Her şey ne kadar kepazeleşti...
Namussuzlar, hiç bu denli arsızlaşmamıştı.
Cehaletin, görgüsüzlüğün, hırsızlığın, alçaklığın kibri midemi bulandırıyor.
İnsana ait değerler hiç bu kadar can çekişmemişti.
Namus, doğruluk, dürüstlük, iyilik bu kadar örselenmemiş bu kadar berelenmemişti.
Bilseydi yüzlerce yıl öncesinden, insanlığa seslenir miydi Platon, "erdem, bilgidir" diye...
Bilginin, erdemin bu kadar hiçleneceğini, aşağılanacağını görebilseydi...
Seslenir miydi?
*
Toprak, suyla beslenir...
Ama gözyaşlarıyla sulandı, ikibinonüç yılının Haziran ayında...
Toprak!..
İsyan etti:
"Ne işi var bu gencecik insanların benim koynumda, analarının koyuncukları dururken..."
Katillerin pişmansızlığına, keşkesizliğine şaştı kaldı!
Haziranda ölmenin hüznüyle gözleri çakılı kaldı gözlerimizde genç ölülerin...
Kalplerimiz sözde atıyor...
Aslında dondular.
*
İnsanın insana ettiklerini aklımda bir yere koyamıyorum...
Adlandıramıyorum.
Oysa ne çok öğreneceğimiz şey var, yavrularını emziren anne kediden...
Memelerini acıta acıta emen yavrularını hiç sitemsiz sessiz yalayarak temizleyişinden...
İhtişamından...
Masumiyetinden, sevgisinden, özeninden...
*
Zor olsa da...
Çok zor olsa da...
Her şeye rağmen insan olmak, insan kalmak...
"İnsan" bildiklerimizle kolkola girmek...
Önce bir başına, yapayalnız, bir yerlerden çıkıp gelip, inancı ve sabrı taçlandırarak, kayaları dele dele patlatan ve patlayan, sonra çoğalarak patlattığı kayaları emsalsiz renkleriyle bir yorgan gibi örten o eşsiz yayla çiçeklerinden öğreneceğimiz ne çok şey var...
Öğreneceğimiz ne çok şey var, bu kış gününde bağıra çağıra çığlık çığlığa çiçeğe duran erik ağaçlarından...
Öğreneceğiz elbet!
İLETİŞİM İÇİN:
https://www.facebook.com/HakanGencosmanoglu
h.gencosmanoglu@eczacininsesi.com
gencosmanogluhakan@gmail.com
Faks: 0216 574 72 69