Çok sıkıldım memleketin bu ağır kasvetli havasından.
Hele yaz günü…
“Basıyor…” derler ya tam da öyle.
Kalkıp gitmeli…
Geceden çıkmalı yola…
Sabahın yedisinde, güneş henüz vururken ıslaklığa, denizde yıkamalı yüzü.
Sonra bırakmalı kendini o eşsiz soğukluğa…
Durmadan dinlenmeden ardına bile bakmadan elli hatta yüz, yüzelli kulaç atmalı açığa doğru.
Ta ki soluk kesilinceye dek.
Sonra salmalı kendini suya aylak aylak… Sıkılana kadar.
*
Kuşların senfonisi eşliğinde alabildiğine tembellikle bir kahvaltı.
İlle de Rize’ nin çayı.
En demlenmişinden.
Çanakkale domatesi ve yeşil kıl biber. Olmazsa olmaz.
*
Ve denize gölge düştüğünde…
Kurmalı sofrayı denizin üzerine günbatımına doğru.
Sevdiklerinle birlikte…
Herkesin yüzü doğanın o en görkemli haline dönük olmalı.
Ama unutmamalı; batan günün ertesi sabah muhteşem bir kızıllıkla yeniden
daha da güçlü, bir isyan kıvamında ayaklanacağını.
Yakmalı ateşi.
Rakı balık yapmalı.
Ne kadar yeşil varsa hepsi koca bir tabakta.
Banmak için ekmeği altın sarısı zeytinyağı koymalı ortaya. Naneli, kekikli. Biraz da kırmızı biber tabi…
Türk Sanat Müziği dinlemeli.
Mesela; Müzeyyen Senar.
Off!
Ama uzakta durmalı müzikçalar. Arkalarda bir yerde.
Sanki müzikçalardan değilde uzaklardan bir yerden rüzgarla geliyormuş
gibi gelmeli Müzeyyen’in sesi.
Hüzünlenmiş bir efe gibi söyler o… Hem de zeybek oynar gibi.
Ağır ağır günü batırmalı…
Doya doya…
Kana kana…
Aldığımız her soluğun kıymetini bilerek.
Güneş uykuya yattığında…
Gökyüzünde en şımarık halleriyle yıldızlar oynaşmaya başladığında Nazım fısıldamalı ….
“…Görmek
işitmek
duymak
düşünmek
ve konuşmak
koşmak alabildiğine
başı dolu
başı boş
koş-
-mak...
Hehehey…
Yaşamak ne güzel şey
anasını sattığımın
yaşamak ne güzel şey…”
İLETİŞİM İÇİN:
https://www.facebook.com/HakanGencosmanoglu
h.gencosmanoglu@eczacininsesi.com
gencosmanogluhakan@gmail.com
Faks: 0216 574 72 69