Utançla onurun alabildiğine ayrıştığı günlerden geçiyoruz.

 

Tarih, ’not’ düşmüyor adeta hiç silinmeyecek notları bu topraklara kazıyor.
 
Öyle günlere geldik ki...
 
Artık bu topraklarda inandıklarından ve onurundan bir kez vazgeçtin mi, bu vazgeçiş yüreğini aklını olduğu gibi teslim etmek anlamını taşıyor.
 
Bunun örnekleriyle dolu ortalık.
 
’İnsanım’ diyenin yaşayabileceği en korkunç son herhalde budur.
 
Asla geri dönüşü olmayacak bir son...
 
 
*** 
 
 
Karşıt bildiklerini susturmak, susturmaya çalışmak, yüreklerini, onurlarını çıkartıp almak isteği salgın bir hastalık haline dönüştü.
 
Güçlülerin (!) kapıldığı salgın bir hastalık!
 
Burada bir notta biz düşelim...
 
Tarih güçlülerin (!) her zaman bu hastalığa yenik düştüklerini gösteriyor.
 
 
*** 
 
 
Bunları neden yazıyorum?
 
Biliyorsunuz...
 
Bizim bir Forum alanımız vardı, açılan davalar sonucu mecbur kaldık kapattık.
 
O Forum alanında kimi katılımcıların hakaret içerdiği iddia edilen yazıları yüzünden dava üzerine dava açıldı.
 
O davalar yalnızca yazı sahiplerine değil bana da açıldı. Yazmadığım yazılardan Yayın Kurulu Başkanı olarak ben de sorumlu sayıldım.
 
Davaların sahipleri TEB Başkanı Erdoğan Çolak ve TEB Genel Sekreteri Harun Kızılay...
 
İşte o davaların ilki sonuçlandı.
 
Hakkımda verilen ilk hapis cezası kararı paraya çevrildi: 1740 TL.
 
Tebliğ 5 gün önce yapıldı.
 
Devamı gelecek gibi...
 
Eczacının Sesi e- Gazete yaklaşık 10 yıldır yayın yapıyor.
 
Bilinsin isterim...
 
Bugüne dek bize kendi meslek örgütü yöneticilerimizden başka hiç kimse dava açmadı, açamadı…
 
Çünkü, biz eleştiri hakkımızı her zaman saygılı ve saygın bir çizgide sürdürdük.
 
Eleştirel duruşumuzu özenle koruyarak, hep inandıklarımızı, doğruları söyledik.
 
Sözün özü şu dostlar; TEB yöneticileri hukuku üzerimizde haksız bir biçimde baskı aracı olarak uygulayarak bizi susturmaya çalışıyorlar.
 
Susturabilirler mi?
 
 
*** 
 
 
Kaybedenler Kulübü’ nü izlediniz mi?

İzlemediyseniz bu filmi mutlaka izleyin.

İki kafadar, özgürce kendi bildikleri doğruları dillendirerek radyo programı yapmaya başlarlar.

 
Program tutar, geniş kitlelerin sevgilisi olur.
 
İki kafadarın sözü insanları öylesine etkiler ki, intihar edecek olanlar intihar etmekten vazgeçer.
 
Diğer yandan program güçlendikçe baskılar yoğunlaşır. 
 
Söyledikleri, yarattıkları etki egemenleri rahatsız etmiştir.
 
Ve bir süre sonra, ikisi de artık ’’Persona Non Grata!’’ olmuşlardır.
 
Onlardan değişmeleri sisteme uyum göstermeleri istenir.
 
Önlerinde iki yol vardır; ya teslim olmak ya da yürüyüp gitmek.
 
Filmi izlemeyenler için final sahnesini söyleyeyim...
 
Programı bitirip, her şeyi arkalarında bırakarak, yürekleri ellerinde, yaşama ve özgürlüğe yürürler.
 
’’Yaşamak özgürlüktür’’ diyenlerin yanına geçtiler.
 
Yani gökyüzünü kucaklamayı tercih ettiler...
 
Baskı sahiplerinin utançlarını onların kucağına bırakarak.
 
 
***
 
 
Başı dik, alnı açık olanlara, onurunu koruyanlara selam olsun!
 
Persona Non Grata’ lara selam olsun!
 
 
 
(*)Persona Non Grata= Latince istenmeyen adam demektir. Genellikle diplomaside ve istenmeyen diplomatlar için kullanılır. Ancak son yıllarda düşüncelerinden ve yazdıklarından dolayı baskıya uğrayan ve işsiz kalan gazeteciler için de kullanılır olmuştur.
 

İLETİŞİM İÇİN:
https://www.facebook.com/HakanGencosmanoglu
https://twitter.com/HGencosmanoglu
h.gencosmanoglu@eczacininsesi.com
gencosmanogluhakan@gmail.com
Faks: 0216 574 72 69


Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat