Sevgili arkadaşım Ecz. Kadir Sedat Sofugil, kendi köşesinde, 16. 05.2016 tarihli "Kongre Kongre Üstüne Binmiş" başlıklı yazısında önemli bir yere işaret edip sordu:


"Ama bunca kongre, fuar, toplantıya ve buralarda verilen onca eğitime rağmen neden istenen ve beklenen atılımı yapamıyoruz? Mesleğimizdeki kuşatmayı kaldıramıyoruz?
Hiç düşündük mü???"

Doğrusu çok yerinde bir soru...
 
 
***
 
 
Uzun süredir benim kafamı da kurcalıyordu...
 

Elbette Meslek İçi Sürekli Eğitim şart! 

Ama artık adeta bir çılgınlık halini almış olan eğitim çalışmalarını(!) ben de anlayamıyorum.

Bu çalışmaların düzenleyicileri, bu çalışmalarda yer alanlar alınmasınlar...

Hani neredeyse "armutun sapı, üzümün çöpü", "portakal suyu, kızılcık şerbeti" eğitimleri düzenleniyor...

Hakikaten arkadaşlar nedir bu?

Uzaktan bakan da diyecek ki, "bu eczacılar kara cahil, mecburen eğitimden eğitime koşuyorlar".
 

 
*** 
 
 
Gelelim Sedat’ ın sorusuna...

Bunca çabaya rağmen niye mesleğimiz üzerindeki kuşatmayı kaldıramıyoruz? Neden ortada anlamlı hiçbir şey yok?

Yok... Çünkü, amaç belli değil.

Yok... Çünkü, çerçeve belli değil.

Yok... Çünkü, "duruş" belli değil.

Yok... Çünkü, ilaç ve eczacılığa dair "gerçek bir sözümüz" yok.

Mesela...

İlaç hakkında ne düşünüyoruz?

Yerli İlaç Sanayi konusunda bir görüşümüz var mı?

İthal İlaç? Onunla ilgili bir meslek politikamız var mı?

OTC İlaçlar konusunda net bir görüşümüz var mı? 

Eczanelerden satılacak olan ilaç dışı ürünlerle ilgili bir çerçeve çizdik mi?

Bugün ülkede uygulanan sağlık politikalarıyla ilgili ne düşünüyoruz?

Günümüzün şartlarında, bir sağlık profesyoneli olarak eczacının konumlanışı nerde?

Her kafadan bir ses çıkıyor... Sağlık Danışmanlığı’ ndan kastımız ne? Bir zeminimiz çerçevemiz var mı?

Eczacı- devlet ilişkileri tam olarak nereye oturtulacak?

Üye- meslek örgütü ilişkileri ne durumda?

Sorular çoğaltılabilir...

Bu soruların net bir yanıtı var mı?

Yok.

Bunların cevabını bulmadan... 
 

Saygın, ağırlıklı, reel, sözü olan bir duruş çizmeden o kuşatmanın kalkması olanaksız.


Kimsenin de bizi "ciddiye alması" mümkün değil.

O kuşatmanın kalkması için "ciddiye alınmak" gerekiyor.
 
 
*** 
 
 
Hiç kusura bakmayın...

"Dost acı söyler" demişler...

Görüntü şu...

Bir tarafta "öldük, bittik, mahvolduk" diğer tarafta "lay lay lom"...

Hal böyle olunca sonuçta böyle oluyor...
 
 
 
 
İLETİŞİM İÇİN:
https://www.facebook.com/HakanGencosmanoglu
h.gencosmanoglu@eczacininsesi.com
gencosmanogluhakan@gmail.com


Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat