilgili alandaki temel ilkeleri, yaklaşımları, amaçları ve uyulacak genel esasları, kuralları belirler. Uygulamaya yönelik tüm detaylar yönetmeliklerle belirlenir. 1928 yılında çıkarılan 1262 sayılı “Tıbbi ve İspençiyari Müstahzarlar Yasası” yürürlükten kaldırılarak, yerine yönetmelik niteliğinde, kendi özgün amacına yönelik, “İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu” yasa taslağı getirilmek isteniyor. 1262 sayılı yasanın en temel özelliklerinden birkaçı şunlardır:
- İnsan sağlığını doğrudan ilgilendirdiği için, ilacı bu ciddiyette tanımlamıştır.
- İlacı eczacıya emanet etmiştir. Ve bunun sınırlarını çok belirli bir şekilde çizmiştir.
- İlacın istismar edilmesini önlemek, dolayısıyla halk sağlığını korumak için ilacın hangi kanallarla hastaya ulaşacağını açık seçik belirlemiştir. İlacın reklamını yasaklamıştır.
- 1262 sayılı yasa ilacın fiyatının belirlenmesini Sağlık Bakanlığı’na görev ve sorumluluk olarak vermiştir. İlacın fiyatı ruhsatlandırma sürecinin önemli bir parçasıdır. Bu yasaya göre fiyatı uygun olmayan bir ilaca ruhsat verilemez.
- 1262 sayılı yasa, dilinin dışında, tüm maddeleri ile günümüzde ilaçla ilgili her türlü ihtiyaca çağdaş anlamda ve sosyal devlet yaklaşımı ile cevap vermektedir.
“İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu” yasa taslağı ise tamamen ilaç sermayesinin Türkiye’de işini kolaylaştırmaya yöneliktir, bu kesime hizmet etmeyi amaçlamaktadır. Bu kesimin şikayet ettiği bürokrasi ve siyasi mülahazalar, ruhsat işlemlerinin gecikmesi vs. gibi kendi çıkarları doğrultusundaki sıkıntıların giderilmesi amaçlanmıştır.
Yasa taslağının adının dışında, ilaç sözcüğü hiçbir maddesinde geçmemektedir. İlaç “tıbbi ürün” sözcüğü olarak yasanın tamamında kullanılmıştır. Buradaki amaç, ilacı sağlıkta kullanılan herhangi bir cihaz niteliğine indirgeyerek sulandırmak, gayri ciddi hale getirmektir. Bu ilacın önemini azaltmak ve onu ticarete konu olabilecek herhangi bir ürün haline dönüştürmek gayretidir.
Yine yasa taslağında eczacı sözü geçmemektedir. Eczacı ilaçtan soyutlanmış, yasa taslağının deyimi ile “tıbbi ürünlerin” tamamen dışında bırakılmıştır. Bu haliyle de eczacının ilacı sahiplenmesi engellenmek istenmektedir. Eczacıyı ilaca yabancılaştırmak amacı güdülmektedir.
İlaç Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğundan tamamen çıkarılıp, sözde özerk bir kuruma devredilmektir. Bu kurum Bakanlar Kurulu tarafından atama ile yönetilecektir. İdari ve mali özerkliği olacaktır. Bu yönü ile ilaçla ilgili her türlü tasarrufu yapan, ancak hiçbir sorumluluğu olmayan ve hesap vermek zorunda da olmayan bir kurumdur. Kurum başkanını bakan görevden alamamaktadır.
Kurumun para kaynaklarına baktığımız zaman, genel bütçeden ayrılan devlet memuru maaşlarının yanında döner sermayeden söz edilmektedir. Döner sermaye gelirleri incelendiğinde ilaçla ilgili yapılan her işlemden alınacak ücretler, harçlar ve ayrıca bağış olarak gelir kaynakları gösterilmiştir. İlaç Kurumuna bağış yapacak kim olabilir Türkiye’de? Elbette bu ilaç endüstrisi, ilaç sermayesidir. Demek ki bu kurum kontrol etmek, gerektiğinde sorgulamak, faaliyetine izin vermek, istedikleri ilaç ruhsatlarını vermek şeklinde ilişkide olacağı sektörden bağış kabul edecektir. İşte böyle bir çarpık model oluşturulmaktadır. Her türlü istismara açıktır, doğal olarak da bu kurum ilaç sermayesine hizmet veren bir kurum haline gelecektir.
“Tıbbi ürün” diye adlandırılan ilaç ile ilgili, ruhsatlandırmadan başlayarak her türlü üretim ve tüketim sürecinde belirleyici olan ve açıkça yetkileri tanımlanmış olan kurumun; ilacın fiyatlandırılmasında ise yetkili olmadığını görüyoruz. Sadece taslağın 3. maddesinin “v” bendinde “bakanlık bünyesinde sağlık ürünleri ile ilgili ekonomik değerlendirmelerde bulundurmak üzere kurulacak olan komitelere katkıda bulunmak” deniyor. Görüldüğü gibi ilacın fiyatı ruhsatlandırma sürecinin dışında bırakılmıştır. Fiyat-etkinlik, fiyat-yararlılık gibi farmakoekonomik parametreler hiçe sayılmıştır. Bunun anlamı; bir ilaca önce kurum tarafından hızla ruhsat verilmesi, daha sonra fiyatı ne olursa olsun Bakanlıktan ruhsat alınacak olmasıdır.
