Pandemi pek çok alanda ilkleri yaşadığımız zorlu süreç ile bir yılını tamamladı. Kaçınılmaz olarak bu illetin ilk etkilediği kesim sağlık çalışanları oldu. Resmi kayıtlara göre ne yazık ki ilk Covid 19 tanılı hasta eczacı idi ve ülkemiz ilk can kaybını da mesleğimizin içinden yaşadı.

Bu küresel felaket sadece hastalık, sadece ateş, öksürük, nefes darlığı ve ölümle sonuçlanmakla kalmadı toplumların ruh sağlığını da derinden etkiledi. İlk günlerde oluşan panik gün geçtikçe derinleşerek büyüdü ve yaygınlaştı. Eczacıların da bu fırtınanın dışında kalması beklenemezdi. İlk aşamada eczane bankolarına bariyerler yapılması, kapılarda vezne benzeri yapılar oluşturulması, hastalara eczane dışında hizmet verilmesi gibi seçenekler hayata geçirilmeye başlandı. Bu uygulamalar meslektaşlarımız arasında farklılaşmalara sebep olsa da günün sonunda insanların kendilerini, çalışanlarını ve ailelerini koruma çabası olarak değerlendirildi ve anlayışla karşılandı.

Eczacılar açısından mesleki olarak farklı ve özel bir zaman dilimini yaşadık. Pandemi döneminde serbest eczaneler bir nevi virüsü ilk karşılama merkezleri olarak görev yaptılar. Covid pozitif olduğunu bilmeyen birçok hasta eczanelerimize ilaç danışmanlığı hizmeti için başvurdu. Sayın Sağlık Bakanı’nın da ifade ettiği gibi eczacılar birinci basamak sağlık kuruluşu olarak görev yaparak salgınla ilk teması sağlayan meslek gruplarından oldu. Belki de yıllar sonra Sağlık otoritesi eczacılık mesleğinin ülke için ne kadar kıymet ifade ettiğini dile getirmek durumunda kaldı.

Eczacılar mezun olurken ettikleri yeminin bilincinde olarak “Eczacılık mesleği üyeleri arasına katıldığım bu andan itibaren hayatımı insanlık hizmetine adayacağıma” ifadesine sadık kalarak ellerinden gelen hizmeti vermekte hiç tereddüt etmediler. Sadece serbest eczane eczacıları vermedi bu hizmeti. Hep gölgede kalan ama hastalığın bulaşma ve yayılma bilgileri tam belli olmadan hastanelerdeki hastalara ilaç hizmeti sunan, hastane enfeksiyon hekimleri, covid poliklinik hekimleri ve covid servis hemşireleriyle yan yana görev yapan kamu eczacılarının hizmetini göz ardı etmek çok büyük haksızlık olur. 

İlk travmayı maske konusunda yaşadı eczacılarımız. Medikal malzeme sektöründeki denetimsiz ve kaotik yapılanmayı biz biliyorduk da bu çarpıklıklar ile hem kamu tarafı hem de vatandaşlarımız ilk defa karşı karşıya geldi.

Maskeler önce piyasadan yok oldu, sonra merdiven altı imalatlar akıl almaz fiyatlar ile piyasaya sürüldü.  Çok katı üsluplar ile denetlenen, haksız yere ceza yazılan meslektaşlarımız oldu. Maske satışının önce yasaklanması, sonra PTT aracılığı ile gönderileceği söylemi, olmadı Reçetem sistemi ile eczanelerden ücretsiz verilmesi girişimi gibi anlaşılması zor uygulaması olanaksız işlemler sonuçsuz kaldı ve alışılageldiği gibi bu süreçte en zor durumda kalan yine vatandaş ve eczacılar oldu.

Grip aşıları ise amiyane tabirle tuzu biberi oldu. Yine Reçetem sistemi, yine vatandaş ile karşı karşıya kalan eczacılar, yine aşıya ulaşamayan vatandaşlar.

Sonra dezenfektanlar, %18 li KDV çıkışları ile dezenfektan giriş-çıkışları arasında korelasyon kurmaya çalışan maliye denetçileri ile yaşanan trajikomik anıları hatırladıkça gülsem mi ağlasam mı hala bilemiyorum. Eczanemdeki ne zaman aldığımı unuttuğum bir kutu maskeyi son kullanma tarihi geçmesin diye sokakları süpüren belediye görevlilerine hediye etmiş olan çalışanım ile maliyecilerin maske alış ve satış faturası arasındaki kar oranı hesaplaması esnasında göz göze geldiğim anlar da unutulmazlar arasında yerini almıştır.

Elbette ki sürpriz olmadı bu gelişmeler, kamu tarafında herkes Sayın Sağlık Bakanı gibi düşünmüyordu ve onların elinde kadrolu günah keçisi eczacılar vardı, yeni bir günah keçisi aramaya gerek yoktu.

Bu kadar ilk, bunca travma, yine de ayakta kalmayı becerdi eczacılar. Vatandaşa büyük bir sabır ve fedakârlıkla hizmet ettiler ki bu zaten hem insan hem de sağlık emekçisi olarak temel görevleri idi. Ülkemizde ve dünyada 200-300 yılda bir yaşanan küresel bir salgında her türlü riski göğüsleyerek görevlerini yerine getirmenin onuru tarihin sayfalarında yerini elbette alacaktır.

Kendisinin ve toplumun sağlığını korumaya çalışan eczacılar son bir yıla dönüp baktıklarında en büyük sorun olarak neyi fark ettiler diye düşündüğümüzde tek bir gerçeklikle karşılaşıyoruz!

Eczacılar yalnız ve sahipsiz kaldılar. Eczacılar onurlu görevlerini yerine getirirken bir başlarına kalmışlardı. Bir başka bakış açısı ile yalnız ve sahipsiz oldukları gerçeği ile bir kez daha yüzleştiler. Kamu gücüyle gerçekleştirilen haksız denetimlerin ve cezaların gölgesinde, çaresizce eczanelerden yardım isteyen vatandaşların karşısında yalnız ve sahipsiz kaldılar. Sayın Sağlık Bakanımızın bu süreçte yaptığı basın açıklamalarının birinde eczacılara teşekkür etmesi çok anlamlı karşılanmıştı. Oysa eczacılar sundukları sağlık hizmetini teşekkür beklemek için yapmıyorlardı, eczacıların temel görevi idi zaten bu hizmet. Ancak o kadar yalnız ve sahipsizdiler ki bir teşekkür bile onları mutlu etmeye yetmişti.

Toplumun tüm kesimlerinde olduğu gibi eczacılık alanında da kürsülerden yinelenen ancak sahaya bir türlü yansıyamayan “bsüreçte her zamandan çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var” söylemi yine havada kaldı.

Keşke birliğimiz olsaydı biz beraberliği bir şekilde hallederdik…

Evet biz yalnızdık ve bu yalnızlar rıhtımında tarih derslerinde tekrarlanan klişeleşmiş bir söylemi yeniden hatırladık; Fatih Sultan Mehmet’in orduları İstanbul surlarını döverken Bizanslılar meleklerin cinsiyetini tartışıyormuş.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat