17.07.2006
BASINA VE KAMUOYUNA
Bugün ülkemizde sağlık alanında köklü bir değişim yaşanmaktadır. Sağlık hizmeti tümden özelleştirme kapsamına alınmıştır. Genel Sağlık Sigortası ve Sosyal Güvenlik Kurumu Yasaları ile sağlık hizmetleri paralı hale getirilmiştir. Hükümet sırtında yük olarak gördüğü vatandaşa parasız sağlık hizmeti verme görevini ve anayasal sorumluluğunu bir kenara atarak, sağlık hizmetini IMF ve Dünya Bankası’nın talimatları doğrultusunda özel sektöre devretmeye başlamıştır.
Sağlık meslek odalarının yıllardır işaret ettiği bu alana yönelik tehditler bir bir hayata geçirilmeye başlandı. AKP iktidarı, yıllardır Türkiye’de çeşitli iktidarlar tarafından defalarca gündeme getirilen ancak tam olarak yaşama geçirilemeyen sağlıkta neoliberal politikaları ve çokuluslu ilaç tekellerinin taleplerini bir bir yerine getiriyor.
Maliye Bakanlığı’nın genelgesi
Bu gelişmeler ışığında, geçtiğimiz günlerde Maliye Bakanlığı, yayınladığı bir genelge ile 116 kalem ilacı geri ödeme listesinden çıkardı. Bu konudaki tepkimizi dile getirerek kamuoyunu bilgilendirdik. Ancak 14 Temmuz Cuma günü Sağlık Bakanı Recep Akdağ bir açıklama yaparak sözkonusu ilaçların tedavi değeri olmadığı, ilaç olarak kabul edilemeyeceği, önemli yan etkileri bulunduğu ve pahalı oldukları gerekçesiyle ödeme listelerinden çıkarıldığını açıkladı. Şu talihsiz açıklama Bakan Akdağ tarafından dile getirildi: "Maliyenin tebliğiyle geri ödeme listesinden çıkarılan ilaçlarla ilgili olarak toplumda yanlış bilgilendirme kampanyası başlatıldı. Birilerinin ticari menfaatleri zedelenirse onlar ister istemez bu kampanyanın göbeğine dalıyorlar." Kamuoyu tarafından bilinmelidir ki, bu konuda çıkarları zedelenenler biz eczacılar değiliz. İstanbul Eczacı Odası yasalardan doğan, halkın çıkarlarını koruma ve kollama sorumluluğunu yerine getirmektedir. Kaldı ki, yıllardır sağlık hizmetinin en önemli parçası olan ilacın hastaya ulaştırılması görevini, yaşadığımız tüm olumsuzluklara karşın, bugün hâlâ kararlılıkla sürdürmekteyiz.
Ödeme kapsamı dışına çıkarılan ilaçlar ağırlıklı olarak vitamin gruplarından oluşmaktadır. Bu grup ilaçlar geçmişte de ödeme kapsamı dışına çıkarılmak istenmiş, kamuoyunun ve özellikle ilaç tekellerinin yoğun baskısı sonucunda doğru olan yapılarak uygulama geri çekilmiştir. Bugün ise aynı uygulamaya bu ilaçların üreticisi olan firmaların veya ithalatçıların seslerinin çıkmaması, hatta bir kısmının uygulamaya destek olması son derece manidardır. Buradan çıkan sonuç gösteriyor ki, bu uygulamadan çıkarları zedelenen, artık ilaca hiçbir şekilde ulaşamayacak olan halktır.
OTC ve ilaçta reklam yasallaşacak mı?
Tüm karşı çıkışımıza, konunun uzmanlarının genelgenin bilimsellikten uzak olduğunu ısrarla vurgulamasına karşın; tedavi değerleri olmadığı gerekçesiyle ödeme kapsamından çıkarılan bu ilaçların, yakın bir süreçte yapılacak düzenlemelerle OTC (tezgahüstü satış) kapsamına alınması büyük bir olasılıktır. Bu ilaçlar OTC kapsamına alınırsa, reklam ve promosyon giderleri nedeniyle fiyatları ciddi boyutlarda artacak, eczacının denetiminden uzak, “For You” benzeri market zincirlerinde halka satışa sunulacaktır. Doğru bilgilendirme yapılmadığı için oluşabilecek yan etkileri nedeniyle, bu tip marketlerde satılan ilaçlar, halk sağlığı için önemli bir tehlike oluşturacaktır. Kaldı ki, market raflarında daha şimdiden Tarım Bakanlığı’nın izniyle ithal edilen kimi vitamin grupları mevcuttur. Ülkemiz giderek bir vitamin çöplüğüne dönüşmektedir. Cari açığın bu kadar büyük olduğu ülkemizde, bir yandan “tasarruf” adı altında vitamin grupları ödeme kapsamından çıkartılırken, diğer yandan milyonlarca dolar harcanarak ülkemize bu ilaçların girişi, zaten sorunlar içinde boğuşan ülke ekonomisine zarar vermektedir.
6197’nin son taslağında eczacı odaları devreden çıkarılıyor
Bu gelişmelere paralel olarak, eczane ve eczacılık hizmetlerini düzenleyen 6197 sayılı yasamızda değişiklik yapılması TBMM gündemindedir. Türkiye’de büyüyen ilaç pazarından iştahı kabaran sermaye grupları bu alana girmek istemektedirler. Bu gruplar, 6197 sayılı yasada eczacı olmayanların da eczane açabilmesine yönelik bir değişiklik yapılması için mecliste baskı oluşturmaktadırlar. Bu bağlamda, bildiğiniz gibi Haziran ayında AKP Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül tarafından eczacı olmayanların da eczane açabilmelerine olanak sağlayacak bir yasa teklifi, TBMM Genel Kuruluna sunulmuştur. Sözkonusu teklif halen meclis komisyonlarındadır. Ayrıca 6197 sayılı yasa taslağının önümüze gelen son halinde, yeni açılacak eczanelerin mevzuata uygunluğuna ilişkin onaylı kroki ile muvazaa olmadığı konusunda düzenlenmiş rapor verme yetkisi, bölge eczacı odalarının elinden alınmıştır. Yasa bu haliyle geçtiği takdirde, eczacı odalarının eczane açılışlarına hiçbir müdahale olanağı kalmayacaktır. Bu değişiklik “muvazaa”nın ve dolayısıyla “zincir eczaneler”in yolunu açacak son derece önemli bir gelişmedir. İstanbul Eczacı Odası diğer 10 eczacı odasıyla birlikte 12 Temmuz 2006 tarihinde yayınladığı bir deklarasyon ile, Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetini bu konuyu görüşmek üzere ivedilikle bir kez daha Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplamaya çağırmıştır.
Tüm bu uygulamalar hükümet tarafından ekonomiye büyük yük getirdiği iddia edilen sağlık hizmetinin önemli bir parçası olan ilaçta “tasarruf” bahanesiyle hayata geçirilmektedir. Oysa ilaçta gerçek anlamda tasarruf önerileri biz eczacılar tarafından hükümetlere defalarca iletilmiştir. İlacın bu ülkede pahalı olduğunu yıllardır dile getiren meslek örgütlerinin başında İstanbul Eczacı Odası gelmektedir. Bugün ilaç sanayinin devlete yaptığı yüksek iskontolar bizlerin ne kadar haklı olduğunu göstermiştir.
Gerçek bir tasarruf örneği: Yatan hasta reçetelerinin eşit ve sıralı dağıtımı
Beş yıldır Odamız ve diğer birçok eczacı odasının denetiminde, hemofili ve kan ürünü reçeteleri ile yatan hastaların reçeteleri “eşit ve sıralı olarak” eczanelere dağıtılmaktadır. Bu sistem sayesinde, bu ilaçlar üzerinden yapılan soygunlar ve haksız kazançların önemli ölçüde önüne geçilmiş ve eczaneler arasında bu konudaki haksız rekabet ortadan kalkmıştır. Bunun yanı sıra bu uygulamalar, sosyal güvenlik kurumlarının ciddi anlamda tasarruf etmesini sağlamıştır. Ancak bugün özellikle yaşamsal önemdeki hemofili ve kan ürünü ilaçları piyasada bulunmadığından, hastalar ölüm tehlikesi ile yüzyüzedirler. Üstelik bu sorun maalesef ölümlere de yol açmıştır. İlaçların bulunamamasının ardındaki temel gerçek, son dönemde ekonomide yaşanan olumsuz gelişmeler ve dövizdeki hızlı yükseliştir. 1,60 YTL değerindeki avro üzerinden ithalat izni alan firmalar, avronun kısa sürede yaklaşık 2,00 YTL’ye çıkmasıyla, aradaki fiyat farkından dolayı zarara uğradıkları gerekçesiyle, bu ürünleri yeterli miktarda piyasaya sürmemektedirler. Sağlık hizmeti piyasa mantığına teslim edildiğinde olacak olan işte budur. Devlet yaşamsal önem taşıyan bu ilaçlardan elini çekmemelidir. Yıllardan beri dile getirdiğimiz gibi, ilaç aynı zamanda stratejik bir üründür. Devlet, firmaların bu tip ilaçları en az bir yıl yetecek miktarda elinde bulundurmasını sağlayacak düzenlemeyi yapmalıdır.
Ülkede tasarruf tedbirleri amacıyla yaşanan tüm sıkıntıların yanı sıra, SSK’nın aldığı son bir karar, İstanbul Eczacı Odası’nı son derece rahatsız etmiştir. Bilindiği üzere, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devrinden sonra, SSK’lı hastalara verilen ilaç hizmeti serbest eczaneler tarafından yürütülmektedir. Bugün ilaç tüketiminin yarısına yakınını SSK’lı hastalara verilen ilaçlar oluşturmaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi İstanbul Eczacı Odası, Emekli Sandığı’na ve Bağ-Kur’a bağlı yatan hastaların reçetelerini 5 yıldır sürekli dağıtmakta ve bu uygulamayla her iki kuruma da büyük tasarruf sağlamaktadır. Bu dönem İstanbul Eczacı Odası, uygulamaya SSK’lı hastaları da dahil etmiştir. İstanbul’da Çapa, Cerrahpaşa Tıp Fakülteleri ile Yedikule Devlet Hastanesi’nde SSK’lı hastaların reçetelerinin dağıtımına başlanmıştır. Odamız dağıtım ağını, süreçte diğer hastaneleri de devreye sokarak genişletmek ve devlete daha fazla tasarruf sağlamak amacındadır. Ancak SSK Genel Müdürlüğü’nden Odamıza geçen hafta içinde ulaşan bir yazı ile, İstanbul Eczacı Odası’nın dağıtım esnasında reçetelere verdiği onay, ödemelerde aranacak bir şart olmaktan çıkartılarak, SSK’lı yatan hastalara ait reçeteler sistemin dışına taşınmıştır. Artık İstanbul Eczacı Odası’nın onayı olmayan SSK’lı yatan hasta reçeteleri de kurum tarafından ödenecektir. Kurum, bu uygulamayı, resmi protokolde yer almadığı gerekçesiyle geçersiz kılmıştır. Oysa son bütçe uygulama talimatında, yatan hasta reçetelerinin dağıtımına yönelik hükümler yer almaktadır. Kaldı ki, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’nda uygulama beş yıldır devam etmektedir. SSK’nın bu konuda ayrıcalığı nedir? Kurum tasarruftan neden kaçınmaktadır? Anlamak mümkün değildir. Bazı ilaçları ödeme kapsamından çıkartarak yapılacak tasarruf yanında kat be kat daha fazla tasarruf yapma imkanı sağlayan bu sistemin bürokrasiye neden takıldığını anlamak mümkün değildir! Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nu ivedilikle soruna müdahale etmeye çağırıyoruz.
Saygılarımızla.
İSTANBUL ECZACI ODASI
YÖNETİM KURULU