Avrupa Birliği ile ilaçla ilgili mevzuat hakkında her türlü görüşmeyi bu kurum yapacaktır. Bu görüşme ve tartışmaların sonunda da Türkiye’deki mevzuat çalışmalarını kurum yönlendirecektir. (Madde 4, yardım hizmet gelirleri a- Dış İlişkiler Daire Başkanlığı). İlaçla ilgili ulusal çıkarlarımızı, toplum sağlığını ilgilendiren konularda, TBMM denetimi dışında, nitelikleri yukarıda sıralanan bir kurum tarafından AB’nin talepleri -elbette çokuluslu ilaç tekellerinin çıkarları ile örtüşen bu talepler- Türkiye’de hayata geçirilmeye çalışılacaktır.
Söz konusu taslakta eczacı lafı edilmediği gibi ilaç sözcüğü de kullanılmamakta ve bu mantığın doğal sonucu olarak kurumun yönetim kurulunda veya alacağı kararların oluşturulma sürecinde Türk Eczacıları Birliği temsil edilmeyecektir. Bu büyük bir eksikliktir. Kabul edilemez.
Taslak Türkiye’de klinik araştırmalarla ilgili yetkilendirilmiştir. Meclis denetimi dışında görev yapan ve Meclisin yetkilerini kullanacak olan bu kurulun, insan sağlığını doğrudan ilgilendiren konularda (klinik araştırmalar da bu konulardan biridir) yetki sahibi olması sakıncalıdır ve bu durum Anayasa’ya aykırıdır. İlaçla ilgili klinik çalışmalar, devletin Sağlık Bakanlığı sorumluluğunda ve denetiminde yapılmalıdır.
Sonuç olarak; yasa tekniğine uygun olmayan, yönetmelik niteliğindeki, Türkiye’de ilaç ve eczacılık mesleğine çok şey kaybettirecek, toplum sağlığını tehlikeye atabilecek hilkat garibesi bir taslaktır. Bilinmektedir ki, uzun zamandan beri Türkiye’deki yerli-yabancı ilaç sermayesinin temsilcileri “Ulusal İlaç Kurumu” adıyla böyle bir yasayı arzu etmekte idiler. İşte bu talebe cevap verecek nitelikte bir taslak söz konusudur. Doğrusu bu kadarını; yani ilacı ve eczacıyı yok sayan, ilaç kavramını muğlak hale getiren böyle bir taslağı beklemiyorduk. Buna kesinlikle karşı çıkılmalıdır, reddedilmelidir. Hele 1262 sayılı yasanın kaldırılması ilaç, eczacılık ve toplum sağlığı açısından felaket niteliğinde sonuçlar doğuracaktır.
3- İLAÇ FİYAT KARARNAMESİ DEĞİŞİKLİĞİ
İlaç Fiyat Kararnamesinde değişiklik yine gündemde… Bilindiği gibi ilaç fiyat kararnamesi en son Şubat 2004’te değiştirilmişti. Fiyatlar, AB’deki ilaç fiyatları referans alınarak, avroya bağlı olarak belirlenmeye başlanmıştı. Şimdi değişiklik olarak ilk sırada reçetesiz ilaçların fiyatlarının serbest bırakılması var.
Temmuz 2006’da geri ödeme listesinden çıkarılan 116 kalem ilaç ve bu listeye eklenecek bazı ilaçlar, “reçetesiz satılabilen ilaçlar” olarak tanımlanıyor. Bu ilaçların fiyatına Sağlık Bakanlığı karışmıyor, fiyatı ilacı üreten firma belirliyor. Yakında bu ilaçların topluma tanıtımının yani reklamının da serbest bırakılmak istendiği anlaşılıyor. Uyarıyoruz! Bu durum ciddi sağlık sorunlarına yol açacaktır, ayrıca önümüzdeki dönemde bu ilaçların fiyatlarının ikiye hatta üçe katlanmasına tanık olacağız.
Olması gereken ise; Bu ilaçlar eczanelerde reçetesiz olarak satılabilmeli, ancak geri ödeme kapsamından çıkarılmamalıdır. En önemlisi de “hiçbir ilacın reklamı görsel ve yazılı medyada topluma yönelik olarak yapılamaz” kuralının kaldırılmamasıdır. Bu, toplum sağlığı açısından son derece önemlidir. Çünkü sağlık hizmeti ve ilaç, istismar edilmeye ve haksız kazanç elde etmeye en uygun hizmet ve ürünler arasında yer almaktadır.
Bugün fiyatları ucuz olan ve büyük çoğunluğu tedavi etkinliği ile ucuz tedavi olanağı veren bu ilaçlar ödeme dışı bırakıldığında, yerine pahalı ilaçlar ikame edilecektir.
İstanbul Eczacı Odası Yönetim Kurulu |